Bitişik nizam yaşamlar

20 Ocak 2022 - 14:46

Apartmanın sahne olduğu her hikâye memleketin bir kopyasını çıkartır bizde. Görevlisinden daire sakinlerine, yönetiminden düzen arayışına küçük bir model oluşturur. Her apartman kendi içinde heterojen sosyal bir grup barındırır. Bu grubun uyumluluğunda ciddi sorunlar yaşanabileceği için kimi söylenen kimi söylenmeden bilinen kurallarla uyumda ve sükûnette birliğe gidilmeye çalışılır. Komşuluk ilişkileri aniden gelişen tatsız sınavlara da tabidir; çünkü herkes en özgür hissettiği, en ona ait olan, en özel alanında, içine çekildiği kabuğunda “huzur” ister, yan kabuktan da bunu bekler. Sabahları erken saatte işe giden komşu takır tukur merdivenlerden iner rüya bölünür, huzur kaçar. Çocukların bitmek bilmeyen oyunları sırasında farklı şiddetlerde sarsıntılar yaşanır, huzur kaçar. Gece geç saatlere kadar ses yapan komşu uyutmaz, huzur kaçar. Üst kat komşusu ayağına betondan terlik giymiş gibi yürür tavan gümbürder, huzur kaçar. Huzur bu, kaçar... Peki komşulukta hep huzur mu kaçar, hayır tabii ki. Dostluklar vardır, dayanışma vardır, külüne muhtaçlık değil külü paylaşmak vardır. Apartmandan içeri girdiğinde rahatlıkla ziline basabildiğin, güven duyabildiğin kapılar vardır. Her kapının ardında başka hikâyeler vardır.

Apartmanlar, kolektif yaşama dair ilk tecrübelerimizi kazandığımız yer olmasının yanı sıra aileyle ilişkili hatıraların da saklı tutulduğu yerdir. Yaşadığımız apartmanlar henüz kentsel dönüşüme uğramadıysa hatırlamamız için anıları taze tutan birer zaman kapsülleridir. Yönetmen Paolo Sorrentino, son filmi The Hand of God’ın çekim mekânlarında gezerek hem filme hem kendi gençliğine hem de Napoli’ye dair açıklamalarda bulunduğu The Hand of God: Sorrentino’nun Gözünden adlı kısa filmde ana karakterin yaşadığı apartmanın aslında doğumundan 37 yaşına kadar yaşadığı kendi apartmanı olduğunu söyler ve uzun zamandır uğramadığı bu apartmana geri döndüğünde hissettiklerini şöyle ifade eder: “Burasının bende uyandırdığı hisleri tarif etmek hiç kolay değil. Bu hisleri dile getirmek zor… Döndükten birkaç dakika sonra sanki hiç gitmemiş gibi hissettim. İstisnasız her şeyi hatırlıyorum.” 

Neden bu kadar apartmandan bahsettiğime gelirsek; her oyunu izleyiciyi yakalamayı başaran, sıradan bir hikâyeyi can alıcı bir noktadan ele alan ve ağzı muazzam laf yapan karakterlerin yaratıcısı Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun bu sezonun yıldız oyunlarından biri hâline gelen, yazdığı ve yönettiği Istırap Korosu bizi unutamayacağımız bir apartman hikâyesine davet ediyor. Oyunda seyirciyi “bam bam” çıkıp indirdiği katlarda 14 farklı “apartman sakini”yle tanıştırıyor. Bu karakterlere de yetenekli oyuncular Seda Türkmen ve Deniz Karaoğlu hayat veriyor. Bakmayın iki kişilik oyun olduğuna sahne öyle kalabalık ki bu kadar insan nereye sığacak şimdi dedirtiyor. Seda Türkmen ve Deniz Karaoğlu yan yana duran iki kutuyu üzerinden kalkmadan çok katlı bir apartmana dönüştürürken, coşkun akan bir hikâye anlatısıyla, müthiş performanslarla bir yandan iki kişilik bir yandan da iki ayrı tek kişilik oyun sunuyorlar. Anlatı içinde, hikâyeler arasında perspektif çiziliyor adeta. Karakterden karaktere geçiliyor. Bir koro var, her kafadan ayrı bir ses çıkıyor ama bu kaosun da kendine has bir ritmi var. Bu yüzden baş ağrıtmıyor, söylenenler anlaşılıyor, hiçbir detay kaçmıyor. Güçlü metin ve güçlü performanslar öne çıkarken oyunda sade çalışılmış sahne tasarımı içine yerleşen oyuncular bedeninin akışkanlığını, sesin etkisini ve ışığın imkânlarını kullanarak izleyiciyi süreç boyunca pür dikkat konumda tutulabiliyor.

Bodrum kattan çatı katına her daire güncel meselelerden en az birine temas eden yurdum insanının hikâyesini ele veriyor. Aşk acısı da var geçim sıkıntısı da, eşler arası sıkıntı da var kayıplara özlem de, geçmiş de var bugün de belki gelecek de, hafıza kaybı da var hafıza tazeleme de, yaşlısı da var genci de, evlisi de var bekarı da, köpeği de var çocuğu da… Mahmutyazıcıoğlu, İstanbul’un orta gelirlilerinin ikamet ettiği bu apartman aracılığıyla küçük bir Türkiye modeli çıkartırken, bir yandan da hikâyelerin anlatılan ve anlatılmayan yüzlerini gösteriyor. Metin coşkun akışına denk duygu akışıyla da birbiri içine geçen duygu durumlarına maruz bırakıyor. Metnin ve performansın gücü seyirciye tesir ediyor hatta onu sarıyor, zihnen oyundan kopmasına müsaade etmiyor.

Murat Mahmutyazıcıoğlu, titizlikle kaleme aldığı 14 karakterin hem bireysel hem kolektif hikâyeleriyle bir kez daha gözlem ve tahlil yeteneğini, bunu metne dökmedeki başarısını ortaya koyuyor. Hangi rolde karşılaşsam hayranlıkla izlediğim Seda Türkmen ve Deniz Karaoğlu yine hem sezonun hem tüm zamanların unutulmayacak oyunculuklarına imza atıyor. BAMİstanbul’un İKSV Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatro Teşvik Ödülü desteğiyle üretilen, prömiyerini 25. İstanbul Tiyatro Festivali’nde yapan ve sezonu henüz yarılamamışken bile seyirciden tam not almayı başaran oyunu Istırap Korosu’nun ıstırabına ortak olun. Oyun; 25 Ocak ve 10 Şubat akşamları Alan Kadıköy’de, 3 Şubat’ta Zorlu PSM’de, 19 ve 28 Şubat’ta Kadıköy Boa Sahne’de, 23 Şubat’ta DasDas’ta, 25 Şubat akşamı ise Sahne Pulchérie’de izleyiciyle buluşacak.

Buraya da bir dikkat: Yine bir Murat Mahmutyazıcıoğlu harikası olan Kader Can sahneye veda ediyor. Deniz Karaoğlu’nun hayat verdiği Kader Can’ın “kılçıksız” hikâyesini son kez izlemek isteyenler için son iki gösterimden biri 27 Ocak’ta Kadıköy Boa Sahne’de, diğeri ise 26 Şubat’ta Sahne Pulchérie’de olacak. 

Varyantlar olabildiğince ıska geçsin, aman “covirgin” (bugüne kadar koronavirüse yakalanmayanlara deniyor) unvanınıza zeval gelmesin biz yine sahnelerde buluşalım, iyi seyirler...

Yazarın Diğer Yazıları

Yörüngeden çıkabilme cesareti

Chuck Palahniuk’in “…en büyük buhranımız; hayatlarımız” dediği yerden başlamak istiyorum. İnsan içinde karanlığı ve aydınlığı, iyi ve kötüyü bir arada tutan sentez varlığıyla yaptığı seçimlerle kendini ve bugününü var, geleceğini inşa ediyor. Bu seçimlerin bazen doğrudan içine düşerken çoğu zaman kendi iradesi söz sahibi oluyor. Bu özgür iradeye er ...

Yaşamak bir zamanlama meselesi

“… Kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan Ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları Söyleşin benimle biraz, bir kere gelmiş bulundum.”* Kendini şiirin kollarında bitiren bir oyundan bahsetmeye ben de bir şairin, Edip Cansever’in dizeleriyle başlamak istedim. Bir kere gelmiş bulunduğumuz, hep bir mücadele içinde old ...

Artık orada olamayan “şeyler”

Bir sabah kalkarsınız, camı açarsınız ve yıllardır o camdan dışarı baktığınızda karşınızda gördüğünüz, on yıllardır orada yaşayan ağaçlar artık orada değillerdir. Talan edilmiştir yerleri, artık o camın ardında sizi mevsimine göre giyinmiş, yalancı bahara aldanmış tomurcuklanmış, yapraklarını sarartmış dökmeye hazır ağaçlar değil de inşaat makinele ...

Sınırlara yaklaşan beden, boşluğu dolduran sesler

Yeni yılın ilk sayısından merhaba! Bu yılın ilk gününün pazartesiye denk gelmiş olması her şeyin olmasa da birçok şeyin yolunda gideceğine dair bir umut aşıladı bana, bu iyi niyetli umudu paylaşarak başlamak isterim. Yılın ilk yazısında hem çok güçlü bir kadınla hem de hafızanızda ve kalbinizde yer edinecek hikâyelerle tanıştıran Tut! Bırak! adlı o ...

Hatırlamak isteyeceklerimize dair

Şüphesiz yine pek çok açıdan kolay bir yıl geçirmedik. Hafızalarımızda iyi anılardan çok büyük felaketlerle, kayıplarla, savaşlarla, ekonomik sıkıntılarla, daima bir mücadeleyle geçen, çoğu günü “iyi olmayan” bir yıl olarak yer edecek 2023. Oysa her yeni yıla başlarken iyiliği, mutluluğu, bereketi, sağlığı, birlikte olmayı dilediğimiz gibi dilemişt ...

Varlığımızın muğlaklığı ve taşıdığımız izler

Her ayrıntısı incelikle düşünülerek, farklı disiplinlerden ihtiyacı kadar yararlanılarak yaratılan, özgün evreninin içine çeken sanatsal üretimlerin izleyiciye hissettirdiği doyum bir başkadır. Son zamanlarda bu doyumu hissettiğim bir oyundan bahsedeceğim: Annemden Kalan Gül Ağacı Masanın Üzerinde Çaydanlık Beyaz Bir İz Bıraktı. İsmini tam ve doğru ...

Burası bir dünya sahnesi

İstanbul’da sonbaharla birlikte başlayan kültür sanat etkinliklerindeki yoğunluk hızını kesmeden devam ediyor. Sadece ülkemizdeki üretimlerin değil dünyadan da önemli yapımların ağırlandığı bir sahne İstanbul -her şeye rağmen-. Bu noktada “rağmen”leri aşıp bu sahnenin ışıltısını söndürmeyen tüm kültür sanat çalışanlarına teşekkürlerimi buradan da i ...

Hayata ait ya da hayata dair

Gökyüzünün yer yer kendini bulutlara teslim ettiği, zaman zaman metrekareye kilolarca yağmurun yağdığı, “üstüne bir şey al akşam serin oluyor”, “şemsiyeni unutma” uyarılarının konuşmalarda yer edindiği sonbahar her açıdan yoğun başladı. Günlük koşuşturmalar, şehrin kalabalığı bir yana kültür sanat alanında da müzikten sinemaya, çağdaş sanattan sahn ...

Bizi tüm renkleriyle saran bir sonbahar

Yeni bir mevsimin başlangıcı, her mecradan yeni haberlerin geldiği, şehrin yeni bir hengameye hazırlandığı, üzerine düzinelerce romantik anlam yüklenen eylül ayından merhaba. Zor günlerin peşimizi bırakmadığı bu yılın sonbaharı yüzümüzü güldüren, bizlere bir arada mutlu olabilmeyi hatırlatan A Milli Kadın Voleybol Takımımızın Avrupa şampiyonluğu il ...

Bu kimin sessizliği?

Bir hayat hikâyesini kitlelere anlatılabilir kılan unsurları düşündüğümde en büyük pay anlatıcının maharetine düşüyor. Sıradan bir hayatı ilgi çekici hâle getiren de muazzam bir hayatı sıradan hâle getiren de anlatıcının ta kendisi oluyor. Ne anlattığın değil nasıl anlattığın önemli, durumu yani. Buradan lafı kurgu ile gerçek arasındaki sınıra ve b ...

Şehirde bir yaz ihtimali

Yazcıların ve kışçıların hava durumuyla ilgili çatışmalarında iki tarafın mütemadiyen birbirlerine yönelttikleri “Mutlu musunuz bu sıcaktan/soğuktan?” sorusuna kesin bir cevabın verilemediği dengesizlikte geçen bir yaz mevsimi yaşıyoruz. Güneş gözlüğü ile şemsiye yan yana, “üstüne ince bir şey al istersen” diyen bir yaz. Sohbetimize böyle hava duru ...

Bir Işığın Peşinde

Günler üzerimizden öyle sert geçiyor ki bir girdabın içinde savrulurcasına yaşıyoruz. Çıkış yolu olacak mı? Bu mümkün mü? Bu yolu bulmak ne kadar sürecek? gibi gibi sorulara çarpıp dururken kaygı en temel duygu durumumuz. E peki yanında ne var? Hayatı kaçırmak var. Kısılıp kaldığımız karanlığın içinden çıkıp aydınlığa erişmeye, ışığı bulmaya ihtiya ...

Her gün güzel bir gündür

Hayata gerçekçi bir pencereden bakma taraftarı olmak “Ben çok mu umutsuzum?” sorgulamasını beraberinde getiriyor. Hele bizim gibi gündemi mütemadiyen kaynayan bir ülkede romantik bir pencere bulmak bir hayli zor. Hayallerimizin, umutlarımızın kolu kanadı hep yara bere içinde. Bu tür serzenişlerde, bir klişedir ama haklı çıkandır, Ahmet Hamdi Tanpın ...

Seçimlerimizle şekillenen gerçekliğimiz

Geçtiğimiz günlerde sona eren 42. İstanbul Film Festivali kapsamında izlediğim, yönetmen Christian Petzold’un son filmi “Kızıl Gökyüzü”nün gösteriminin ardından başrol oyuncuları Thomas Schubert, Langston Uibel’in katılımıyla bir soru cevap etkinliği gerçekleştirildi. Bir izleyicinin “Film metaforlarla doluydu, peki ama sinek vızıldamaları ne anlam ...

Bir ihtimali düşlemek

“Bakım” kelimesinin anlamını ilişkiler açısından son zamanlarda daha çok düşünüyorum. İhmalin yıkıcılığını, telafi edilemezliğini belki bu kadar acı bir şekilde yaşayıp görmediğim içindir. Bakım; özen göstermeyi, önem vermeyi, umursamayı, iyileştirmeyi hatta tedaviyi anlam katmanları arasında taşır. İyileşmenin, iyileştirmenin, hayatta tutmanın ger ...

Olası ya da muhtemel

Toplumsal hafızamızın ne kadar zayıf olduğundan, yaşanılan hiçbir acıdan ders çıkartılmadığından ve her şeyin zamanla unutulduğundan yakınırız hep. Bu gerçekten böyle midir? Tartışılır. Yıllardır bilim insanlarının endişe duyduğu, uyardığı, olması beklenen, ülkemizin Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu, İç Anadolu ve Akdeniz bölgelerini, 10 ilimizi der ...

Son derece sıradan, bir o kadar sıra dışı

“Çocukluk bazı açılardan yavaş yavaş solup gider, bazı açılardan da asla sona ermez. Yetişkinlik küçük, düzensiz taksitler hâlinde gelir, tabii gelecek olursa.” diyor Rebecca Solnit “Yokluğumdan Aklımda Kalanlar”* adlı kitabında. Solnit, geçmişine doğru yaptığı yolculukla dönüşümünün fiili olarak başladığı 19 yaşına, adım adım yazar oluşuna, kadın ...

Eskisi gibi olmayacağını bilmiyor muyduk?

Yılın sonuna yaklaştığımız bu günlerde âdettendir şöyle bir geriye dönüp “ne yıldı ama” dökümü çıkarılır. Bu bir yıldan elimizde neler kaldı? diye düşünmek bu kez pek içimden gelmedi. Pandemiyle geçen korku ve belirsizliklerle dolu iki dev yılın ardından gelen 2022’de hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının, hayal edemeyeceğimiz dehşetteki versiyonu ...

Hayatla şu anda buluşuyoruz

Geleceğe dair planlar yaparken, söylemek, yapmak istediklerimizi ertelerken, hayatımızı gelecek zaman kipiyle çekimlerken her şeyin yarım kalabileceğini çoğu zaman unuturuz. Geç kalmış ya da yarım kalmış ve bir daha tamamlanamayacak bir konuşmanın pişmanlığını ömrümüzde kaç kez yaşarız mesela? Gündelik hayatın yoğun akışında bu meseleler üzerine dü ...

Ne güzel şey hatırlamak…

Marc Augé; “Unutmak, toplum için olduğu kadar birey için de bir zorunluluktur. İçinde bulunulan zamanın, şu anın ve bekleyişin tadına varmak için unutmayı bilmek gerekir; ancak unutmak bellek için de bir ihtiyaçtır: Uzak geçmişe ulaşabilmek için yakın geçmişi unutmak gerekir.” diyor Unutma Biçimleri (çev.: Mehmet Sert, YKY, Mart 2022) kitabında. Un ...

Boğaziçi’nde Buluşan Hikâyeler

Tesadüflere, evrenin sonsuz ihtimâlinde mümkün olan denk gelişlere hayranım. Şehirde birbiri ardına açılan onlarca sergiden, sahnelenen oyundan, düzenlenen festivalden birbirine göz kırpan işleri bulmak bu tesadüflerin en zevklisi. Hikâyeleri birbirine seslenen, Boğaziçi’nin iki yalısından yükselen iki ayrı hikâyeyle önce bir sergide, sonrasında is ...

Hikâyesi olan kırık fincanlara

“Kenarı kırık bir fincan olmakta sorun yok. Bir hikâyesi olanlar o fincanlardır.” Bu söz, yazar Matt Haig’in “Rahatlama Kitabı” (Domingo Yayınevi, çev.: Kıvanç Güney)’nda “Sorun Yok” başlıklı bölümde geçiyor. Gerçek anlamında düşünürsek aslında kenarı kırık bir fincanı daha çok çöpe atmaya meyilliyizdir, çünkü bize zarar verebilir, utanırız misafir ...

Hayata belli bir mesafeden bakmak

Uzatılan bayram tatili vesilesiyle İstanbul’dan ayrılanlarla azalan nüfus, geride kalanlara aynı cümleyi büyük bir zevkle kurdurdu: “İstanbul rahatladı, yollar bomboş”. Gitgide artan nüfus sokaklarda rahatça/özgürce yürümemizi engellediği, huzursuz ettiği için bu cümlenin geçici mutluluğunu tüm İstanbullularla paylaştığımı belirtmek isterim. -Aynıs ...

Kişisel tarihimiz bir hafıza oyunu

Geçtiğimiz yılın sonbaharına girerken açılmaların da belirsizliğiyle “Her şey nasıl olacak?” sorusu etrafında dolanıp duruyorduk. Uzun bir süre pandemiyle ilgili endişeler, neler olacaklar, öngörüler, gelecek kaygıları ile başlayan cümleler kurduk, bir de baktık ki olanlar oldu, adına “normal” dediğimiz durumun içinde bulduk yine kendimizi. Bulduğu ...

Dramadan geriye kalanlar

M.Ö. 5. yüzyıldan beri en tartışmalı, en karanlık ve hep karanlıktaki karakterlerden biri olan Medea’nın son yıllardaki güncel yorumları bu karaktere farklı perspektiflerden, kimi zaman güncel bir olaydan kimi zaman evrensel meselelerden yaklaşmamızı sağlıyor. İlk olarak Simon Stone tarafından gerçek bir olaydan yola çıkılarak güncel bir uyarlamayl ...

Hayatı savunma biçimleri

Tercih ettiğimiz en kısa ve bizi hedefe ulaştıracak, bildiğimiz yoldan gittiğimizde keşifle, tecrübeyle, deneyimle, yeni ile tanışmayla aramıza mesafe koyarız. Kendimizi konfor alanı içinde tutmaya çalışırken güvende hissettiğimiz bu alanda sıkışıp kalırız. Bu sıkışıklığın kendi döngüsünde yaşarken de mevcut sorunları görmek, başka bir yolun bize d ...

Bir an sonsuza kadar sürer mi?

“Keder zalim bir eğitim. Yas tutmanın ne kadar kaba, ne kadar öfke dolu olabileceğini öğreniyorsunuz kederliyken.” diyor Chimamanda Ngozi Adichie, babasının ani kaybının ardından kaleme aldığı Keder Üzerine* adlı kitabında. Çağdaş dünya edebiyatının öne çıkan isimlerinden biri olan Chimamanda Ngozi Adichie, bu kitapta babasına hayran küçük bir kız ...

Etkileşime açık bir monolog

[email protected] Hayattaki ilk ve en şansa dâhil olduğumuz sosyal grup, içine doğduğumuz ailelerimizdir. O kadar şansadır ki doğal yollarla atandığımız bu grupta mutlu bir aile fotoğrafı için poz verirken de aynı objektife bakamayacak mutsuzluktaki kişilerden biriyken de bulabiliriz kendimizi. Bu yapıyla kurduğumuz kontrolümüz dışı organik b ...

Bu yokuş koşmakla aşılmıyor…

[email protected] Yılın son günlerinde tatlı tatlı yüklenen yeni yıl heyecanıydı, beklentisiydi, dileğiydi bu yıl rutinden düştü. Her şeyin çok hızlı değiştiği ama değişimin bizim lehimize -ya da büyük bir çoğunluğun lehine diyelim- olmadığı bir anlar birliğiyle vardığımız yıl sonu maalesef yeni yıla dair hiçbir iyi beklentimizin kalmamasıyla ...

Varım diyebilmek ve sakındığımız yumruklar

[email protected] Yaşamaya, yaşıyorum demeye, yaşamın anlamına dair sayısız metin dökülür önümüze. “Kişinin yaşamının anlamı zayıftır, kırılgandır; dökülüp gitmeye hazırdır: kişi onu, sürekli beslemezse, korumazsa, bütünlüklü tutmazsa, kayıp gidiverir parmaklarının arasından.” der Oruç Aruoba,olmayalı(Metis Yayınları, 6. Basım, 2020) kitabınd ...

Dünyanın bir yerinde…

[email protected] Kendisinden bir miktar umutlu olduğumuz 2021’i tüketmemize yaklaşık iki ay kaldı. Bitmeyen pandemisiyle, üzerimize çöken ekonomisiyle,yüksek frekanstaki değişiminden ötürü her an yeni bir haber bildirimi düşüren gündemiyleher birimizin çetin birer mücadeleci olduğu şu yılı da bitirsek bir şekilde… Ancak her şeye rağmen üretm ...

Rağmen olan şeylerin ağırlığı

“Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?” Bu, kendini en çok bilen insan için bile zor bir sorudur. Bir ve birden çok “Ben” içinden en doğru “Ben’i”, doğru ifadelerle sunmak gerekir. Kimsin, kendini neler üzerinden tanımlarsın, nedir arzuların, nedir bu hayattan beklentilerin, yolculuğunda bu “Ben’e” neler şekil verdi, en sevdiğin renk bile ya ...

Bir hikâyeyi anlatılmaya değer kılmak

Değişen mevsimin önümüze düşen yapraklarla kendini belli etmeye başladığı, görüntüye ince bir kahverengi ton çekilerek romantik sözler sarf edildiği, omuzlara ince bir ceket attırarak yazın uçarılığını artık geride bırakmamız gerektiğini sezdiren, “yeni” ya da “yeniden” bir şeylere başlandığı hissini veren, övmelere doyamadığımız güzide ayımız eylü ...

Ve bir orman gibi…

Yayın akışımız yine tek bir an bile iyi hissetmeye imkân vermiyor. Ülkemizin her noktasından takibi ve idraki güç felaket haberleri birbiri üstüne biniyor. Yaşananlar karşısında yapılan açıklamalar ve reva görülen uygulamalarla da her günü ayrı güçlükte bir sabır testiyle geçiyoruz. Açık, berrak bir zihinle düşünmek mümkün değil, anlam vermek mümkü ...

Biz ve bir araya gelme ihtimallerimiz…

Yazın gelişiyle bünyeye yüklenen, mevsimsel ve dürtüsel açıdan hafifleyip rahatlama hâli; kısıtlamalardaki çözülmelerle birlikte, açık hava imkânlarımızı arttırdı. Bu imkânlar dâhilinde sosyal hayatımızı da bir nebze olsun doyurmaya başlayacağımız günlerin yakınlığını hissettiren gelişmeler yaşanıyor. Geçtiğimiz pazartesi akşamı Kadıköy Emek Tiyatr ...

Şimdiki zamanı tüketiyoruz…

Yazın gelişiyle beraber yayınlarda İstanbul’un eski plajlarının nostaljisi yapılır. Hepimiz İstanbul’un eski yaz günlerine, artık olmayan bu yerlere hüzünle bakarız. Bizden birkaç on yıl önce doğmuş kişilerin, yaşadığımız bu semtin plajlarında denize girdiği günlere dair anıları vardır, ah’lar eşliğinde anlatırlar. O günlerden bugünlere, içinde ter ...

Dünyayı dışarıda bırakabiliyor muyuz?

Sıkıştık! Her yanı sorunlu bir çarkın içinde sıkıştık! Çıkamıyoruz, çıkabilecek miyiz bilmiyoruz. Her gün birbirinin aynı, sabit kaygılara ansızın bir yenisi ekleniyor, “yaşa göre tahminen aşı sırası bize ne zaman gelir?” hesaplamaları tutmuyor, sıkça güncellenen kapa-aç uygulamalarına akıl sır erdirilemiyor, her an bir yakınımız daha virüs tarafın ...

Dağınık bir senfoni

Geçtiğimiz hafta umudun yüzünün karardığı, oldukça buruk bir 27 Mart Dünya Tiyatro Günü kutlandı bu ülkede. Tiyatrolar, tam bir yıldır kapalı. Tiyatro emekçileri işsiz. Tiyatrolar, salonlarını tıklım tıklım dolduramıyor, kapıları tamamen kapanmasın diye direniyor; dişe dokunmayan desteklerle değil türlü çareler arayarak devam etmeye çalışıyor, zor ...

Mesafeyi koruyoruz, yakın duruyoruz

Haberlerini korku dolu gözlerle takip ederek başladığımız ve bu uzun misafirliğiyle bizleri fazlasıyla usandıran pandemimiz ülkemizde görülüp, manen ve maddeten bir buhrana sürükleyişinin birinci yılını tamamlamak üzere. Yaşanmış günlerin kıymetini iyice bildiğimiz şu süreç, tüm yaşanmamışlığına rağmen bir zahmet geçip gitse, yenisiyle, revizesiyle ...

Hayat nasıl devam ediyor-du?

Wilhelm Schmid, “mutluluk diktatörlüğü” altındaki insanın, mutsuzluğu da kucaklamasından yana tavır alır “Mutsuz Olmak”* kitabında. Sistem tarafından bize zorunlu kılınan ve hatta pazarlanan mutluluğa fazlaca anlam yüklendiğini söyler. Mutluluk önemlidir ama insan hayatında başarısızlık ve mutsuzluk da vardır. Mesela aynı günün şartlarında hayata t ...

Biz bu filmi dublörsüz çektik

Kış ortasında bitmeyen bir bahar havası eşliğinde bize kapısını açan 2021 ile ilgili umutlarımız hâlâ mevcutken, “gelenin gideni aratmadığı” bir yıl dileklerinin üzerinde dumanı tüterken, olayın yıllarla değil bizlerle alakalı olduğu gerçeği güpegündüz ortadayken, kaldığımız yerden herkese merhaba! Geçen yılın muhasebesini yaptık; yeni yıl dilek ...

“Terk Edilmiş Kıyılar”da “Olağan-İçi Bir Gezi”nti İhtimali

Yılın kapsamlı raporlarının çıkarıldığı, “bu yılın en”lerinin konuşulduğu, doya doya yaşayamadığımız günlerin hatrının kaldığı, “ay koca sene nasıl da geçti” “bit artık 2020” seslerinin yükseldiği yılın son günleri de geldi nihayet. Ama ne seneydi değil mi? Oldukça zorluydu. “Bize göre normal”in çoğu parçasını kaybettik, geri dönsünler istedik, onl ...

İyi olma gayretindeyiz

“Nasılsın?” sorusuna uzunca bir zamandır gerçeği yansıtmayan “iyiyim” cevabını vermek yerine “iyi diyelim, iyi olsun” ya da “iyi değilim ama iyi olma gayretindeyim” cevabını vermeyi tercih ediyorum ki karşımdakinden de aynı minvalde cevaplar alıyorum. Çünkü ağzımızın tadı bozulalı sahiden çok zaman oldu ve yerine de getirecek pek bir şey başımıza g ...

Bizim kronik mahrumiyetlerimiz

Hayatı çok bölümlü bir oyun gibi düşünürsek şu an geçmekte epey bizi zorlayan bir bölüme denk geldik. Bu bölüm bizim tratejilerimizden ve deneyimlerimizden daha kuvvetli. Nihayetinde oyunun kurallarına da boyun eğdik. Öyle ki rutinlerimizden mahrum kalmayı kanıksadık, normalimize yeni şekiller verdik. Özgürce yollarda yürümeyi, seyahat etmeyi, en s ...

“Büyük”lük hakkında ne biliyorsunuz?

Bir araya gelmek artık içinde birtakım tedirginlikler barındırıyor. Oysa ki yalnızlıklarımız bile ne kadar kalabalıkmış düşünsenize. Sistemin yok saydığı, işgal ettiği özel alanlarımız bize kalınca onunla ne yapacağımızı şaşırdık. Birbirimize ne kadar yakın olduğumuzu bundan mahrum kalınca gördük. Kalabalığın bir parçası olmanın normal zamanlarda d ...

Özgürlüğü tartışmaya açalım

[email protected] Hayata kaldığı yerden, endişe, şüphe, ekstra hijyen ve maske ekleyerek devam etmeye çalışıyoruz. Her şeye rağmen 2020’yi geri kalan birkaç ayının paçasından tutarak da hayata döndürme gayretimiz var, bu yılı eksik ve kırık göndermeyeceğimize inancımız tam görünüyor. Şöyle ki karantina günlerinin sona ermesiyle “kademeli kade ...

“Sanat bizim coşkulu protestomuz”*

[email protected] Bir düşünelim! Kültür sanat kurumlarının birbirine komşu olduğu caddeleri, bir tiyatronun açıldığı mahalleye kattığı değeri, insanları bir araya getirme gücünü... Bugün İstanbul’da kaç tane alışveriş merkezleri içine hapsolmayan, kapısı sokağa açılan bağımsız sinemamız kaldı, kaç tane tiyatro sahnemiz var böyle, peki ya kons ...

Artık eskisi kadar yakın olamayız…

[email protected] Geçirdiğimiz günleri, hangi duygularla ifade edersiniz? Endişe, çaresizlik, can sıkıntısı, bekleyiş, belirsizlik benim ilk aklıma gelenler. Hele ki belirsizlik bugün “yeni normal” adı verilen hayata hızlı dönüş harekâtı ile daha da perçinlenmiş vaziyette. Vaka sayılarının ilk günlerden daha çok olduğu bugün, hayat –zaman zam ...

Eve dönmek istiyorum!

[email protected] Kaybedilen zaman algısı, sıkışılan mekân içindeki sancılar, normale dönme isteği, belirsiz bir gelecek… Kaygılar, başladığı ve bittiği yer belli olmayan günler geçerken, baharı yavaştan uğurlayıp yaza tedirgin bir giriş yaptığımız bu süreçte varoluşsal kıvranmaların sebebi. İki ay önceye kadar belli amaçlarla parçalara bölün ...

Sıradan eylemlerin kıymeti

Günlük yaşamımıza övgüler düzdüğümüz günlerden geçiyoruz. Dünya tarihinde defalarca karşı karşıya kalınan salgınlardan sonra, 2020 yılında böylesi bir salgının da bize denk geleceğini tahmin edemezdik - her ne kadar sayısız badireye şahit olmuş olsak da-. Şimdilerimiz endişeli bir bekleyiş içinde akıp giderken, evde kalmak ve virüsten korunmaya ...

Duygusuzlukla nasıl savaşılır?

Hayatınızda çok önemli bir yere sahip olan, çok sevdiğiniz biri, özellikle de hayatı paylaştığınız kişi artık yaşamak istemediğini söylese ne hissederdiniz, nasıl karşılardınız bunu? Eminim sağduyuyu, metaneti bir kenara bırakır çılgına dönerdiniz. Çünkü bu karar her ne kadar kişisel bir karar olsa da etkileyeceği başka hayatlar da vardır. Sevdiğin ...

“Bir daha karşılaşır mıyız bu zindanı efsunda?”

Begüm Kakı [email protected] İstanbul; imparatorlukların gelip geçerken zenginlikleriyle süslediği, büyüsüne sayfalarca metinlerin yazıldığı, yolu geçenlerin aklını ve gönlünü bıraktığı, her sokağında farklı bir hikâye saklayan efsunlu şehrimiz. Tabii ki şöyle de diyebiliriz: İstanbul; üzerinde yaşayanların kıymetini bilmediği, her gün dah ...

Metnin dışında kalanlar, yıkıp yeniden kuranlar

[email protected] Anda kalmak, anı yaşamak günümüz dünyasında artık ne kadar emek isteyen bir eylem değil mi? Zaman hızla akıp geçiyor, durup biraz dinlenmeye bile fırsat kalmıyor. Günler, haftalar, aylar göz açıp kapayana kadar geçmiş oluyor. 2010’ları geride bıraktığımız 2020’lerin içine doğru adımladığımız günlerdeyiz; geriye dönüp baktığı ...

ARŞİV