Meksika’dan Kadıköy’e

12 Aralık 2025 - 09:00

Bu yılın mayıs ayında İstanbul’da sergi açmak üzere New York’tan gelmişlerdi. Galata’nın dar sokaklarında yürürlerken, turist avcısı çığırtkanlar onlara Japonca ya da Korece seslendikçe, “Japonlara mı benziyoruz, hiç Meksikalı görmemiş mi bu insanlar?” diye şaşkınlıklarını dile getiriyorlardı. 

Konuk sanatçılarımız Andrea Arroyo ile Felipe Galindo (Feggo) her ne kadar New York’ta yaşasalar da Meksika yerlisiydiler. Serginin sahibi Andrea, dünya sorunlarına duyarlı bir aktivistti. Kendisine eşlik eden hayat arkadaşı Felipe ise yolculuk gözlemlerini an be an eskiz defterine aktarmadan edemiyordu. Resim tutkunu bu ikili, kendilerine yarattıkları bir engin renk ve çizgi dünyasında yaşıyordu adeta. O kadar ki, İstanbul’un sokaklarını birlikte arşınlarken zaman zaman Frida Kahlo ile Diego Riviera’ya rehberlik ettiğim izlenimine kapılıyordum. Andrea ile Felipe’nin birliktelikleri yarım asrı aşmıştı ve gözlemlediğim kadarıyla çiftin aşkları ilk günkü kadar tazeydi!

Genellikle yabancı konuklarıma Kadıköy’ü gezdirmeden edemem. Yeldeğirmeni, Moda, Karikatür Evi, Müze Gazhane, Cemil Cem’in konağı (şimdiki adıyla Turhan Selçuk Kültür Evi) olmazsa olmaz duraklarımızdır. Ancak bu kez listeye bir durak daha eklemiştim: Gürbüz Doğan Ekşioğlu’nun atölyesi.

Andrea ve Felipe’nin Gürbüz Doğan ile bir ortak noktaları vardı: Üçünün de eserleri, 1925 yılından beri ABD’de yayımlanan dünyanın en prestijli dergilerinden The New Yorker’da yer almıştı. Gürbüz Doğan Ekşioğlu ile Andrea Arroyo’nun çizimleri bu köklü derginin bazı kapaklarını süslerken, Felipe Galindo’nun karikatürlerine pek çok sayının iç sayfalarında rastlamak olasıydı. Dergi, 100. yaşını New York’ta büyük bir sergi açarak kutlamıştı. Üç sanatçı dostum Nisan ayındaki görkemli açılış resepsiyonunda bulunmuş olmalarına karşın henüz tanışmamışlardı. 

Andrea Arroyo ve Felipe Galindo, Moda’daki atölyesinin girişinde bizi bekleyen Gürbüz Doğan’la yıllarca birbirlerine hasret kalmış dostlar gibi kucaklaşarak tanıştılar! İçeri girer girmez koltuklara kurulduk; gün boyunca yürümekten ayaklarımız şişmiş, Gürbüz Doğan’ın nazik ikramları ve hoş sohbeti bize ilaç gibi gelmişti. Hatıra fotoğrafları çekiminden sonra sıra ev sahibimizin eserlerini incelemeye gelince, Meksikalı konuklarımızın gözleri ayrı bir bölümde sıralı bir dizi resme takıldı. “Bunları kim yaptı?” diye sordu Andrea. Farklı bir fırçadan çıkmış oldukları anlaşılıyordu. O an konuklarımızla Gürbüz Doğan Ekşioğlu arasındaki ortak benzerliği keşfettim: Sumru!

Sumru Ekşioğlu’nu ilk kez 1990’lı yılların sonlarında, Moda’da Atıfet Sokağındaki evlerinde, Gürbüz Doğan’ı bir ziyaretimde tanımıştım.

Doğma büyüme Kadıköylü sayılırdı. Ayrılıkçeşmesi’nin ünlü Paris Mahallesinde dünyaya gelen sanatçı, her ne kadar çocukluk yıllarını Samsun’da geçirmiş olsa da, ortaokuldan sonra Kadıköy’e dönerek eğitimini Kadıköy Kız Lisesinde sürdürmüştü. 1979 yılında, Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nun Grafik Sanatlar Bölümü’nden mezun olduktan sonra 1980’de nişanlısı Gürbüz Doğan ile evlenmişti. Evlilik öncesinde bazı reklam ajanslarında çalışmış olsa da, içindeki eğitmenlik dürtüsü ağır basmış, öğretmenlik mesleğini seçmişti. Çapa Ortaokulu ile başlayan, Üsküdar Cumhuriyet Lisesi ve Avni Akyol Güzel Sanatlar Anadolu Lisesi’nde süren uzun eğitmenlik macerası, 18 yıl emek verdiği Moda’daki Özel Aramyan Uncuyan Ermeni İlkokulu - Ortaokulu'nda sonlanmıştı. 

Sumru Hanım, 40 yıla yaklaşan bu öğretmenlik yaşamı boyunca resimden uzak durmadı. Gürbüz Doğan’ın ifadesine göre, akşamları televizyon izleyeceklerine, karşılıklı olarak salondaki masanın başına geçer, karı koca bir yandan sohbet ederlerken, diğer yandan fırçalarını çalıştırarak resim yaparlarmış.

Meksikalı dostlarımız, Gürbüz Doğan’ın atölyesinde Sumru Ekşioğlu’nun resimlerini hayranlık içinde incelerken kendilerini bilgilendirmeyi görev bilerek, “Sumru Hanım ilk kişisel sergisini bu yılın sonunda Schneidertempel Sanat Galerisi’nde açacak” dedim. Andrea, “Nasıl olur? Bugüne kadar hiç sergi açmamış mı?” diye şaşkınlığını dile getirdi. Onlara çeşitli karma sergilere katıldığını, fakat yoğun eğitmenlik görevi nedeniyle kişisel sergi hazırlamaya fırsat bulamadığını anlattık. 

Öykünün bundan sonrasını, 12 Aralık günü Galata’daki Schneidertempel Sanat Merkezi’nde açılan “Dünden Bugüne Sumru Ekşioğlu” başlıklı serginin tanıtım bülteninden aktarıyorum: 

2018 yılında emekli olduktan sonra, tüm odağını resim çalışmalarına yönelten sanatçı, öğretmenliğin disiplinini ve üretimle kurduğu içsel bağı aynı potada eritmeyi başarmıştır. Bu dönemde, birikiminin sessizce olgunlaştırdığı görsel dili daha özgür, daha kişisel ve daha katmanlı bir hâle gelir. Eğitmenlik yıllarında Almanya’da Türk çocukları için yayımlanan kitaplara, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ders kitaplarına ve çeşitli çocuk yayınlarına hazırladığı illüstrasyonlarla geniş bir kitleye ulaşan Ekşioğlu; çizginin yalın gücünü, renk ve formun çoğul anlatım olanaklarıyla birleştiren bir yaklaşımı benimser.

Ekşioğlu’nun resimlerinde, rengin hafızayla kurduğu ilişki, dokunun duyusal etkisi ve organik biçimlerin dönüşümü öne çıkıyor. Suluboya, pastel, tuval üzeri yağlı boya ve akrilik teknikleri arasında dolaşan sanatçı; katman, ritim ve sezgiselliği merkezine alan yaklaşımıyla izleyiciyi hem dingin hem de yoğun bir estetik deneyime davet ediyor. “Dünden Bugüne”, sanatçının yıllar boyunca biriktirdiği içsel dünyasını ve olgunlaşan anlatımını ilk kez kişisel bir sergi çerçevesinde görünür kılıyor.”

Doğma büyüme Kadıköylü Sumru Ekşioğlu’nun resim sergisi, 4 Ocak 2026 gününe kadar Galata’daki Schneidertempel Sanat Merkezi’nde, pazartesi günleri haricinde her gün 11.00 - 18.00 saatleri arasında gezilebilir. Gürbüz Doğan Ekşioğlu ise “Harika bir sergi oldu!” diyerek sevgili eşine hayranlığını bir kez daha dile getiriyor. 

Yazarın Diğer Yazıları

Geçmişi geleceğe yansıtan ‘Kartofil’

Geçtiğimiz ekim ayının ortalarında, aralarında benim de bulunduğum yaşları 75 dolaylarındaki 30 erkek, Bodrum’daki bir sahil otelinde buluştuk. Bu toplantının tek amacı vardı: Hasret gidermek! Üç gün boyunca Saint Joseph Lisesi’ndeki öğrenci kimliklerine kavuşan ihtiyar delikanlılar, ne politika, ne dünya halleri, ne de ekonomi konuştular. Hatta fu ...

Bereketzade’den Caferağa Mahallesi’ne

“Bereketzade’yi tek bir sözcükle özetleseydiniz hangisini seçerdiniz?” Yukarıdaki sorunun sahibi Postane’nin etkinlik ve topluluk koordinatörü Elifsena Biroğlu’ydu. Bir Mahallede Kozmopolit Kenti Aramak: Bereketzade başlıklı podcast serisinin tanıtımı için 4 Ekim günü Galata’daki Postane Hol’de düzenlenen panelin, bazı ‘komşularımızla’ birlikte, ...

Kâhin değil, âlim

Bilindik bir fıkra ile başlayalım. Emekli olduktan sonra eşiyle birlikte Toronto’yu terk ederek Ontario bölgesinde, göl kenarındaki küçük bir eve yerleşen Kanadalı mühendis, kapısının önünde kışlık odun kesiyormuş. Bu esnada sırtında baltasıyla bir Kanada yerlisinin ormana doğru yürüdüğünü görmüş ve seslenmiş: “Hey arkadaş, kış nasıl olacak?” Yerli ...

Yaşasın 3F ! Futbol, Falan Feşmekân…

Futbola ilgim ve sevgim küçük yaşlarımda başladı. Hatta o kadar küçüktüm ki, salondaki lambalı koskocaman radyodan yankılanan spikerin heyecanlı sesi, “top kale alanında” diye haykırdıkça, hayalimde Rumeli Hisarı’na benzer bir yapının karşısında konuşlanmış bir top arabasını canlandırırdım. Sıkı bir Fenerbahçe taraftarı olan babama inat, o günlerde ...

Doksanıncı yaş kutlanır!

Boynumda eğreti duran bir kravat, üzerimde yazlık ceket, elimde renk renk kravatlarla dolu bir karton kutu, vestiyerin önünde dikilmiş, nişan davetimize icabet eden arkadaşlarımızı karşılıyordum. Yıllardan 1974, günlerden 28 Temmuz’du. Hava öylesine sıcaktı ki, astarsız olmasına rağmen “yüz kilo” çeken ceketimin içinde buram buram terliyordum. Arka ...

Azınlık olmak mı daha zor, farklı olmak mı?

Tuhaf bir soru değil mi? Yanıtlamadan önce neden böyle bir başlığa gerek duyduğumu anlatayım. Takip edenler bilir, 2025 yılının başından beri bu köşedeki yazılarımın konuları Kadıköy semti ve tanış olduğum kimi Kadıköylüler hakkındaydı. Bu ay istisna yapmamın nedeniyse bir okur mektubu. Okurlardan gelen e-postaları genellikle özelden yanıtlarım, ...

Herkesin bir öyküsü vardır

“Semtin ikonik isimleri varmış. Peki, şimdi var mı öyle kişiler? Misal bundan 50 yıl sonra biri Moda’yı yazsa, bahsedecek isim bulabilir mi? Güzel bir soru! “Yok, azalıyor, kalmayacak” desem -ki muhtemelen beklenti o yönde- geçmişe özlem duyan, değişim karşıtı “dinozorlar” sınıfına hoşgeldiniz! “Var, Moda’nın semt kimliği köklüdür, sağlamdır, he ...

Gökyüzünü mora boyamak

Siz hiç gökyüzünü mora boyadınız mı? Ya da denizleri papaya turuncusuna? Ağaçların yapraklarını burgonya bordosuna, insanların suratlarını çağla yeşiline? Küçükken öyle yapardım. Nedense ergenliğe ulaştığımda anlaşıldı renkleri ayırt edemediğim. Ama o zamana kadar resimlerimi kasten, sırf muzırlık olsun diye bozduğumu zanneden ilkokul öğretmenimden ...

Müziğin kimyageri

Hani tv’deki durum komedilerinde (sitcom), aile içinde mutlaka muzip bir kardeş, enişte, kayınço ya da bacanak ön plana çıkar ya, her daim pozitif enerjiyle yüklü, bulunduğu ortamı neşelendirip hareketlendiren, herkes tarafından sevilen, müstesna bir kişilik… rahmetli bacanağım tam da böyleydi işte, çocuk tarafını canlı tutmayı başaranlardan! An ...

İyi ki doğdu günlerimiz

Bundan yıllar önce, ikinci ile üçüncü cemre arasındaki günlerden bir sabah, Yaren leyleğin atalarından biri, koordinatları iyi ayarlayamamış olmalı ki, su ile toprak sınırındaki bir yere bırakıvermiş beni! Balık burcunda doğanlar biraz böyledir işte, kâh suda, kâh karada. Bugünlerde herkes güzel umutlarla baharın gelişini gözlerken, ben heyecanl ...

Moda’mıza hoş geldin Usta!

Kadıköy yepyeni bir değer kazandı! Yılın ilk günlerinde Moda’da açılan Turhan Selçuk Kültür Evi’nden söz ediyorum.  Bence Türk karikatür tarihinde üç önemli mihenk taşı vardır: Cemil Cem, Cemal Nadir ve Turhan Selçuk. Cemil Cem (1882 -1950), editoryal denilen modern gazete karikatürünün babasıdır. Cemal Nadir Güler (1902 - 1947) Türk karikatürün ...

Bakarken görmenin ötesi

Kim derdi ki günün birinde onun yazdığı gazetede, belki de onun köşesine kurulup Kadıköy yazıları yazacağımı? Moda çay bahçesinde buluştuğumuz günü hatırlıyorum. Bana yeni projesinden söz etmişti. Sıradan insanları izliyor, portrelerini hafızasına kazırken zihninde hikâyelerini kurguluyordu. Hatta bazen fotoğraflarını bile çekiyordu. Aslında kal ...

ARŞİV