Bütün dünya ayılmamı bekliyor

27 Ocak 2022 - 15:33

 “Tünel’deyim kahvemi içip ayılmayı bekliyorum,” dedi telefondakine. Artık duymaya alıştığımız standart bir başlangıç bu. Son yıllarda kahvesini içmeden kendine gelemeyen insan popülasyonuna her gün yenileri ekleniyor. Sanki kahvelerini içmezlerse o gün ayılamayarak ertesi güne devredeceklermiş gibi davranıyorlar. Çağdaş dünya için kahvenin tılsımı bambaşka. Sizlere bunu daha iyi anlatabilmek için “Tünel’deyim kahvemi içip ayılmayı

bekliyorum” standart formülündeki içeceği ve içeceğin getirdiği eylemi değiştirerek neler olacağını göstermeye çalışayım: “Tünel’deyim sodamı içip hazmımı bekliyorum.” / “Tünel’deyim yeşil çayımı içip çok büyük sağlık bekliyorum.” / Tünel’deyim ayranımı içip dürümümü bekliyorum.” /  Viskimi çok içmişim. Nerdeyim?”...  Gördüğünüz gibi sonuçlar berbat, formüle viski eklesek bile “kahve ve ayılmak” ikilisindeki gibi çağdaş bir havaya ulaşamıyoruz. Oysa eskiden insanlar yüzünü yıkayarak ayılırmış. Hem öyle tek elle falan değil; mesela dedem, iki elle suyu yüzene çarparak ve ardından büyük bir gürültüyle sümkürerek bütün uykusunu lavaboya boşaltırdı. Ayılmayı beklemez, onu kovalardı. Şimdiyse bir türlü ayılamamak ve bu konuda kahveden başka çıkış yolunun olmaması gizli bir gurur anlamı taşıyor. Ayılmayı Bekleyen Adam, telefondakine “Kahve içmeden ayılamıyorum abi” diye tekrar etti. Durumundan insanı şüpheye düşürecek derecede memnun görünüyordu. ‘Kahvesiz ayılamama dünyası’nda yeni olduğunu düşündüm. Telefondakiyle bir şeyler daha konuştuktan sonra onu öperek uğurladı. Sonra tekrar tuşlara basarak telefonu kulağına, kahvesini de ağzına götürdü. Çağdaş dünya için “Meşgul İnsanlık Anıtı”nı simgeleyebilecek kadar güzel bir pozdu bu. Telefondakine, “Naber güzelim?” dedikten sonra, “napiyim işte, Tünel’deyim kahvemi içip ayılmaya çalışıyorum” diye devam etti. O an, ayılamama işinde tahmin ettiğimden de yeni olduğunu anladım (belki de bu sabah başlamıştı). Yavaş yavaş ayılıyordum. Bu ayılamayan seyredilmeye değerdi. Kahvemden bir yudum daha aldım. 

 İkinci telefonunu da öperek uğurladı. Şu ana kadarki konuşmalarından “kaliteli” bir hayatın peşinde olduğunu anlamak güç değildi. Ve bu kaliteli hayatın en önemli dinamiklerinden biri de kahve içmeden hayatta kendine gelememekti. Telefon konuşmalarına bakılırsa, bu konuda kendinden çok emindi. Belki de bir deney gibi, şu an hayatından kahveyi çekip alsak hiç ayılmadan günü tamamlayacaktı. Deneyi devam ettirdiğimizi, günlerce ayılmadan etrafta dolandığını ve en sonunda bir sabah kaldırıma yığılıp kaldığını düşündüm. Bu acımasız deneyin yöneticisi olarak, ensesinden tutup başını kaldırarak, kuru dudaklarını kahveyle ıslatan elbette yine ben olacaktım: “Biraz içmeye çalış, merak etme birazdan kendine geleceksin...” 

Kahve eşliğinde bir süre pencereden dışarıyı seyrettikten sonra telefonu yeniden eline aldı. Artık ayılmıştır, normal konuşur diye düşündüm. Karşıdaki telefonu açtığında yanıldığımı ispatlayan kelimeler üçüncü defa şehre dağıldı: “Naber... Napiyim işte... Tünelde’yim kahvemi içip ayılmaya çalışıyorum.” Bu kadar manyağına daha önce hiç rastlamamıştım. Adam bir türlü ayılamıyordu. Ayılamadığını tüm dünya bilsin istiyordu. Dünyanın da bu büyük bekleyişi merakla takip ettiğini düşündüm: Londra Trafalgar Meydanı’nda binlerce kişi dev ekrandan olayı takip ediyordu. İrlanda pubları sabahın bu saatinde uzun barlara yan yana oturup televizyondan canlı yayını izleyenlerle doluydu. Amerika’nın Nevada kırsalındaki bir restoranda siparişlerini kulağının arkasında taşıdığı kalemle alan ve sürekli sakız çiğneyen Sally, bu önemli olayı televizyondan izlerken kendisinden kahve isteyen yaşlı Gary’i “Kapa çeneni!” diye susturuyordu. Mehmet Öz, bu büyük bekleyiş sırasında kanallara bağlanıp “Bir fincanı geçmezse sorun yok, ama bir avuç ceviz şart,” diyordu. Gabon’daki Bantu kabilesi reisi Bakunta, belgesel çeken beyaz adamın kendisine bıraktığı el radyosuyla bu adamın ayılıp ayılamayacağını merakla bekliyordu. 

“Ciddi misin sen?” dedi Ayılamayan Adam, dikkatle telefondakini dinliyordu. Ne dediğini duyamadığımız telefonun diğer ucundaki kişi, konuşmayı biraz uzatınca tüm dünya halkları olarak meraklandık. Çıt çıkarmadan sonucu bekliyorduk. Umudumuz kahvenin bir türlü ayıltamadığı bu adamı telefondan gelen haberin ayıltması yönündeydi. Ayılamayan Adam, “Ya bu süper bi haber,” deyince Trafalgar meydanındaki binlerce kişiden meraklı uğultular yükseldi. “Abi harikasın ya! İşte şimdi kendime geldim” dedi Ayılamayan Adam. Ayılmıştı! “Nihayet!” diye haykırdım içimden. Trafalgar Meydanı’ndakiler sevinçle zıplamaya başladılar. İrlanda publarında kadehler havaya kalktı. Nevada’daki restorandan alkışlar yükseldi. Gözleri dolan Sally, aniden bastıran duygusallıktan nefret ettiği için erkeksi sesiyle, “Evet beyler siparişler” diyerek gözyaşlarını örtbas etmeye çalıştı. Bantu kabilesi üyeleri yerel enstrümanları eşliğinde (tahta) nefis bir dansa başladılar. Bütün dünyanın beklediği ayılma sonunda gerçekleşince benim de keyfim yerine gelmişti. Kahvemi yudumlamak için fincanıma uzandım. Fincanı ‘şerefe!’ der gibi hafifçe yukarı kaldırıp dudaklarıma götürdüm. Fakat olayın coşkusundan olacak fincanı dudaklarıma tam ulaşmadan biraz erken eğdim. Dökülen kahveden kurtulmak için ani bir refleksle sandalyeyi geriye doğru iterek ayağa kalkmaya çalıştım. Ayılan Adam, sandalyemin çıkardığı iğrenç sürtünme sesiyle birlikte dönüp bana baktı. Suratında durumu anlamaya çalışan tedirgin bir ifade vardı. Bir an, aniden gelişen bu olay karşısında tüm dünya halklarında bir gerilim oldu. Bakunta, tek bir el hareketiyle dans eden kabile üyelerini durdurdu. Hatta durumu fark etmediği için tek başına yeri teperek dans etmeye devam eden 8 yaşındaki küçük Juma’nın ensesine vurdu. Küçük Juma ağlayarak totemin arkasına kaçtı. Ben, hayatın akışını bozduğum durumlarda hep yaptığım gibi elimi kaldırıp “Pardon!” dedim. Çıkan gürültünün sebebini algılayan Ayılan Adam, gülümseyerek telefonuna döndü. Hatta durumu telefondakine ‘biraz önce salağın biri’ ana başlığıyla anlatabilmek için eliyle ağzını kapatarak konuşmaya başladı. Bir problem olmadığını gören İngiltere, İrlanda, Amerika rahat bir nefes aldı ve dansın yeniden başladığı Gabon’da küçük Juma’nın gözyaşları dindi. O sabah Tünel’deki kafeden başlayan ayılma tüm dünyaya neşe içinde yayıldı. Adam, o sabah ayılamasa halimiz haraptı. 

Yazarın Diğer Yazıları

Düşüyorum

Düşüyorum. Keyifli bir yürüyüş için ceplerime soktuğum ellerimin yokluğunda düşüyorum. Oysa şimdi ellerim serbest olsa, avuçlarımla zemini karşılar, bu işi bir iki sıyrıkla atlatırdım. Olmuyor. Ellerimi cebimden kurtaramıyorum. Bozuk para çıkarırken bile ellerimi bırakmayan dar kotum, bu en dar zamanımda da salıvermiyor ellerimi. Beni kurtarmak kon ...

Bu çocuğun yarısı benim

Bilim çok açık. Bilim, akvaryum balıklarının ortalama 26 derecede rahat edeceğini, tavukların 27 derecenin üzerinde strese gireceğini söylüyor. Tavuğun stres derecesini dahi ölçen bilim, bir insan yavrusunun kaç derecede uyuması gerektiğini bilmez mi? Bilir. Cihan, çocuğunun kaç derecede uyuması gerektiğiyle ilgili karısı Zeynep’le günlerdir süren ...

Misophonia

Masanın bir tarafında yediği tavuk kanadına övgüler düzen ve övgülerini ağzını şapırdatarak taçlandıran bir erkek var. Diğer taraftaysa, tavuk kanadı övgülerini dev şapırtılar arasında anlamsız sesler olarak algılamaya başlayan öfkeli bir kadın yer alıyor. Tavuk kanatlarına ses veren bu adam, karısının patlamak üzere olduğunun henüz farkında değil. ...

Baba parmağı

“Sen ne yiyorsun?” dedi. İşaret parmağı, soruyu sorduğu kişinin yüzünü gösteriyordu. Belli ki bu parmak cevabı alıncaya kadar gerginliğini koruyacaktı. Parmak sabırsızdı, vakit geçiyordu, cevap bir türlü gelmiyordu. Gergin parmak, “Evet!” diyerek acele etmesini istedi. “İskender” dedi tehdit altındaki çocuk. Parmak, şeklini bozmadan yatay olarak ka ...

Hamsi otorite ister

Granyöz, kısa bir süre önce huzur içinde ölmüş gibi parlak parlak bakıyor. Palamut,kendi mevsimi olduğunu ispat etmek istercesine yay gibi geriniyor. Çipuralar, çiftlik işine giren ilk tür olmanın gönenciyle sayı üstünlüklerini koruyor. Jumbo karidesler, mutfaklara kalite getirme iddiasıyla vizyon sahibi insanları bekliyor. Çiftlik olmadığını iddia ...

ASKİ

Sahil beldelerinde online erişimin bir şekilde tıkandığı, yazlıkçının bizzat merkezdeki bir kurum binasına gitmek zorunda kaldığı durumlara hâlâ rastlanabiliyor. Kışın su saatleri yanlış mı okunmuş, şimdi fahiş bir rakam mı çıkmış, yan komşu gidip itiraz edince düzeltme mi yapmışlar, “bu resmen eşkıyalık” karşısında bizler de gidip itiraz mı edecek ...

İnsan lekesi

       Akşamüstü Philip Roth’un “İnsan Lekesi” isimli romanını okuduğum terasımda, gece yarısından sonra “Hap Koydum” şarkısıyla kalça tokuşturacağımı tahmin etmiyordum. “Tüm apartmanın sahibi” mertebesinden, yıllar içinde daireleri sata sata “apartman yöneticiliği” sıfatına kadar düşmüş İsmail Tapan tarafından “yüksek ses” ve “münasebetsizlik” suç ...

Susadın mı Emre?

       “Suluğun nerde? Suluğunu kayıp mı ettin? Nerde suluk?” Çocuktan cevap gelmiyor ama anne hızla sormaya devam ediyor: “Okulda mı unuttun suluğu? Oğlum cevap versene, okulda mı unuttun yeni aldığımız kırmızı suluğu?” Hayatımda hiç bu kadar art arda “suluk” dendiğini duymadım. Çocuk bu hastalıklı sorguyla ilgilenmeyince, anne bu defa yanındaki y ...

İçime ata ata

Terk ettiğim zamanı yeniden kazanmak ve kişisel evrenime büyülü nağmeler katmak için kulaklık kullanmaya karar verdim. Kırk yaşımı çoktan devirmeme rağmen, hayata yeniden başlamanın kendim için yeni bir şeyler satın almaktan geçtiğini sanabiliyorum. Hayatım, kendi dizaynımı yaratmak yerine başkalarınınkini taklit etmekle geçtiğinden orijinal bir ka ...

Yazınımızda konak edebiyatı

Ürgüp-Göreme-Safranbolu gibi yerler için henüz yaşımızın erken olduğunu, fazla yöreselliğin ve aşırı doz bakraçta ayranın bize ağır geleceğini anlatmaya çalıştıysam da dinletemedim. Yapacağı geziler öncesi yörenin ümüğünü internetten sıkan bir arkadaş, “Abi Safranbolu Unesco tarafından ‘Dünya Miras Listesi’ne alındı,” diyerek planlanan otantik gezi ...

Neyim var benim?

Nice insan, ağrılar ve öleceğine dair kaygılar içinde acile gitmiş, gerekli tetkiklerin ardından o gün ölmeyeceği ima edilerek eve geri gönderilmiştir. Gerçekten de eve gönderilen insanların büyük bir çoğunluğunun ölmediği ve üstelik ertesi sabah işe gittiği görülmüştür. Tıp bazen bir ima bilimidir, insana olan saygısı dolayısıyla, kalkıp gece yarı ...

Biri bize gülüyor

Loş ışıkta yüzü asla görünmeyen, fakat dev bir cüsseye sahip olduğu anlaşılan adam sürekli kahkahalar atıyor. Sol elinde yalnızca kadim sırları bilenlerin tanıyacağı armalı bir yüzük var. Yüzüklü elinde tuttuğu purodan dış mihraklara özgü yoğun dumanlar yükseliyor. Sağ elinin altındaysa sürekli okşadığı bir kedi yatıyor. Kedinin adı Opus. Yıllardır ...

ARŞİV