HAYAT SOKAKTA / Senden Benden Ayşe’den -1

22 Ocak 2020 - 15:23

Kalabalığın arasına karışmak her zaman çok kolay olmuyor benim için. Güne nasıl başlıyorsak öyle gidiyor, bazen canım sokağa çıkıp herkese koca bir ağızla “Günaydın” diye bağırmak istiyor, bazen de kafamı yerden kaldırasım gelmiyor. İnsanız, hepimizin içi dışına dokunuyor!  Bazı insanlar da var ki hayatımızda gün nasıl başlarsa başlasın sizin için, sizden güleryüzünü, bir merhabasını asla eksik etmiyor.  Bunlardan biri de bizim sokağın başında, her sabah çiçek tezgâhını açan Ayşe.

 Beyaz bir vazo var masamın üstünde, her haftabaşı ona taze çiçek alıyorum. Çiçek isimleri konusunda hiç iyi değilim ama papatya favorim. Arada papatyaya ara verirsem rengini sevdiklerimden alıyorum. Her gittiğimde hangisinin rengini sevdiysem o çiçeğin ismini soruyorum, 5 dakika sonra adını unutacağımı bilerek, Ayşe’cim sağolsun bıkmadan her hafta tekrarlıyor bana isimleri. Yaşı otuzlarında, küçük bir kızı var, havanın çok soğuk olmadığı günlerde kızını da getiriyor. Konuşmaya çalışıyorum ara ara, kısa cevaplar veriyor bana gözlerini kaçırarak kızı, ama küçük küçük gülümsemeyi de ihmal etmiyor. Ayşe her defasında ablayı tanıdın mı dese de, hı hı demekler yetiniyor.  Küçük kalbini sevdiğim, kimbilir neden böyle utangaç, çekingen davranıyor. Küçük bir çocuğun duygusunu anlamak her zaman mümkün değildir. Annesine huysuzlanıyor. Güneşin bizi aldattığı bazı günler akşama doğru çıkan ayazla daha da sığınıyor annesinin göğsüne, üşüyor.  Tramvay geçiyor, saatler geçiyor, insanlar geçiyor, Ayşe ile kızı köşebaşında duruyor. İnsan durdukça daha da çok üşüyor. Muşambadan bir çadır yapmışlar, Ayşe’nin altında eski ofis sandalyelerinden, kahverengi demir, derisi aşınmış, bekliyor. Pazarlık bizim için olmazsa olmaz, hava koşullarından etkilenen çiçekler bazen daha pahalı oluyor, Ayşe yine de bana indirim yapıyor. “İki demet al, otuz olsun sana diyor”, iki demet aldığımda bir on lira indiriyor her zaman. Canım Ayşe. 

Bir gün baktım düşünceli, dedim bu ne hal. Çiçek aldıkları yere borçlanmış, ödeyememiş de, hava üç gün kötü olsa, tezgâh açılmazsa, hesap kitap tutmuyormuş.  Yoldan herkesi çevirip bir demet çiçek aldırasım geldi. Herkese yetişmemiz mümkün değil tabi ama bazen önyargılardan da kimin gerçekte ne yaşadığını bilmiyoruz. Beş lira için Ayşe’ye etmediğini bırakmayan, pazarlık yaptığında Ayşe indirim yapmazsa, ağzına geleni şuurzca söyleyen insanlara rastladım ara ara, bozmadı o naif halini, yapamam dedi, indiremem , “E ben kar etmeyeyim mi güzel ablam!”.  Belki de o gün hiç kar edemedi. Bir paket sigara denen zehire düşünmeden para harcarlar da, bilmezler o beş lira için Ayşe o soğukta bütün gün bekler, muşambasının içinde, ellerini önlüğünün içine saklayarak. 

Eller. Bir kadını çoğu zaman ele veren.  Her zaman nemli, ojeli olandan tutun da, çamaşır suyundan kurak toprak gibi olmuşlara… Ayşe’nin elleri kara. Diken izleri, küçük sıyrıklar, soğuktan çatlamış derisi ve pembe tırnakları. “Zor değil artık ablam diyor, alıştık “, uzun saplı çiçekleri, koca bir tahta tutmaçlı bıçakla kesiyor dallarından. Sevdiği müşterileri için daha güzel paket kâğıdı kullanıyor bence, araya da birkaç kuru çiçek atmayı unutmuyor süs olsun diye. Paket kâğıtları naylon, şeffaf var bir tane üstünde kalpler olan, bana hep onu veriyor.  Ben de düşünmeden edemiyorum, paket kâğıtları da semte göre değişiyor herhalde. Geçen gün Bağdat Caddesi’nden aldığımda kraft kağıt kullandı abla, fiyonk da havalıydı he, demezsin ki aldığın kişiye, yoldan geçerken rastladım da aldım.  İnsandan tutan da, hediye paketine kadar, semtlere göre değişiyor her şeyin şartı.

Konservatuara ilk başladığımız gün, Türkel Minibaş hocamızın söylediği ilk söz, “Bakmayı değil, görmeyi öğrenin, o zaman empati yapıp daha iyi oyuncular olabilirsiniz” olmuştu.  Sadece oyuncu olmak değil, gerçek insanlar olabilmek için de empati şart. O zaman dünya eminim daha iyi bir yer olacak. Bugün dünyanın bir ucunda da olsak, yuvasız kaldığını düşünüp, ormanı yanan geyikler için koalalar için içimiz acıyorsa, hiç tanımadığımız birinin sevinci bizim sevincimiz oluyorsa, Ayşe köşe başında beklerken yediği soğuğu, kızının geleceğini düşünüyorsak insanız, empati yaptığımız kadar, herkesin duygusunu sahiplenebildiğimiz kadar. Gerisi iyilik, güzellik. Güneş hepimizin üstüne doğuyor, yağmur hepimizin üstüne yağıyor, aynı yasta aynı sirende yan yana durup, aynı konserde aynı şarkıya eşlik ediyoruz. Dünya aslında fena yer değil de, biz kötüleştirip, güzelleştiriyoruz.  Bakıp da göremediğimiz tüm insanlar adına yazdım bu ilk yazıyı ve Ayşe ile kızına!  Bugün rızkınız bol olsun! “Bir demet vereyim mi ablama?”, alın! Sıradaki demet gelsin, RUHUNUZA!

Yazarın Diğer Yazıları

Temizliğe nereden başlasak?

Kadıköy , parkı , bahçesi diğer semtlere göre çok olan bir yer. İstanbul’daki diğer yerleri düşündüğünüzde kendinizi biraz daha şanslı hissedebilirsiniz. Son birkaç yılda diğer semtlerden aldığı göç de bir gerçek. Bununla birlikte açılan alternatif dükkanlar yeni neslin ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılıyor. Ancak bir de hafta sonları ya da havanın g ...

Dil varmazsa el yazar

Yolda yürüyorum, adımlarım telaşlı, nereye gidiyorum, neyden kaçıyorum, neye varmak istiyorum bilmiyorum. Maskenin ardında sıkışmış bir lokma oksijenimle telaşlı telaşlı yürüyorum. Her zaman yaptığım gibi mağazaların camlarına bakıp yansımamı izlemiyorum, uçan kuşları, trafik ışığında bekleyen insanları görmüyorum. Kalbim atıyor mu atmıyorum mu anl ...

Haline Şükret Dostum!

Hayatın anlamını sorgulayan çok yazı okudum şimdiye kadar. Hepsinden öğrendiğim tek şey vardı, bunun kitaplardan öğrenilecek bir şey olmadığı. Yaşadıkça anlıyorsun kendi adına olanı. Amacın olduğu sürece anlamı var aslında hayatın, elin bir eli tuttuğu sürece... Söyleyecek sözün olduğu kadar anlamı var, sözü dinletecek birini bulduğun sürece... Ney ...

Değişmiyor bazı şeyler

Attım çarşafı üstümden, ayaklarımı yere bastım ama kalkacak gücüm yok. Yorgunum, yorgunuz. Günlerdir ne olacağımı ya da ne olacağımızı düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Hal böyleyken, zaman geçiyor, hayat kaçıyor.. Adım atmaya çalışıyorum, yok. Uzandım tekrar, derin derin nefes aldım. İnsan psikolojisi ne tuhaf, sizi vezir de eder rezil de. Üstel ...

Zamanlı zamansız

Sokakta bir hareketlilik, motorların biri geliyor biri gidiyor. Ne ara alıştıysak bu hazıra, bir tuşla her şey kapıda. Motor kullananlar zamanla yarışta, sokak başlarında burun buruna geliyorlar, bazen birbirlerine iki büyük laf edip, bazen selamlaşıyorlar, çoğu zaman birbirlerinin derdini anlıyorlar ama. Müşteriye hizmetin sunulmasına son kaç daki ...

Birinin ruhuna birinin ömrüne gelsin

İyi ki yazıyoruz. Yazmak insan için gülmek ve ağlamak kadar büyük bir gereksinim. Kağıt en dürüst en samimi olduğumuz yer. İçindeki duyguyu yükle bir karaktere hayat bulsun, ya da yaz anıların bir anda karşına çıkıp seni bulsun, hüzünlenmek bir yana dursun, eski seni hatırlayıp gülümsemek kendine kıyağın olsun. İyi ki yazıyoruz. Yazıyoruz çünkü ...

Pul eyleme yol eyle beni

Yolda yürürken dükkân camında beliren siluetimi selamladım. Camın yarısı ben. Pandemi sağolsun götürdükleri ayrı dert, getirdikleri ayrı. Kaygımız, kilomuz bol artık. Arada yan yana geldiğimiz arkadaşlarımızla konuştuklarımız sınırlı. Herkes bir yol arıyor sanki. Kendini daha rahat ve mutlu hissedeceği... Kimi yeni hobilere, kimi yogaya, pilatese, ...

O tozu yutmayacaktık

Bir kere yuttuysan derler, vazgeçemezsin. “Sahne tozu”. Bugünlerde en çok düşündüğüm deyimlerden biri sanırım. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, zor günlerde bazı deyimler ve atasözleri daha çok aklımıza geliyor sanırım, sıkışınca sığınılan dua gibi. Sen gününü gün et, yarını düşünme, sonra “Allah’ım yardım et”, hâlbuki bir atasözümüz ne demiş, “A ...

Bir sayfaya sığar mı?

Telaşla oradan oraya koşturmaktan fırsatımız olmadı “Ben nerede ipin ucunu kaçırdım?” diye sormaya. Ne zaman ki yorgunluktan kalbimiz, aklımız, ruhumuz sinyal vermeye başladı, o zaman bir durup düşünmeye başladık. Değişmeye başlayan büyük şehirlerle “Biz eskiden burada…”lar da çoğalmaya başladı üstelik artık anılarımızın olduğu yerlerde ruhsuz yoll ...

Kinlik değil kimlik olur bazı hikâyeler

Buharlı pencere, tozlu araba camı ya da kalbin üzerine yazılmış bir isimden ibaretti artık… Her şeyin tadını aldığında, damağında acımsı bir tat kaldı. Dil, diş üzerinde gezinen, kemiği olmayan, söyleneni bir kerede patlatan… Dil, konuşmak için bilmemiz gerekmeyen. Konuşmadık hiç. Giz, izine rastlanmayacak bir suç kalıntısı… İki kişinin bi ...

Saat kaç?

Oturuyoruz merdivende yan yana, aradan beş dakika bile geçmeden soruyor, “Saat kaç?”. Bir kadın zamanın geçmesini bunca merakla bekliyor, bir süre sonra soru değişiyor, “Zaman nasıl geçecek?”. Zaman önemli mevzu, öğretilmişliklerimizde. “Geçer ZAMANla, bu kadar üzülme!” Gerçekten geçer mi? Yara gibi merhem de kalbe değer mi? Kendimizi kandırmak ...

Kaçmasın tadı alkışımızın...

Denizden bize usul usul esiyor rüzgar, arada ürperiyoruz, ellerimizi cebimize sokup ısındığımız anlar da var, iyot kokusunu mis mis içimize çektiğimiz anlar da... Haldun Taner sahnesinin önündeyiz oyun saatini bekliyoruz. Konservatuvardan gelen müzik seslerine, soprano bir iki ses karışıyor ara ara, ay diyoruz Kadıköy işte arasan her şeyi bulabilec ...

Aç tok, var yok… Dünya zamanları

Çoğu kez duymuşsunuzdur çevrenizdekilerden “Anlatsam film olur” sözünü. Bazılarımızın hayatı gerçekten de öyle. Onca filmin konusu nereden, senden benden bizden. Kimi aşk, kimi göç, kimi savaş, kimi mücadele. Yanımızdan her gün kaç hikâye geçiyor farkında mıyız? Yanımızdan geçen çoğu insan, kafamızı kaldırıp tarihini görmediğimiz binalar gibi. Boyu ...

Kâğıdın kalan kısmına...

İnsanın kendini keşfi bir ömür. Bembeyaz bir kağıdı doldurmak gibi öğrendiklerimiz, hissettiklerimiz, yaptıklarımız ve keşkelerimiz. Kağıdın silgisi yok dostlar, ne çizdiyseniz artık sizin ama sayfa o kadar büyük ki, daha iyisini güzelini, baktığınızda yüzünüzü gülümsetecek olanı çizmek hala elinizde. Üstelik kalp sizin, akıl sizin, kalem sizin. Hi ...

Bir gün yine giderken…

Kulağımda kulaklık, Göksel Baktagir hocadan, Hatıra Defteri bestesini dinliyorum. Elimde defter yazdıkça bir şeyleri bitiriyor, bir şeylere başlıyor, bir yerin eksiğini kapatıyorum sanki. Yolcu; yetişmesi mümkün zamanlarda vapurun kamburu. Vapur; hem yükü çeken hem deniz havası aldıran, manzarasıyla da kandıran. Vapurdayım. Paslı köşelerin kimlere ...

En çok neyi dilendik?

“Bir liran var mı abla?”. Yolda yürürken kaç kez bu soruyla irkildim, hatırlamıyorum. Var desem bir lira ne seni kurtarır kardeş, ne de beni zorda bırakır. Al sana bir, beş hatta Allah ne verdiyse. “Hayat paylaştıkça güzel!” diye yaşıyoruz madem vermezsek olur mu? Böyle böyle zengin olanların hikâyelerini de biliyoruz, dilenmenin kötü olduğunu öğre ...

Bir iç meselesi

Dönemeden mevsim ve dönemeden insanlık kaderi, bu süreç biraz daha böyle gidecek gibi. Önce çırpındık sonra alıştık işte. Nefes darlığı, sürekli saate bakmalar, gün isimlerini karıştırmalar. Gün boyu yatıp sabaha kadar düşüne düşüne ruhu yormalar, arada hoşuna giden dizi bulduysan, konuyu da sevdiysen kendini şanslı saymalar… Zamanı iyi kullananlar ...

HAYAT SOKAKTA

Araf’ın çaresizleri Koltuğuma oturdum garip garip şeyler düşünüyorum. Arada gözüm doluyor, arada gülüyorum. Köşenin adını “Hayat Sokakta” koyan ben, iki aydır evden yazıyorum. Kamyon yazıları geliyor gözümün önüne; “Kul planlar, kader güler…” , vallahi halime ben de gülüyorum. Bugün Barcelona’daki 45. günüm, dönmek istesem de şu an dönemiyoru ...

HAYAT SOKAKTA / Biz kapattık dükkânı, sokaklar kime emanet?

Hayatın sürprizlerle dolu olduğunu bir kez daha anladığım zamanlar... Bu sefer sokaktan değil, Barcelona’dan sadece bir odası ışık alan bir evden yazıyorum. Geleli yedi gün oluyor, geldiğim günün ertesi burada Olağanüstü Hal ilan edildi ve en erken 17 Nisan’a kadar da uçuş yok. Günlerdir hem buranın hem de Türkiye’nin gündemini yakından takip ediyo ...

HAYAT SOKAKTA / Çöpün utangaç efendileri - 2

Süreyya Operası’nın hemen altındaki Canan Sokak’ta yürüyorum. Bir araba bir yere yetişecekmişçesine basıyor kornaya, arabada yüksek müzik var ve baslar sonuna kadar açılmış. Rahatsız oluyorum. Arabanın hemen önünde bir kâğıt toplayıcısı genç, çuvalı o kadar dolu ve ağır ki, hızla ilerleyemiyor o dar sokakta. Sürücü camdan kafasını çıkardı birden “Y ...

ARŞİV