En çok neyi dilendik?

18 Haziran 2020 - 16:05

“Bir liran var mı abla?”. Yolda yürürken kaç kez bu soruyla irkildim, hatırlamıyorum. Var desem bir lira ne seni kurtarır kardeş, ne de beni zorda bırakır. Al sana bir, beş hatta Allah ne verdiyse. “Hayat paylaştıkça güzel!” diye yaşıyoruz madem vermezsek olur mu? Böyle böyle zengin olanların hikâyelerini de biliyoruz, dilenmenin kötü olduğunu öğrettiler hep bize. Eli ayağı tutuyor çalışsın, dedi büyüklerim. Ben de inandım çok uzun yıllar. Şimdi daha fazla düşünüyorum ama ya gerçekten açsa, ya işi yoksa, ya bilmediği bir ülkenin bilmediği bir dilinde sadece tek bir soru öğrenmişse? “Bir liran var mı?” İnsan yoku görünce, yapmadığı şey kalmıyormuş. Yeni dünya düzeni seni senden beni benden uzaklaştırıyor, hayatta ve ayakta kalmanın sınavını verdirtiyormuş. Aç mısınız siz de bir şeylere? İlla para olması gerekmiyormuş ayrıca, hiç mi dilenmedik karşımızdakinden bir şeyleri, mesela sevgi? 

Eski Türk filmlerinde çocuğu aç kalınca hırsızlık yapıp hapishaneye düşen karakterler izledik, üzüldük, ah vah dedik. Yıllar geçtikçe ne senaryolar değişti ne yaşananlar. Birileri sattı malı mülkü toprağı arsaları parselledi, biz baklava çalan çocuğun yediği cezayı okuduk gazetelerden, ya da bebeğine bez alamadığı için bez çalan babanın haberini. Hangi yüzümüz gerçek? Hırsızlığın kötü bir şey olduğunu iddia ettiğimiz ama mevzu kendi çıkarlarımıza gelince sustuğumuz mu? Yoksa kötü kötüdür affı yoktur mu? Ya da her şey insan için “Allah zorda bırakmasın!”mı? Hangisi?

Liseyi Beyoğlu’nda okudum ben. İstiklal’in daha hikâyesi olduğu zamanlar. Tramvay yolunun iki tarafı yeşillik, biraz yürüyünce sağdan soldan duyduğunuz yeni çıkan şarkılar, Emek Sineması hatırladığınız gibi, büyük büyük markaların dükkânları daha istila etmemiş güzelim caddeyi. Her renk insan, öğrencisi, entellektüeli, sokak müzisyeni, rasta saçlısı, şarapçısı… Her renk! Çok güzel insanlar tanıdım o zamanlar. En sevdiklerim de şarapçı amcalarımdı… İskenderiye Kütüphanesinin önünü mesken tutmuş, sabahtan akşama kadar aynı hikâyeleri ilk kez anlatıyormuş gibi aynı heyecanla anlatan amcalarım. Mekânları cennet olsun, Hayyam elbet okur ruhlarına, şarap da bizdendir, sevda da… Herkesi ara ara unutursun da bazıları çıkmaz aklından ya… Nejat Amcam da öyle işte bende. Uzun beyaz sakalları, masmavi gözleri, uzun tırnaklarıyla sanki şimdi de karşımda. Oldum olası hikâye sevdim ben. Dinledim onları saatlerce. Evin tek kızı olarak annemin bu duruma tansiyonu sürekli yükselse de bırakmadım onları dinlemeyi. İçlerinden biri öldüğünde annem helva kavurup dağıttı komşulara, anacım da helal etsin hakkını. Korkar, korurdu beni, söylenirdi ama kızamazdı da. 

Mavi Nejat. Size göre şarapçı bana göre derya deniz. Gençliğinde Güneş diye bir kız sevmiş. Zengin bir ailenin kızı. Nejat Amca o sıralar hukuk okuyor, Erkin Koray’la arası çok iyi konserlerde ondan önce çıkıyor. İyi de müzisyen. Ama parasız. Ne zaman ülkemizde gerçek sanat yapanlar köşeyi döndü ki zaten, belki birkaç isim, şimdi bile iki kafiye bir dımtıs gelsin milyarlar baş göz üstüne. Neyse… çok seviyorlar birbirlerini ama vermiyor babası Güneş’i. Nejat daha da hırslanıyor, fakültede birinci, ama bu haksızlıklar üst üste geldikçe, genç aklı karışıyor ve siyasi olaylara giriyor Nejat, yoksulluk, özgürlük üstüne bir de insan hakkı denince, Nejat bu davadan yargılanıyor ve yıllar süren cezaevi süreci başlıyor. Otuz yıl! Bu sırada Güneş evleniyor, çocukları oluyor, Güneş hala Yeşilköy’de oturuyor. Nejat Amca hayattayken gitmiştik bir kere sahile. Aşk var ya aşk, zaman geçse de unutulmuyor, belki de kavuşamadığının adı aşk oluyor. Nejat Amca sokakta, üstü başı yok, yoksul, kesmiş her şeyden ümidini, Güneş ona gel diyor, balıkçı barınaklarında bir yer bulalım sana, hem yakın olursun bana. Nejat amca gururlu kabul etmiyor. Aşk diyor bekleyince aşk Güneş, ben senden sevgi dilenmem artık. Seven beklerdi. Şimdi bakıyorum insan insanı bir ay beklemiyor. Nerede o eski insanlar, nerede o eski sevdalar. Ve Küçükparmakkapı Sokak’ta ölünceye dek yaşamaya devam ediyor.

Benim hikayem de öyle başladı işte onlarla. O zaman para milyon, “Bir milyonun var mı kızım?” Var! Yemez içmez, harçlıklarımdan para biriktirir, salam kaşar sandviç alırdım onlara, para çok biriktiyse şaraplarını da ihmal etmezdim. Şu dünyada kimin duası size yeter bilinmez, ama ben onlardan eminim. Kimsenin uzatmadığı el, kimsenin çıkaramadığı ses olunca, kendinizi daha çok seveceksiniz bundan da eminim. 

Ne zor günler geçiriyoruz. Kapanan kepenkler, gelen zamlar, işten çıkarılan insanlar. Kimin neye ihtiyacı var bilemezsiniz? Eğer ben o zaman amaaan şarapçı deyip yanlarından geçsem, iki hal hatır sorup, her ders sonrası kolamı alıp yanlarına çökmesem, bu hikâyelerden nasıl haberim olurdu? Karşılaştığımız her insanın bir nedeni bir de hikâyesi var. Ya gözümüzü kapar geçeriz, ya hal hatır sorar rızkı biraz paylaşır insanlığımızla yola devam ederiz. Tercih bizim. Ben hala İspanya’dan dönemedim. Her şeyi çarpı 7.5 alsam da, burada sokakta yaşayanları da ihmal etmedim. Makarna mı kaynıyor, yarısı plastik kaplarda onlara. Artık ne gün, hangi yemek varsa tabağımda. Ne bir lira ne de sevgi dileneceğimiz günlerimiz olsun dostlar! Ama olana da biraz kulak verip, ekmeğinizi kırın şefkatle vefayla… Hayat bir döngü nasılsa, vurduğumuz yerden vuruluyor, sardığımız yerden sarılıyoruz. Hepinize özlemle sarılıyorum!

Yazarın Diğer Yazıları

Temizliğe nereden başlasak?

Kadıköy , parkı , bahçesi diğer semtlere göre çok olan bir yer. İstanbul’daki diğer yerleri düşündüğünüzde kendinizi biraz daha şanslı hissedebilirsiniz. Son birkaç yılda diğer semtlerden aldığı göç de bir gerçek. Bununla birlikte açılan alternatif dükkanlar yeni neslin ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılıyor. Ancak bir de hafta sonları ya da havanın g ...

Dil varmazsa el yazar

Yolda yürüyorum, adımlarım telaşlı, nereye gidiyorum, neyden kaçıyorum, neye varmak istiyorum bilmiyorum. Maskenin ardında sıkışmış bir lokma oksijenimle telaşlı telaşlı yürüyorum. Her zaman yaptığım gibi mağazaların camlarına bakıp yansımamı izlemiyorum, uçan kuşları, trafik ışığında bekleyen insanları görmüyorum. Kalbim atıyor mu atmıyorum mu anl ...

Haline Şükret Dostum!

Hayatın anlamını sorgulayan çok yazı okudum şimdiye kadar. Hepsinden öğrendiğim tek şey vardı, bunun kitaplardan öğrenilecek bir şey olmadığı. Yaşadıkça anlıyorsun kendi adına olanı. Amacın olduğu sürece anlamı var aslında hayatın, elin bir eli tuttuğu sürece... Söyleyecek sözün olduğu kadar anlamı var, sözü dinletecek birini bulduğun sürece... Ney ...

Değişmiyor bazı şeyler

Attım çarşafı üstümden, ayaklarımı yere bastım ama kalkacak gücüm yok. Yorgunum, yorgunuz. Günlerdir ne olacağımı ya da ne olacağımızı düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Hal böyleyken, zaman geçiyor, hayat kaçıyor.. Adım atmaya çalışıyorum, yok. Uzandım tekrar, derin derin nefes aldım. İnsan psikolojisi ne tuhaf, sizi vezir de eder rezil de. Üstel ...

Zamanlı zamansız

Sokakta bir hareketlilik, motorların biri geliyor biri gidiyor. Ne ara alıştıysak bu hazıra, bir tuşla her şey kapıda. Motor kullananlar zamanla yarışta, sokak başlarında burun buruna geliyorlar, bazen birbirlerine iki büyük laf edip, bazen selamlaşıyorlar, çoğu zaman birbirlerinin derdini anlıyorlar ama. Müşteriye hizmetin sunulmasına son kaç daki ...

Birinin ruhuna birinin ömrüne gelsin

İyi ki yazıyoruz. Yazmak insan için gülmek ve ağlamak kadar büyük bir gereksinim. Kağıt en dürüst en samimi olduğumuz yer. İçindeki duyguyu yükle bir karaktere hayat bulsun, ya da yaz anıların bir anda karşına çıkıp seni bulsun, hüzünlenmek bir yana dursun, eski seni hatırlayıp gülümsemek kendine kıyağın olsun. İyi ki yazıyoruz. Yazıyoruz çünkü ...

Pul eyleme yol eyle beni

Yolda yürürken dükkân camında beliren siluetimi selamladım. Camın yarısı ben. Pandemi sağolsun götürdükleri ayrı dert, getirdikleri ayrı. Kaygımız, kilomuz bol artık. Arada yan yana geldiğimiz arkadaşlarımızla konuştuklarımız sınırlı. Herkes bir yol arıyor sanki. Kendini daha rahat ve mutlu hissedeceği... Kimi yeni hobilere, kimi yogaya, pilatese, ...

O tozu yutmayacaktık

Bir kere yuttuysan derler, vazgeçemezsin. “Sahne tozu”. Bugünlerde en çok düşündüğüm deyimlerden biri sanırım. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, zor günlerde bazı deyimler ve atasözleri daha çok aklımıza geliyor sanırım, sıkışınca sığınılan dua gibi. Sen gününü gün et, yarını düşünme, sonra “Allah’ım yardım et”, hâlbuki bir atasözümüz ne demiş, “A ...

Bir sayfaya sığar mı?

Telaşla oradan oraya koşturmaktan fırsatımız olmadı “Ben nerede ipin ucunu kaçırdım?” diye sormaya. Ne zaman ki yorgunluktan kalbimiz, aklımız, ruhumuz sinyal vermeye başladı, o zaman bir durup düşünmeye başladık. Değişmeye başlayan büyük şehirlerle “Biz eskiden burada…”lar da çoğalmaya başladı üstelik artık anılarımızın olduğu yerlerde ruhsuz yoll ...

Kinlik değil kimlik olur bazı hikâyeler

Buharlı pencere, tozlu araba camı ya da kalbin üzerine yazılmış bir isimden ibaretti artık… Her şeyin tadını aldığında, damağında acımsı bir tat kaldı. Dil, diş üzerinde gezinen, kemiği olmayan, söyleneni bir kerede patlatan… Dil, konuşmak için bilmemiz gerekmeyen. Konuşmadık hiç. Giz, izine rastlanmayacak bir suç kalıntısı… İki kişinin bi ...

Saat kaç?

Oturuyoruz merdivende yan yana, aradan beş dakika bile geçmeden soruyor, “Saat kaç?”. Bir kadın zamanın geçmesini bunca merakla bekliyor, bir süre sonra soru değişiyor, “Zaman nasıl geçecek?”. Zaman önemli mevzu, öğretilmişliklerimizde. “Geçer ZAMANla, bu kadar üzülme!” Gerçekten geçer mi? Yara gibi merhem de kalbe değer mi? Kendimizi kandırmak ...

Kaçmasın tadı alkışımızın...

Denizden bize usul usul esiyor rüzgar, arada ürperiyoruz, ellerimizi cebimize sokup ısındığımız anlar da var, iyot kokusunu mis mis içimize çektiğimiz anlar da... Haldun Taner sahnesinin önündeyiz oyun saatini bekliyoruz. Konservatuvardan gelen müzik seslerine, soprano bir iki ses karışıyor ara ara, ay diyoruz Kadıköy işte arasan her şeyi bulabilec ...

Aç tok, var yok… Dünya zamanları

Çoğu kez duymuşsunuzdur çevrenizdekilerden “Anlatsam film olur” sözünü. Bazılarımızın hayatı gerçekten de öyle. Onca filmin konusu nereden, senden benden bizden. Kimi aşk, kimi göç, kimi savaş, kimi mücadele. Yanımızdan her gün kaç hikâye geçiyor farkında mıyız? Yanımızdan geçen çoğu insan, kafamızı kaldırıp tarihini görmediğimiz binalar gibi. Boyu ...

Kâğıdın kalan kısmına...

İnsanın kendini keşfi bir ömür. Bembeyaz bir kağıdı doldurmak gibi öğrendiklerimiz, hissettiklerimiz, yaptıklarımız ve keşkelerimiz. Kağıdın silgisi yok dostlar, ne çizdiyseniz artık sizin ama sayfa o kadar büyük ki, daha iyisini güzelini, baktığınızda yüzünüzü gülümsetecek olanı çizmek hala elinizde. Üstelik kalp sizin, akıl sizin, kalem sizin. Hi ...

Bir gün yine giderken…

Kulağımda kulaklık, Göksel Baktagir hocadan, Hatıra Defteri bestesini dinliyorum. Elimde defter yazdıkça bir şeyleri bitiriyor, bir şeylere başlıyor, bir yerin eksiğini kapatıyorum sanki. Yolcu; yetişmesi mümkün zamanlarda vapurun kamburu. Vapur; hem yükü çeken hem deniz havası aldıran, manzarasıyla da kandıran. Vapurdayım. Paslı köşelerin kimlere ...

Bir iç meselesi

Dönemeden mevsim ve dönemeden insanlık kaderi, bu süreç biraz daha böyle gidecek gibi. Önce çırpındık sonra alıştık işte. Nefes darlığı, sürekli saate bakmalar, gün isimlerini karıştırmalar. Gün boyu yatıp sabaha kadar düşüne düşüne ruhu yormalar, arada hoşuna giden dizi bulduysan, konuyu da sevdiysen kendini şanslı saymalar… Zamanı iyi kullananlar ...

HAYAT SOKAKTA

Araf’ın çaresizleri Koltuğuma oturdum garip garip şeyler düşünüyorum. Arada gözüm doluyor, arada gülüyorum. Köşenin adını “Hayat Sokakta” koyan ben, iki aydır evden yazıyorum. Kamyon yazıları geliyor gözümün önüne; “Kul planlar, kader güler…” , vallahi halime ben de gülüyorum. Bugün Barcelona’daki 45. günüm, dönmek istesem de şu an dönemiyoru ...

HAYAT SOKAKTA / Biz kapattık dükkânı, sokaklar kime emanet?

Hayatın sürprizlerle dolu olduğunu bir kez daha anladığım zamanlar... Bu sefer sokaktan değil, Barcelona’dan sadece bir odası ışık alan bir evden yazıyorum. Geleli yedi gün oluyor, geldiğim günün ertesi burada Olağanüstü Hal ilan edildi ve en erken 17 Nisan’a kadar da uçuş yok. Günlerdir hem buranın hem de Türkiye’nin gündemini yakından takip ediyo ...

HAYAT SOKAKTA / Çöpün utangaç efendileri - 2

Süreyya Operası’nın hemen altındaki Canan Sokak’ta yürüyorum. Bir araba bir yere yetişecekmişçesine basıyor kornaya, arabada yüksek müzik var ve baslar sonuna kadar açılmış. Rahatsız oluyorum. Arabanın hemen önünde bir kâğıt toplayıcısı genç, çuvalı o kadar dolu ve ağır ki, hızla ilerleyemiyor o dar sokakta. Sürücü camdan kafasını çıkardı birden “Y ...

HAYAT SOKAKTA / Senden Benden Ayşe’den -1

Kalabalığın arasına karışmak her zaman çok kolay olmuyor benim için. Güne nasıl başlıyorsak öyle gidiyor, bazen canım sokağa çıkıp herkese koca bir ağızla “Günaydın” diye bağırmak istiyor, bazen de kafamı yerden kaldırasım gelmiyor. İnsanız, hepimizin içi dışına dokunuyor!Bazı insanlar da var ki hayatımızda gün nasıl başlarsa başlasın sizin için, s ...

ARŞİV