HAYAT SOKAKTA / Biz kapattık dükkânı, sokaklar kime emanet?

19 Mart 2020 - 10:30

Hayatın sürprizlerle dolu olduğunu bir kez daha anladığım zamanlar... Bu sefer sokaktan değil, Barcelona’dan sadece bir odası ışık alan bir evden yazıyorum. Geleli yedi gün oluyor, geldiğim günün ertesi  burada Olağanüstü Hal ilan edildi ve en erken 17 Nisan’a kadar da uçuş yok. Günlerdir hem buranın hem de Türkiye’nin gündemini yakından takip ediyorum. Bir yandan üzüntüm büyük, çünkü şaşkınız ve bir o kadar da hazırlıksızız, bir yandan da olan biteni “Kaderde varsa…”ya bağlayanlara öfkeliyim. Evdeyim çoğu insan gibi, çamaşır suyu, sirke ve limon vazgeçilmezim.

Sosyal medyada, evde kalmakla ilgili ne çok video var farkettiniz mi?  Ne kadar büyük depresyon sebebiymiş evde kalmak meğer. Çoğunu asla samimi bulmuyorum ve içimden her seferinde şu geçiyor, şükredin ki başınızı sokacak bir eviniz var. Korona ile ilgili süreç bu kadar hızlı ilerlememişken, çok değil on gün kadar önce birçok mültecinin sınır kapılarında neler yaşadığını ne çabuk unuttuk değil mi? Bu konuya farklı açılardan bakanlar var, bu da başka bir konu ama orada çocuk var, yaşlı var , açlık var,insanlık var…Sadece onlar mı , ya sokakta yaşamak zorunda kalanlar?

Tatili en bol ülkelerden biriyiz, o günleri iple çeken biz değil miydik? Bilmem kaç yıldızlı otele gitmeyin de evinizi bayram yeri edin, çok mu zor? Belki ailece kaç zamandır bir arada oturmuyorsunuz, akşam eve yorgun argın geldiğinizde, sıradan hal hatır sormalar, belki bir akşam yemeği, futbol yorumları, bulaşık , hop yatağa. Olan, olmayan her şeyin hayrını düşünüyorum bu ara ve her şeyi hayra yoruyorum yoksa ne olur, ülkemden de uzağım, burada tek başımayım, stresten yer içer, yasak kalkınca yüz kilo dönerim belki. Vallahi ciddiyim. Kendime söz verdim yapmıyorum, çok sevdiğim diyet kurabiyeleri bile yapmıyorum. Kendime ayıramadığım zamanlar için, oturup bir liste yaptım, en başta spor yapıyorum. Yani her şeyi fırsata çevirmek elimizde dostlar. Uzun zamandır göz göze bakmadığınız sevgilinizin ya da eşinizin saçına ne kadar ak düşmüş, gülünce gözleri ne kadar kırışıyor ve bu ona ne kadar yakışıyor bir bakın ne olur. Anne babanıza değişen hayatla yetişemediklerive kendilerini eksik hissettikleri şeyleri öğretin, bu da pek güzel olur. Anne – babalar, çocuğunuzla film izleyin, sessiz sinema oynayın, belki isim-şehir, belki eşek oynayın bu daha da güzel olur. Biz bunlarla büyüdük ve daha mutluyduk, PlayStation oynamadık biz, uygulamalardan oyun satın alıp saatlerce o boynu eğip, boyun düzleşmesi de olmadık. Her şeyden öğreneceğimiz bir şey var amabiz daha durumun ciddiyetine varamadık. 

Röportaj yapıyorlar bir amcayla, “Allah’a emanet” diyor, amcam emanet de, Allah da sana bir beden vermiş, akıl vermiş, şükür elin ayağın da tutuyor, bu kadar mı zor bazı kurallara uymak. Hac’dan dönen vatandaşlarımızın görüntülerini izleyenleriniz olmuştur, yapmayın gözünüzü seveyim. Şu günleri burada yaşamasam belki gerçekten farkına varmazdım bu kadar, ama durum ciddi. Önce Çin, sonra en fazla İtalya’yı vurdu, İspanya da şu an ön sıralarda maalesef. Dışarı çıktığımda maskesiz, eldivensiz insan görmüyorum ve öyle ki marketlerden sebze seçerken bile eldivensiz dokunmanız yasak. Şartlar böyleyken bir ülkeyi bu şekilde vurduysabu virüs, kendi ülkem için korkuyorum. Lütfen dikkat edin, biz başımıza gelmedikçe çok anlamıyoruz maalesef. Sayı sürekli artıyor  ve yeterli önlemi siz kendiniz ve sevdikleriniz için almazsanız, gerisini sağlık sektöründen beklemek de biraz haksızlık oluyor, çünkü şu an ne olduğunu bilmediğimiz bir şeyle, savaşmaya çalışıyoruz. Marketlerde de kolonya bırakmıyoruz. 

“Komşusu açken, tok yatan bizden değildir.”den, komşuya bir şey kalmayacak şekilde marketleri yağmalamaya geçmek de ayrı konu, biz ne ara buralara geldik dostlar. Korkumuz, tedirginliğimiz çok anlaşılır ancak her şeyin sonu gelmiş gibi, depolamak da bir tuhaf. Çocuğu olan var, hastası olan var, senin o 20 paket aldığın makarnanın 2 paketine muhtaç olan var. Gücünüz yettiği kadar değil, vicdanınız doyduğu kadar alın ne olur. Burada da durum farklı değildi düne kadar, ne temizlik malzemesi, ne selpak, ne mama, ne bakliyat kalmıştı raflarda, bugün baktılar olacak gibi değil, markete sırayla alındı herkes ve alabileceğiniz sayı kısıtlandı. İlla başımızda birinin mi durması gerekiyor yani, bir de biz kul hakkından korkan milletiz, ne olur yapmayın. Evinizin beşinci katına kadar su taşıyan çocuğun riskini düşünün, marketteki kasiyerleri, sağlık görevlilerini, hepsinin riskini düşünün, daha anlayışlı daha sakin bir dönem olmalı ki bu dönem kolayca atlatabilelim. 

Ben bir süre buradayım, sadece çok acil bir durum olmasın diye dua ediyorum hepimiz için. Çünkü ne uçak var ne de bu ülkeden kabul. Bu da başka bir sabır dönemi işte. İnsan neyi eksikse onunla terbiye ediliyor, ne olursa olsun uçakla üç saat, hemen dönerim diyordum, bu sefer dönüş de yok. Evdeyim. Çamaşır suyu, sirke, limon, böyle bir dönemdeyim. Sıkıldığımda kendimi Bahariye’ye atamadığım için, bahçemdeki erik ağacının beyaz çiçeklerinin nasıl açtığını izleyemeyeceğim için, sokağımdaki kedilere ciğer kaynatıp içine ekmek doğrayamadığım için biraz mutsuzum. Bir süre hepsini size emanet ediyorum. Dünyaya öyle kötü baktık ki dostlar, ona öyle kıydık ki, deprem beklenen şehre koca koca binalar diktik, 120 yıllık çınarı kestik, parfümlere daldık yârin ter kokusunu unuttuk, insanlığımıza öyle kötü baktık ki, bir şeyler öcünü alacaktı. Şimdi korkmadan, iyiyi güzeli düşünerek, içten içe dualarımızda özür dileyerek belki kendimizi affettiririz doğa anaya… Ben sağ, siz selamet, sokaktaki kedi, köpek, kuş size emanet! Kavuşacağımız günlere hasretle…

Yazarın Diğer Yazıları

Temizliğe nereden başlasak?

Kadıköy , parkı , bahçesi diğer semtlere göre çok olan bir yer. İstanbul’daki diğer yerleri düşündüğünüzde kendinizi biraz daha şanslı hissedebilirsiniz. Son birkaç yılda diğer semtlerden aldığı göç de bir gerçek. Bununla birlikte açılan alternatif dükkanlar yeni neslin ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılıyor. Ancak bir de hafta sonları ya da havanın g ...

Dil varmazsa el yazar

Yolda yürüyorum, adımlarım telaşlı, nereye gidiyorum, neyden kaçıyorum, neye varmak istiyorum bilmiyorum. Maskenin ardında sıkışmış bir lokma oksijenimle telaşlı telaşlı yürüyorum. Her zaman yaptığım gibi mağazaların camlarına bakıp yansımamı izlemiyorum, uçan kuşları, trafik ışığında bekleyen insanları görmüyorum. Kalbim atıyor mu atmıyorum mu anl ...

Haline Şükret Dostum!

Hayatın anlamını sorgulayan çok yazı okudum şimdiye kadar. Hepsinden öğrendiğim tek şey vardı, bunun kitaplardan öğrenilecek bir şey olmadığı. Yaşadıkça anlıyorsun kendi adına olanı. Amacın olduğu sürece anlamı var aslında hayatın, elin bir eli tuttuğu sürece... Söyleyecek sözün olduğu kadar anlamı var, sözü dinletecek birini bulduğun sürece... Ney ...

Değişmiyor bazı şeyler

Attım çarşafı üstümden, ayaklarımı yere bastım ama kalkacak gücüm yok. Yorgunum, yorgunuz. Günlerdir ne olacağımı ya da ne olacağımızı düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Hal böyleyken, zaman geçiyor, hayat kaçıyor.. Adım atmaya çalışıyorum, yok. Uzandım tekrar, derin derin nefes aldım. İnsan psikolojisi ne tuhaf, sizi vezir de eder rezil de. Üstel ...

Zamanlı zamansız

Sokakta bir hareketlilik, motorların biri geliyor biri gidiyor. Ne ara alıştıysak bu hazıra, bir tuşla her şey kapıda. Motor kullananlar zamanla yarışta, sokak başlarında burun buruna geliyorlar, bazen birbirlerine iki büyük laf edip, bazen selamlaşıyorlar, çoğu zaman birbirlerinin derdini anlıyorlar ama. Müşteriye hizmetin sunulmasına son kaç daki ...

Birinin ruhuna birinin ömrüne gelsin

İyi ki yazıyoruz. Yazmak insan için gülmek ve ağlamak kadar büyük bir gereksinim. Kağıt en dürüst en samimi olduğumuz yer. İçindeki duyguyu yükle bir karaktere hayat bulsun, ya da yaz anıların bir anda karşına çıkıp seni bulsun, hüzünlenmek bir yana dursun, eski seni hatırlayıp gülümsemek kendine kıyağın olsun. İyi ki yazıyoruz. Yazıyoruz çünkü ...

Pul eyleme yol eyle beni

Yolda yürürken dükkân camında beliren siluetimi selamladım. Camın yarısı ben. Pandemi sağolsun götürdükleri ayrı dert, getirdikleri ayrı. Kaygımız, kilomuz bol artık. Arada yan yana geldiğimiz arkadaşlarımızla konuştuklarımız sınırlı. Herkes bir yol arıyor sanki. Kendini daha rahat ve mutlu hissedeceği... Kimi yeni hobilere, kimi yogaya, pilatese, ...

O tozu yutmayacaktık

Bir kere yuttuysan derler, vazgeçemezsin. “Sahne tozu”. Bugünlerde en çok düşündüğüm deyimlerden biri sanırım. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, zor günlerde bazı deyimler ve atasözleri daha çok aklımıza geliyor sanırım, sıkışınca sığınılan dua gibi. Sen gününü gün et, yarını düşünme, sonra “Allah’ım yardım et”, hâlbuki bir atasözümüz ne demiş, “A ...

Bir sayfaya sığar mı?

Telaşla oradan oraya koşturmaktan fırsatımız olmadı “Ben nerede ipin ucunu kaçırdım?” diye sormaya. Ne zaman ki yorgunluktan kalbimiz, aklımız, ruhumuz sinyal vermeye başladı, o zaman bir durup düşünmeye başladık. Değişmeye başlayan büyük şehirlerle “Biz eskiden burada…”lar da çoğalmaya başladı üstelik artık anılarımızın olduğu yerlerde ruhsuz yoll ...

Kinlik değil kimlik olur bazı hikâyeler

Buharlı pencere, tozlu araba camı ya da kalbin üzerine yazılmış bir isimden ibaretti artık… Her şeyin tadını aldığında, damağında acımsı bir tat kaldı. Dil, diş üzerinde gezinen, kemiği olmayan, söyleneni bir kerede patlatan… Dil, konuşmak için bilmemiz gerekmeyen. Konuşmadık hiç. Giz, izine rastlanmayacak bir suç kalıntısı… İki kişinin bi ...

Saat kaç?

Oturuyoruz merdivende yan yana, aradan beş dakika bile geçmeden soruyor, “Saat kaç?”. Bir kadın zamanın geçmesini bunca merakla bekliyor, bir süre sonra soru değişiyor, “Zaman nasıl geçecek?”. Zaman önemli mevzu, öğretilmişliklerimizde. “Geçer ZAMANla, bu kadar üzülme!” Gerçekten geçer mi? Yara gibi merhem de kalbe değer mi? Kendimizi kandırmak ...

Kaçmasın tadı alkışımızın...

Denizden bize usul usul esiyor rüzgar, arada ürperiyoruz, ellerimizi cebimize sokup ısındığımız anlar da var, iyot kokusunu mis mis içimize çektiğimiz anlar da... Haldun Taner sahnesinin önündeyiz oyun saatini bekliyoruz. Konservatuvardan gelen müzik seslerine, soprano bir iki ses karışıyor ara ara, ay diyoruz Kadıköy işte arasan her şeyi bulabilec ...

Aç tok, var yok… Dünya zamanları

Çoğu kez duymuşsunuzdur çevrenizdekilerden “Anlatsam film olur” sözünü. Bazılarımızın hayatı gerçekten de öyle. Onca filmin konusu nereden, senden benden bizden. Kimi aşk, kimi göç, kimi savaş, kimi mücadele. Yanımızdan her gün kaç hikâye geçiyor farkında mıyız? Yanımızdan geçen çoğu insan, kafamızı kaldırıp tarihini görmediğimiz binalar gibi. Boyu ...

Kâğıdın kalan kısmına...

İnsanın kendini keşfi bir ömür. Bembeyaz bir kağıdı doldurmak gibi öğrendiklerimiz, hissettiklerimiz, yaptıklarımız ve keşkelerimiz. Kağıdın silgisi yok dostlar, ne çizdiyseniz artık sizin ama sayfa o kadar büyük ki, daha iyisini güzelini, baktığınızda yüzünüzü gülümsetecek olanı çizmek hala elinizde. Üstelik kalp sizin, akıl sizin, kalem sizin. Hi ...

Bir gün yine giderken…

Kulağımda kulaklık, Göksel Baktagir hocadan, Hatıra Defteri bestesini dinliyorum. Elimde defter yazdıkça bir şeyleri bitiriyor, bir şeylere başlıyor, bir yerin eksiğini kapatıyorum sanki. Yolcu; yetişmesi mümkün zamanlarda vapurun kamburu. Vapur; hem yükü çeken hem deniz havası aldıran, manzarasıyla da kandıran. Vapurdayım. Paslı köşelerin kimlere ...

En çok neyi dilendik?

“Bir liran var mı abla?”. Yolda yürürken kaç kez bu soruyla irkildim, hatırlamıyorum. Var desem bir lira ne seni kurtarır kardeş, ne de beni zorda bırakır. Al sana bir, beş hatta Allah ne verdiyse. “Hayat paylaştıkça güzel!” diye yaşıyoruz madem vermezsek olur mu? Böyle böyle zengin olanların hikâyelerini de biliyoruz, dilenmenin kötü olduğunu öğre ...

Bir iç meselesi

Dönemeden mevsim ve dönemeden insanlık kaderi, bu süreç biraz daha böyle gidecek gibi. Önce çırpındık sonra alıştık işte. Nefes darlığı, sürekli saate bakmalar, gün isimlerini karıştırmalar. Gün boyu yatıp sabaha kadar düşüne düşüne ruhu yormalar, arada hoşuna giden dizi bulduysan, konuyu da sevdiysen kendini şanslı saymalar… Zamanı iyi kullananlar ...

HAYAT SOKAKTA

Araf’ın çaresizleri Koltuğuma oturdum garip garip şeyler düşünüyorum. Arada gözüm doluyor, arada gülüyorum. Köşenin adını “Hayat Sokakta” koyan ben, iki aydır evden yazıyorum. Kamyon yazıları geliyor gözümün önüne; “Kul planlar, kader güler…” , vallahi halime ben de gülüyorum. Bugün Barcelona’daki 45. günüm, dönmek istesem de şu an dönemiyoru ...

HAYAT SOKAKTA / Çöpün utangaç efendileri - 2

Süreyya Operası’nın hemen altındaki Canan Sokak’ta yürüyorum. Bir araba bir yere yetişecekmişçesine basıyor kornaya, arabada yüksek müzik var ve baslar sonuna kadar açılmış. Rahatsız oluyorum. Arabanın hemen önünde bir kâğıt toplayıcısı genç, çuvalı o kadar dolu ve ağır ki, hızla ilerleyemiyor o dar sokakta. Sürücü camdan kafasını çıkardı birden “Y ...

HAYAT SOKAKTA / Senden Benden Ayşe’den -1

Kalabalığın arasına karışmak her zaman çok kolay olmuyor benim için. Güne nasıl başlıyorsak öyle gidiyor, bazen canım sokağa çıkıp herkese koca bir ağızla “Günaydın” diye bağırmak istiyor, bazen de kafamı yerden kaldırasım gelmiyor. İnsanız, hepimizin içi dışına dokunuyor!Bazı insanlar da var ki hayatımızda gün nasıl başlarsa başlasın sizin için, s ...

ARŞİV