Kadıköy İskelesi
“Kim derdi ki Kadıköy İskelesi
Bu kadar içimi yakar
Kim derdi ki vapurda insanlar
Hüzünlerimi anlar
Sen gittiğinden beri
Yürüyorum yürüdüğümüz yerleri
Düşününce yaşadığımız günleri
Gözüm doluyor ama ağlayamıyorum
Düşününce geçip giden günleri
Gözyaşlarıma bunu anlatamıyorum
Seni sevdiğimi
Çok sevdiğimi
Deliler gibi sevdiğimi
Unutma sakın”
Kadıköy İskelesi /Ayna
“Bir yürüyüşe çıksan mı? İyi gelir belki, açılırsın.”
Öyle demişti en yakın arkadaşı. Kibar kızdı ne de olsa, “yeter artık, git de bir nefes alayım, yoruldum” diyememişti de “yürüyüşe mi çıksan” demişti işte. Farkındaydı, etrafındaki herkesi bıktırmıştı. Zor zamanlardı zaten, kimsenin kimseye tahammülü yoktu, herkesin gücü anca kendini ayakta tutmaya yetiyordu. Yine de iyi dayanmıştı çevresindekiler, vazgeçmemişler, kendi haline bırakmamışlardı. Sağ olsunlardı.
Oysa kendi bile bıkmıştı artık kendinden. Ama yapacak bir şey yoktu, mış gibi yapamazdı ya, mutluymuş gibi, her şey yolundaymış gibi, hayat güzelmiş gibi… Bok gibiydi her şey, sanki biri elini göğüs kafesinden sokup içine jilet koymuş da, her nefes aldığında o jilet ciğerini kesiyor gibiydi. İzlediği Yeşilçam filmlerinde esas kızların aynaya vurduğu, binbir parçaya bölünen aynaya bakıp isterik kahkahalarla kendinden geçtiği o “Nayır, n’olamaz” anları gibiydi. Tüm o eski damar şarkıların anlamını yeni anlamış gibi, bir daha hiç gülemeyecek gibi, hep böyle iki eli iki yana düşmüş, boynu bükük kalacakmış gibi…
Yine de dinledi arkadaşını, yürüyüşe çıktı. İyi gelsin diye değil de arkadaşına “seni dinledim, ama işe yaramadı” diyebilsin diye yürüdü, yürüdü, hiç bilmediği dar sokaklardan geçti, tanımadığı insanların balkonlarındaki çiçeklere baktı uzun uzun, o balkonlarda akşamüstleri çay içmeyi, başka biri olmayı hayal etti. Daha önce hiç görmediği kafelerin sokağa atılmış masalarının arasında yönünü şaşırdı bir ara. Gün ortasında kahve keyfi yapanların gamsız sohbetlerine kulak misafiri oldu. Yürüdükçe unutursun demişlerdi, unutmadı, yürüdükçe kendine yaklaştı.
Sonunda meydandaydı işte, Kadıköy’ün kendine has, başka hiçbir yere benzemeyen rengarenk kalabalığında. İşte şu köşedeki ışıklarda buluşmuşlardı ilk, sonra aşağıya, denize doğru yürümüşlerdi beraber, yürürken eli yanlışlıkla eline değmişti de ne heyecanlanmıştı. Her şey nasıl yakın ve nasıl uzaktı. Hem dün yaşanmış gibi, hem hiç yaşanmamış gibi…
Meydanda soluklandı biraz, hızlı hızlı yürüyenlerin telaşlı omuzları çarptı omuzlarına. Hayat, meydanın gürültülü kalabalığında akarken öyle ne kadar kaldı bilmiyordu, sonra bir vapurun düdüğünü duydu uzaktan. Sahi ya, o gün de yürüyüp vapura binmişlerdi beraber…
Adımlarını hızlandırdı, iskeleye vardı. Kim bilir buradan kaç kez vapura binmişlerdi beraber, kaç kez martılara simit atmışlar, kaç kez vapur müzisyenlerini dinleyip sıradaki şarkıdan fal tutmuşlardı. Hayret nasıl olduysa şans ondan yanaydı, kalkmadan yakaladı vapuru. Onunla beraber hep yaptıkları gibi ikinci kata çıkmadı bu kez, alt katta kaldı. Köpük köpük suya bakarken onu düşündü. İnsan olan böyle gider miydi canım, böyle hoyrat, böyle aniden, böyle tek bir mesajla bitti der miydi? Bitti deyince biter miydi? Ya bu kalp ağrısı bir gün geçer miydi?
Buradan Uzaklara “Ne testler çözdük biz Ne yanlışlar bulduk Ne özetler okuduk da Ne çoktan seçildik Bu yalnızlar liginde Her sene üst üste Şampiyon olmuşuz da Kupalara doymuşuz da Üstelik tanışmışız da Bir Kadıköy akşamında Gidebilir miyiz dersin Buradan uzaklara” Cenk Taner/ Buradan Uzaklara “Çalışan kazanır, elması kızarır” derdi ...
Kadıköy'den İstanbul'a İlk avare akşamlar Alnımda ergenlikler İlk aşkı müjdelermiş Annem babam beni çok severmiş Bir sinemanın önündeyim Siyah beyaz bir film varmış Annem babam beni çok severmiş Ankara'dan abim gelmiş Evde bir bayram havası Annem babam beni çok severmiş Ankara’dan abim geldi/ Grup Gündoğarken Ankara’dan ağabeyimin ...
“Ben en çok senin gülüşünü sevdim En güzel zamanlarımı sana verdim Şimdi Fatoş’un Meyhanesi’ne Sen mi gidersin yoksa ben mi? Fotoğraflarını hala silmedim Sokağa çıkıp birkaç adım bile yürümedim Bundan sonra Moda Sahili’ne Sen mi gidersin yoksa ben mi?” Kadıköy’den Ayrılırken/Açık Seçik Aşk Bandosu Emindi ayrıldıklarına, ...
“Zaman nasıl da geçmiş Küçük kızım büyümüş Geçmişe biraz kırılmış da O her şeyi unutmuş Havasına suyuna aldırmadan Yaşadığım şehre taşınmış Ev iş aynen devammış ama Şimdi biraz daha rahatmış Bakkala diye çıkıp sana gelesim var Hemen bugün olmasa da seni Acilen göresim var Biraz kalabalıkmış otobüs Cam kenarına oturmuş Aklına gelm ...
Geçmem bir daha Kadıköy’den “Bir akşam masası, iki kişiyiz, sen ve ben Gidiyorsun hiçbir şey söylemeden, birden Kadıköy'de bir yağmurlu bahçeden Yıllar külleniyor, izi kalıyor aşkın Yüreğim kurtulsa da yangından, alevden Yana yana kül olayım, unutup yine sevdalanayım Geçmem bir daha Kadıköy'den Sen uzaklarda ülkem, ben gurbette bir göçm ...