Tarih Yazan Kadınlar -7

Arkeolojik kazının bitebilmesi için neyini sattı? Herkül'ü nasıl kurtardı? Heykel samanlıkta ne yapıyordu?

31 Mart 2021 - 13:42

Basında eskiden çokça rastladığımız ‘arka sayfa güzeli’ geleneğini geri getiriyoruz ancak büyük bir farkla! Alanında ilk’lere imza atmış, ‘kadınlar yapamaz’ denilen mesleklerdeki cinsiyetçi kalıpları kırmış, cesur ve azimli kadın kahramanları tanıtacağız size. Onlar, bizlerle bu topraklarda yaşadı, mücadele etti ve başarılar kazandı. Lakin erkek egemen tarih anlayışı çoğunlukla onları yok saydı. Bu kadınları tarihin tozlu sayfalarından çıkarıp, kamuoyunun yeniden dikkatine sunmayı hedefliyoruz. Buyurun tarih yazan kadınların öykülerine…

İlk Türk kadın arkeolog: JALE İNAN

Jale İnan, 1 Şubat 1914’te İstanbul’da doğdu. Babası, müzeci ve arkeolog Aziz Ogan, annesi Mesture hanımdır.  Erenköy Kız Lisesi'nde okudu. Babasının mesleki gezilerine katılarak arkeoloji ile genç yaşta tanıştı. Aleksander von Humboldt Vakfı bursuyla arkeoloji okumak üzere 1934’te Almanya'ya gitti. Bir yıl sonra da Türk Cumhuriyeti devlet bursunu kazandı. 1935 – 1943 arasında klasik arkeoloji bilim dalında lisans ve doktora eğitimini Berlin ve Münih üniversitelerinde tamamladı. Türkiye’ye döndüğünde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eski Çağ Kürsüsü'nde Prof. Dr. Clemens Emn Bosch'un asistanı olarak atandı. Bu arada, lise yıllarında tanıştığı Mustafa İnan'la evlendi. 1945’te tek çocukları Hüseyin dünyaya geldi.

ÖNEMLİ KAZILAR YAPTI

1946’da İstanbul Üniversitesi Klasik Arkeoloji Kürsüsü'nün kurulması çalışmalarına katıldı ve bu kürsünün ilk asistanı olup Prof. Dr. Arif Müfid Mansel'in asistanlığını yapmaya başladı. Aynı yıl Arif Müfid Mansel'le birlikte Türk Tarih Kurumu adına Antalya'da Side antik kenti kazısına, ertesi yıl Perge antik kenti kazısına başladı. 1953’te doçent, 1963’te de profesör oldu. Mansel'in ardından 1974-1980 yılları arasında Side, 1975-1987 yılları arasında Perge kazılarına başkanlık etti. Kazıları sırasında Side Roma Hamamı'nın Side Müzesi’ne dönüşmesi için emek verdi. 1975 yılında Klasik Arkeoloji Kürsüsü'nün Başkanı oldu ve bu görevini 1983’teki emekliliğine dek sürdürdü. Prof. Dr. Jale İnan, Side ve Perge'deki kazıların dışında 1970 – 1972 yılları arasında Kremna (Bucak, Burdur) ve 1972 – 1979 yılları arasında Pampfilya Seleukeiası (Manavgat) antik kentlerinde kurtarma kazıları gerçekleştirdi. Antik dönem heykeltıraşlık sanatı üzerine çok önemli eserler verdi. Yayınladığı kitaplar Anadolu'nun Roma ve Erken Bizans dönemi portreciliği konusundaki başvuru eserleri arasına girdi. 1991 yılında Side'deki Apollon Tapınağı kazısı ve onarımı için emek harcadı; 1992-1993'te Perge tiyatro kazılarını gerçekleştirdi. 1995’te Türkiye Bilimler Akademisi'nin şeref üyesi oldu.

Son yıllarını Parkinson hastalığı ile mücadeleyle geçiren Prof. Dr. Jale İnan, 2001 yılında hayatını kaybetti. Cenazesi Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi.

HERKÜL’ÜN KURTARICISI

Jale İnan, tarihi eser kaçakçılığına hayatı boyunca karşı çıkmış ve bu mücadeleyi asla bırakmadı. 1980 yılında Perge’de ekibiyle birlikte belden yukarısı olmayan bir Herakles heykeli buldu. “Yorgun Herkül” olarak bilinen heykelin belden aşağısı Antalya Müzesi’nde sergilenirken üst bölümü yıllarca bulunamadı. 1990’da gazeteci Özgen Acar yayınladığı bir haberde kayıp parçanın ABD’de olduğunu duyurdu. Tarihi eser koleksiyoncusu Shelby White ve Leon Levy çifti ile Boston Güzel Sanatlar Müzesi tarafından 1981’de yarı yarıya satın alınan parçanın Antalya’da sergilenen heykelin üst kısmı olduğu, 1970’lerde Türkiye’den kaçırıldığı iddia ediliyordu. Jale İnan Boston Güzel Sanatlar Müzesi’ndeki parça ile Antalya Müzesi'ndeki parçanın birbirine ait olduğunu kanıtladı. M.S. 2. yüzyıla tarihlenen Yorgun Herkül heykelinin üst kısmı, 2011’de Türkiye’ye getirildi. 10 yıl önce vefat etmiş olan Jale hanım heykelin getirilişini göremedi…

HEYKEL TAKLİDİ YAPAN İŞÇİ!

 Jale İnan parçalanmış heykelleri birleştirmedeki başarısı ile ün salmıştı. Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal “parçaları çeşitli müzelere dağılmış heykelleri tamamlamakta gösterdiği başarı, uzmanlar arasında daima hayranlık yaratmıştır” diyordu. Onun heykellerle arasında kurduğu bu bağ, konunun uzmanlarını bile şaşırtıyordu. Ama Anadolu insanının heykelle olan ilişkisi de bazen onu şaşırtıyordu. İbecik Köyü yakınlarındaki antik Bubon kentinde köylülerin yaptığı kaçak kazılarla sayısız bronz heykelin yurtdışına çıktığını duyunca bir kurtarma kazısı yaptı ve heykellerin içinde bulunduğu binayı gün yüzüne çıkarttı. Heykeller çalınmıştı ama üzerinde imparatorların adlarının yazılı olduğu kaideler yerli yerindeydi. Heykeller kesinlikle buraya aitti. İnsan boyutundaki onca heykelin buraya ait olduğunu kanıtlamak için bir de deneme yaptı; “Sığacağını ispatlamak için her işçiyi bir kaide üzerine çıkardım. Böylelikle heykellerin sığdığını gösterdim... O kadar enteresan ki bu sırada işçilerden biri hemen gidip, aslında orada bulunan heykelin pozunu aldı”.  Kurtarma kazısında ter döken köylü, heykeli çok iyi biliyordu, çünkü kaçak kazıyla kendisi çıkarmıştı.      

SAMANLIKTAKİ HEYKEL

Antalya, Side’nin 23 kilometre kuzeydoğusundaki Lyrbe-Seleukeia antik kentine dair anısını da şöyle anlatıyordu Jale İnan: “Harabede bronzdan bir heykelin bulunduğunu ve Şıhlar Köyü’nde Mehmet Ali Ağa’nın evinde saklandığını haber aldık. Derhal köye gittim ve Mehmet Ali Ağa’yı buldum. Aradılar, taradılar heykeli bulamadılar. Pek inanmamış ve sakladıklarını sanmıştım. Köylüler, çocukların boynuna ip bağlayıp heykeli yerde sürükleyerek oynadıklarını ve bir köylünün içinde define vardır diye bacağını kopardığını anlattılar. Gerçekten de heykeli saklamadıkları sonradan anlaşıldı. Heykel samanlıkta imiş, samanlar bitince meydana çıkmış”.       

(Jale İnan, bütçesi tükenen bir kazısının devam etmesi için hususi arabasını satan bir bilim insanıydı...)

KÖYDE REHİN “CEYLANUM”

Ünlü ilkçağ tarihçisi Prof. Dr. Clemens E. Bosch, 1947’de eşine yazdığı mektubunda Perge ve Side araştırmalarında kendisine yol arkadaşlığı yapan İnan’dan “Jale yine çok iyiydi; duygusallığı bir kenara bırakmış, güçlü, sakin, dikkatli, yapmacıksız biri...” diye sözediyordu. 

“Saygın Hanımefendi”, “Arkeoloji Dedektifi”, “Küçük Dev Kadın” gibi onore edici takma isimleri olan Prof. Dr. Jale İnan’ın lakaplarından en ilginci ‘Ceylanum’ idi. Hikayesi şöyle: 1947’de Side’de başlayan kazılarda genç asistan olarak ön hazırlıkları yapmak üzere Prof. Dr. Arif Müfit Mansel tarafından görevlendirilmişti. Olanaklar çok kısıtlıydı; yol, araç ve para yoktu.  Kazının ilk haftalarında, haftalık ödenen kazı parasını İstanbul’dan getiren Mansel bir kaç gün geciktiğinde, Jale hanım para gelinceye kadar köylülerin elinde rehin kalmayı önermişti. Jale hanım ‘Çalışanları topladım. Para Müdür Bey’de. Müdür Bey gecikti, ama mutlaka gelir. Şimdi size iki önerim var. Ya devam ederiz, iki haftalığınızı birden alırsınız. Ya da beni rehin alın. Arif Bey gelinceye kadar hiç bir yere kıpırdamam’ dedim. Kendi aralarında konuştuktan sonra en yaşlıları Kadir Ağa, ‘Ceylanum, sana güveniyoruz, çalışmaya devam ediyoruz’ dedi. Bana Jale Hanım diyemezlerdi. Ceylanum derlerdi...”      

Kaynakça: https://tr.wikipedia.org, https://www.cumhuriyet.com.tr, https://hangiuniversitehangibolum.com , https://aktuelarkeoloji.com.tr/kategori/roportajlar/prof-dr-jale-inan  


 


ARŞİV