“Birbirimizi var etmek zorundayız!”

OKUYAY Platformu’nun hazırladığı Dört Yanımız Kitap’ta yazarlar eşliğinde Kadıköy kitapçılarını, Kadıköy sahaflarını ziyaret etmeye devam ediyoruz. Bu hafta konuklarımız Flaneur Kitabevi’nden Burak Türker İnandı ve araştırmacı yazar Mehmet Berk Yaltırık.

26 Kasım 2020 - 22:50

Kadıköy Belediyesi’nin ortaklarından biri olduğu, T.C. Dışişleri Bakanlığı Avrupa Birliği Başkanlığı tarafından yürütülmekte olan Ortaklıklar ve Ağlar Hibe Programı kapsamında hibe almaya hak kazanan, Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından kurulan OKUYAY Platformu’nun hazırladığı Dört Yanımız Kitap’ta yazarlar eşliğinde Kadıköy kitapçılarını, Kadıköy sahaflarını ziyaret etmeye devam ediyoruz. Kültür dünyamıza katkıları, şekillendirdikleri okurlar, müthiş tesadüfler, unutulmaz karşılaşmalar, kitaplarla geçen yıllar... Odağımız kitapçı ve sahaflar, pusulamız kitaplar, bu hafta konuklarımız Flaneur Kitabevi’nden Burak Türker İnandı ve araştırmacı yazar Mehmet Berk Yaltırık.

Nazlı Berivan Ak

“BİRBİRİMİZİ VAR ETMEK  ZORUNDAYIZ!”

Flaneur 2018’den beri Yeldeğirmeni’nin bağımsız kitabevlerinden biri olarak okurlara hizmet veriyor. Sanat kitaplarına, felsefe ve şiir başlıklarına, çağdaş klasiklere önem veriyor, özel seçkileri raflarında sergiliyor. Burak Türker İnandı, “Burada her şeyi bulamazsın ama okuyacak çok şey bulursun,” diyor. Soğuk bir Kadıköy akşamında, İnandı ile kitabevini, okurlarını, hepsatan başlıklarını konuştuk.

  • Tasarımıyla, seçkileriyle Kadıköy’ün en özel kitabevlerinden birindeyiz, teşekkür ederim vakit ayırdığınız için.

Hoş geldiniz, teşekkür ederim ben de. Kitabevimiz 2018’in ekim ayında açıldı. 8 yıldır yayınevi olarak varız zaten. Deyim yerindeyse organik bir yapımız var. Mutfakta az kişi var. Büyük biraderim Servet İnandı yayınevinin kurucusu. Ben de sonrasında dahil oldum. 2018’de de tamamen içine girdim resmi olarak. Öncesinde gönüllü olarak işin mutfağındaydım.

  • Hem yayıncılık hem de kitapçılık yapıyorsunuz. Kitabevinde yalnızca kendi yayınlarınız yok, geniş bir seçki görüyorum. Sanat kitapları, çizgi roman, edebiyat, kurgu dışı, şiir, öykü, felsefe için özel raflar, listeler hazırlamışsınız.

Ana akımdan uzak kitapları sergilemeye önem veriyoruz. Büyük mağazalarda empoze edilenlerden uzak, bağımsız ve butik bir kitapçı olarak kitaplar seçiyor ve onları sergiliyoruz. Kendi çizgimize yakın bir seçkimiz var, aslında biz ne okuyor ve yayınlamak istiyorsak onları bulunduruyoruz kitabevimizde.

  • Kitabevi fikri nasıl oluştu?

Barlar Sokağı’nın yakınlarında 2015’e kadar Flaneur adlı bir mekânımız vardı, sadece plak ve çizgi roman satıyorduk. Sonrasında orayı bıraktık, biraderimle birlikte tekrar kitapçılık yapmaya karar verince de bir süre fizibilitesini yaptık. Direkt okurlarla temas halinde olmak önemliydi. Sonunda da bu mekânda karar kıldık. Kahvesini içiyor okurlar, kitaplarını inceliyor, sohbet ediyoruz. Tekrar aynı ifadeyi kullanacağım, organik ilişkilerin devam etmesi önemliydi benim için.

  • Okurlarınızla ilgili de bilgi verin isterim, kimler geliyor Flaneur’e?

Değişkenlik gösteriyor. Yeldeğirmeni turu yapmaya geliyor insanlar, o turda da mutlaka bize uğruyorlar. Brezilya’dan bir ziyaretçimiz oldu mesela. Uçakta dergi okurken bir dosyada bizi görüyor, gidilmesi gereken yerlerden biri olarak biz de varmışız, sonrasında da ziyaretimize geldi. Dışarıdan bakıldığında Fransa’da bir mahalle kitapçısı gibi görünüyor Flaneur. “Bir girelim, içeride ne var ne yok bir bakalım,” diyenler oluyor. Müdavimlerimiz de var elbette. İnanılmaz bir sirkülasyon yok, biz bilenin geldiği bir kitabeviyiz. Zaten mottomuz, “Burada her şeyi bulamazsın ama okuyacak çok şey bulursun.”

  • Her kitabevinin paylaşmayı sevdiği, özellikle öne çıkardığı kitapları, listeleri oluyor. Sizin de hepsatanlarınız vardır eminim.

Raflara koyduğum kitapların arkasındayım. Bir yayınevi al sana bu kitapları gönderdim sat diyemiyor bize. İsteğimi koyuyorum raflara, istediğimi satıyorum. Favori yayınevlerim de var elbette.

  • Okur neden bağımsız kitabevlerine gitmeli, kitaplarını bağımsız kitabevlerinden almalı?

Birbirimizi var etmeliyiz. Burada bir seçki var, bu seçkiyle tanışmak istersen, sana hitap ediyorsa gel buradan al. Özenle seçilmiş kitaplar olduğunu gör en azından. Gözümüze sokulan şeyler oluyor büyük mağazalarda, sürekli belirli yazar ve kitaplar empoze ediliyor. Oysa bir ruh var burada, elbette benim yorumum bu. Gelsinler, bir şey kaybetmezler. Lemis, Tekhne gibi yayınevlerinin kitaplarını burada bulurlar, Raskol’un Baltası, 160. Kilometre’nin kitaplarını bizde bulurlar. Depoda var gözüken ama aslında raflarda olmayan kitaplar için bağımsız kitabevleri önemli.  Yeldeğirmeni okuru vurgusu yapıyorsunuz sıklıkla.

Yeldeğirmeni okuru bizimki evet. Biraz daha yerlidir bu okur, mahalleli duygusu taşır. Sıkı kitaplar okurlar. Herhalde bizim kadar Deleuze satan az kitabevi vardır.

  • Yazar adayları, genç çizerler de geliyor mu Flaneur’e?

Elbette geliyorlar. Çizimim var ilgilenir misiniz diyenler oluyor, mutlaka değerlendiriyor ve yönlendirmeye çalışıyoruz.

  • Dergi, fanzin bölümü yok zannediyorum kitabevinde.

Yine aynı mesele, yer yok. Alan çok dar. Ya herkese kapını açacaksın ya da tamamen uzak duracaksın. En büyük dergileri de bu yüzden alıp sergilemedik.

  • Artık söyleşilerimizin klasik sorusu haline geldi, okurlara özellikle önerdiğiniz, mutlaka göz atın diyeceğiniz başlıklardan bir seçki alabilir miyiz?

İlgi alanlarını sorarım okurlara bir kitap tavsiye etmeden. Herhangi bir başlığı empoze etmeyi sevmiyorum. Bunu kesin okumalısın demem kimseye. İlle de bir seçki yapmak gerekirse, Frantz Fanon’dan Siyah Deri Beyaz Maskeler, Craig Thompson’dan Habibi, Louis Aragon’dan Paris Köylüsü ve son olarak Gecenin Sonuna Yolculuk, Louis-Ferdinand Celine’den.

***

“HEP TOZLU KİTAPLARIN PEŞİNDE!”

Yedikuleli Mansur, Istrancalı Abdülharis Paşa, Gölgeli Öyküler... Romanlar, şehir kültürüne dair pek çok araştırma, antolojiler, akademik makaleler... Mehmet Berk Yaltırık verimli bir yazar, İstanbul’un alt kültürlerini çalışan ödüllü bir isim. Yaltırık ile Kadıköy sokaklarında alternatif tarihin izlerini sürerken kitabevi ve sahafların zihin dünyasındaki, yazı dünyasındaki yerini konuştuk.

  • Kitabevleriyle, sahaflarla ilişkin maceralarla dolu, raflar arasında yerli Indiana Jones gibiymişsin hep, sohbetlerimizden biliyorum.

Seksenlerde, doksanlarda çekilmiş bisikletli çocukların esrarengiz ipuçlarını takip ederek maceralara atıldığı serüven filmlerinden, uyandırılmaması gereken varlıkların harekete geçirildiği korku filmlerine klişeleşmiş sahnelerdendir: Karakter tavan arasında yahut bodrumda bir sandığın dibinde tozlanmış, unutulmuş bir nesneyle yahut anahtarla yeni bir dünyanın kapılarını aralar: The Goonies’te harita, The Monster Squad’da günlük, The Evil Dead’de kitap, Hellraiser’da bulmaca kutusu… Çocukken ne zaman herhangi bir kitap reyonuna yahut kitaplığa dadansam, özellikle korku kitabı aradığımdan mı, uğrayabildiğim yerlerde ve bulunduğum ilde her kitabı bulamadığımdan ötürü aradığım türdeki kitaplara bir bulunmazlık atfettiğimden mi bilmem hep bu sahnelerin bir benzerini yaşıyormuşum gibi hissederdim. Biraz da dedemin kitaplığındaki Seyfizülyezen, Seyfülmülk, Eba Müslim Horasani, Zaloğlu Rüstem kitaplarını bulundukları yerden çıkarıp çıkarıp hayal âleminde dâhil olduğum her macera bu hissiyatımı haksız çıkarmadığından bu esrarlı keşif hayalini alışkanlık haline getirmiştim, benim için kıyıda köşede unutulmuş her tozlanmış kitap yeni bir dünyanın anahtarıydı. Seneler sonra sahafların bir köşede fark edilmeden varlığını sürdüren o tozlu ve renkli dünyasını keşfedince gördüklerimin sadece başlangıç olduğunu bilemezdim.

  • Mahalle kitapçın okurluğuna da yazarlığına da çok etki etmiş.

2001 yazında Edirne’deyken bulunduğum mahalleye bir kitapçı açılmıştı. Camında ve tabelasında “Yağmurgülü Kitabevi” yazıyordu ancak Edirne’de Bedesten’de senelerden beri sahaflık yapan Resul Açıkel’in (Mimar Sinan Sahaf) kitaplarının bir kısmının bulunduğu bir depoydu. Resul abi arada bir akşama doğru uğrayıp buraya sayıma geliyor açık oluyordu, ben de denk gelmişsem kitaplara bakıp seçtiklerimi alıyordum. Birkaç yıl önce basılmış fantastik edebiyat çevirilerinden 80’lerin izlerini taşıyan yorgun kapaklı çizgi romanlara beni eski ve unutulmuş kitapların dünyasıyla buluşturan sahaflarla ilk buluşmam diyebilirim. 2000’lerde de ya okul gezilerinde yahut tatillerde bir fırsatını buldukça kâh sahafların kâh ikinci el kitap satanların tezgâhlarını dolaşıyordum. Bilhassa 2005 gibi Bakırköy’de Kitapçılar Köprüsü’ne her uğrayışımda elim kolum kitaplarla dolardı. Basımı olmayan, bulunamayan kitapları arayıp bulmak inceden bir Indiana Jones havası verdiğinden olsa gerek araması da okunmaları kadar ayrı keyif veriyordu. 2010’lara doğru yazma çalışmalarına ağırlık vermeye başladım, İstanbul’a taşındığım süre içerisinde de belli etkinlikleri, imza günlerini daha sık takip etmeye, sahaflara da daha sık uğramaya başladım.

  • İstanbul’daki favori kitapçıların hangileriydi?

Taksim tarafına yolum düşmüşse Aslıhan Pasajı’na muhakkak uğruyordum, Kadıköy’e gitmişsem sokaklara dağılmış sahafları dolaşma turuma Akmar Pasajı’ndan başlıyordum. Bugün de buraların varlığını sürdürmesi hâlen uğrayabiliyor olmam, müdavimlerinin olması, okurları o keşfedilmemiş “tozlu kitaplarla” buluşturmaları sevindiriyor. Edirne’de kafe misali hatta onlardan da fazla müdavimi olduğum kitapçılarım var eski yeni kitaplarla tanışmama vesile olan; Rüzgâr Kitabevi, Bellek Kitabevi, Ceren Kitabevi ve Karaağaç’ta Karaağaç Sahaf.

  • Yalnızca kitap dedektifliği yapmak için değil, kendi kitaplarını okurlarla buluşturmak, yeni okurlar tanımak için de önemli kitabevleri.

Elbette. Bunca kitabın, kitapçının, sahafın arasında Kadıköy’ün, “Karşı”nın ayrı bir yeri de var. 2010’larda bir süre İstanbul’a taşındığımda çeşitli etkinliklerle, sergilerle, imza günleriyle başlayan ziyaretlerim, sokaklara dek taşan sahafların varlığıyla birleşince kısa sürede benim için “hem ziyaret hem serüven” mahiyetine büründü. Etkinlik olmadığında bile “Hadi Kadıköy’ü gezelim!” diye arkadaşlarla sözleşmişsek, ben birkaç saat erken gelip bir kendi başıma o rafları, tezgâhları geziyorum, sonra da bir tur da arkadaşlarımla birlikte geziyorum. Ortalık sakinleştiği zaman ilk fırsatta uğramayı ve tekrar Kadıköy’de tozlu kitapları aramaya devam etmeyi ümit ediyorum.


ARŞİV