Kuşaklar değişse de tek değişmeyen: ‘ANNELİK’

Anneler Günü vesilesiyle eski ve yeni kuşaktan dört farklı Kadıköylü anne ile zaman içinde değişen anneliği, nesiller arası farklılıkları ve çocuk yetiştirme metotlarını koştuk

12 Mayıs 2017 - 11:19

Evrensel bir niteliğe sahip olan Anneler Günü bu yıl da geldi çattı. Her yıl mayıs ayının ikinci pazarının mutlulukla kutlandığı bu günde kimileri annesine bir buket çiçek alıp sevdiğini söylerken kimileri de el emeği göz nuru minik armağanları hediye ediyor. Anneler Günü’nü, herkes istediği gibi kutlayadursun biz ise sizlere bu güne özel eski ve yeni kuşaktan dört farklı Kadıköylü anne ile tanıştırmak istiyoruz. Kadıköy Anneleri isimli web sitesinin kurucusu 35 yaşındaki Aslı Altınok Erdal, 32 yaşındaki dijital iletişim uzmanı Deniz Gözler Özenç, 60 yaşındaki İngilizce öğretmeni Halenur Enşenol ve 64 yaşındaki emekli bankacı Emine Sönmez, kuşaklar arası anneliğe dair düşüncelerini bizlerle paylaştı.

“İÇİME KAÇTIĞINI DÜŞÜNÜYORUM”

Farklı kuşaklardaki annelik ile ilgili ilk röportajımızı Aslı Altınok Erdal ile yaptık. Moda’da ikamet eden Erdal’ın 3 yaşında Rüzgâr isimli bir oğlu var. Erdal, “Annenize ve kendinize baktığınız zaman ne tür farklılıklar görüyorsunuz?” sorumuza şöyle yanıt veriyor: “Bazen annemin içime kaçtığını düşünüyorum ama çoğunlukla da farklı bir yapıda olduğum gerçeğini yadsıyamıyorum. Farklılık olarak her şeyden önce 2010 sonrası hayatımıza giren bir kullanıcı deneyiminin tamamen dokunma ve basitlik üzerine evirildiği dönemi söyleyebilirim. Akıllı cihazların değişimi, tablet ve ara ürünlerin ortaya çıkışı ile sosyal medya denen bir gerçek var. Çocuğumuzla paylaştığımız her anı fotoğraflamak, videoya çekmek ve tabi ki hesabımızdaki yüzlerce insana ‘Bak çocuğum çok şeker, ben de çok iyi bir anneyim’ diyerek göstermek istiyoruz. Bunun dışında çok net hatırlamamakla birlikte sanırım ödül - ceza ekolüyle yetiştim, biz eşimizle ödül - ceza uygulamıyoruz. Zaten her şeyden önce ikimizin de annesi çalışmıyordu ve bizim bakımımızdan sorumlu kişi annelerimizdi. Bu da direkt olarak fark doğuran bir neden oluyor.”

“DAHA RAHAT BİR ANNEYİM”

Kendi annesine göre daha rahat bir anne olduğunu söyleyen Erdal, “Ben biraz rahat bir anneyim, çok az kuralım var, temizlik kaygım yok, başkalarının haklarına saygısızlık etmediği sürece çocuğum mutlu olsun yeter. Eskiler mesela dış dünyaya daha bağımlıymış, konu komşu, el âlem ne der diye biraz bizi ona göre dizginleme çalışmışlar.” dedi.

Emzirme konusunun da eski kuşak annelerde pek bilinmediğini söyleyen Erdal, “Annem beni sadece 2 ay emzirebilmiş. Hemen normal gıda beslenmesine geçilmiş. Ben Rüzgâr’ı ilk 7 ay sadece anne sütüyle besledim, 1 yaşına kadar azar azar su ve ek gıdaya geçti, 39 aylığa kadar da emzirmeye devam ettim. Eskilerde ise böyle bir düşünce yokmuş.” yorumunda bulundu.

‘BİZİM DİŞİMİZ ÇIKTI’ DEMİYORUZ

Erdal, kendi annelik yöntemini ise şu sözlerle açıklıyor: “İlk gençlik yıllarımda aklıma çok yatan özgürlükçü, birey yaratmaya yönelik, ödül-ceza olmadan, sevgi odaklı yetiştirme tarzını şu an kendi oğlumda uygulamaya çalışıyorum. Sabırlı, bebeğini doğumundan itibaren bir birey olarak kabul eden, ‘mükemmel anneyim’ iddiası olmayan, soğukkanlı, hijyençıtası düşük, yemek yiyor mu yemiyor mu mevzusuna takılmayan, yağmur-çamur, kar-kış, kıyamet dinlemeden bebeğini dışarı çıkartan, çocukla koşturup, oynayan, ‘atlet-yelek-patik’ üçlüsünden haz etmeyen, ‘Bizim dişimiz çıktı’, ‘Biz acıktık’ gibi cümlelere ek lakap ve bebek konuşmasını sevmeyen, çocukla büyüklerle konuştuğu gibi bir anneyim.”

“HİYERARŞİK İLİŞKİYİ REDDEDİYORUM”

Genç anne Deniz Gözler Özenç’in ise 3 yaşında Leyla isimli bir kızı var. “Anne olmaya karar vermedim, annelik beni buldu. İyi ki de bulmuş.” diyen Özenç, çocuğuyla kurduğu ilişkide eski kuşak annelerde gördüğü hiyerarşik ilişkiye izin vermediğini söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Ben anneyim diye her söylediğim doğru olmayabilir. Hatta çocuğumdan hatalı olduğum her sefer özür dilemeyi çok önemli bulurum. Bunu hem beni anne olarak geliştiren, hem de çocuğumla daha samimi, daha sağlam bir güven ilişkisi kurabilmemi sağlayabilen bir nokta olarak görürüm. Üstelik böylece ona da özür dilemeyi, hatalarından öğrenmeyi öğrettiğimi düşünürüm. Bununla birlikte çocuğumu itaat etmesi gereken bir varlık değil, duyguları ve tercihleri olan bir birey olarak görmeye çalışıyorum. Onu daha çok dinliyor, dediklerinin yapılmasını bir ‘otorite sorunu’ olarak görmüyorum. Makulse yapılır, makul değilse açıklanır, gerekirse tekrar tekrar açıklanır. Açıklamalardan sonra hala anlaşamıyorsak dönüp kendime bakarım; sadece söylediklerimle değil, hareketlerimle de ona doğru örnek olabiliyor muyum, disiplin anlamında sınırlarımı tutarlı olarak koyabiliyor muyum diye.”

“ÇOCUĞUM ONUR NİŞANI DEĞİL”

Çocuğunu, proje ya da mükemmel büyümesi gereken bir onur nişanı olarak görmediğini belirten Özenç, “Çocuğuma, zaman içinde kendi kendine yetebilmesi için desteklediğim ve yol gösterdiğim bir küçük birey olarak görüyor ve ona göre davranmaya çalışıyorum. Başkalarına saygı gösterebilmesi için önce ona saygı gösteriyorum. Küfretmemesini önemsiyorsam kendim küfretmemeye, sağlıklı beslenmesini istiyorsam sağlıklı beslenmeye çalışıyorum.” dedi. 

“ÖNCEKİLERE YÜKLENMEMEK GEREK”

Önceki nesillere ebeveynlik konusunda yüklenilmemesi gerektiğini dile getiren Özenç, şöyle konuştu: “Onların bakış açıları ve koşulları bizlerinkinden çok farklıydı. Çocuk psikolojisi hakkında bu kadar çok şey bilmiyorlardı, toplumsal kurallar daha ön plandaydı, teknolojik imkânlar azdı. Onlar ellerinden gelenin en iyisini yaptılar, neticesinde de biz olduk. Demek ki bazı şeyleri doğru yapmışlar.”

“KUCAĞA ALMAMAK HATA”

60 yaşındaki Halenur Enşenol, Erenköy’de yaşayan iki çocuk annesi. 30 yaşındaki kızı Pınar ve mühendislik son sınıf öğrencisi oğlu Baran ile mutlu bir annelik hayatı geçiren Enşenol, günümüz annelerinin annelik konusunda sadece eğitici kitaplarla yetinmesini yetersiz bulduğunu söylüyor ve ekliyor: “Bence annelik öyle bir duygu ki çocuğunuzla kendi aranızda kaldığınızda yine en doğru kararı kendiniz vermek durumunda kalıyorsunuz. Örneğin yatağında uzun süre ağlayan bir bebeği alışmasın diye kucağa almamak bence bir hata. Onu kucağa alıp sevip sakinleştirmek daha yapıcı bir çözüm.”

Enşenol, eskiden çocuklara anlatılan fantastik masalların yerini öğretici yanı daha ağır basan masalların almasını doğru bulduğunu belirterek, “Eskiden ne güzel masallar dinlerdik büyüklerimizden. Ancak şimdi bunların yerine öğretici ve güncel hayatla bağlantılı öykülerin anlatılmasından yanayım. Artık onların küçük düşlerinde devler, peri padişahları olmamalı.” diyor.

“YANLIŞLAR BENİ MUTSUZ EDİYOR”

Özgüvenli çocuk yetiştirmek adına yapılan bazı yanlışların da kendisini mutsuz ettiğini belirten Enşenol, “Özgüven ile şımarıklığı karıştırmamak gerek. Günümüzde pek çok çocuk her istediğini kolayca elde edebiliyor. Annelere tavsiyem imkânınız olsa bile bazı şeyleri üst üste almayın. Bırakın çocuk, her şeyin keyfini yavaş yavaş tadarak alsın. İnanın o zaman daha kıymetli olacaktır. Çevremizde teknoloji bağımlısı çocuklar yetişti. Yollarda, evlerde, araçlarda herkes telefonlarını elinden düşürmüyor. Yemek yerken ya da tatildeyken çocuk, büyüklere engel olmasın diye hemen eline cep telefonu tutuşturuyorlar. Fakat bunun ileride ne gibi bir dönüşü olacağı hesaplanmıyor. Ben bilgisayar kullanmayı çocuklarımdan öğrendim. Bununla da gurur duyuyorum. Onlar her zaman bizden ileri olmalılar. Bizim de onlardan öğreneceğimiz çok şey var.” diye konuştu.

“GENÇLER KİTAP ANNESİ OLMUŞ”

Bir diğer eski kuşak anne olan Emine Sönmez ise Fenerbahçe Lisesi mezunu ve Suadiye’de yaşamını sürdürüyor. Sönmez’in 42 yaşında bir oğlu ve 34 yaşında da bir kızı var. Sönmez, bugünlerde torununa bakarak ve el işleri ile uğraşarak keyifli bir anneannelik yaşamı sürüyor. Sönmez’in kuşaklar arası en çok dikkatini çeken farklılıksa, genç annelerin bir hayli kuralcı olup, anne ve çocuk kitaplarına fazla bağımlı olmaları. Sönmez, konuyla ilgili düşüncelerini şöyle anlatıyor: “İnsan, çocuğu olunca kendi epey büyük ve her şeyi bildiğini zannediyor lakin öyle değil. Aksine büyükler biliyorlar. Kızıma bazen öyle yapma, böyle yapma diyorum ama şimdiki gençler kitap annesi olmuş. Bir şeyin tersini söylediğiniz zaman ‘ama anne kitapta böyle yazıyor’ diye cevap veriyorlar. Fakat bu iş kitapla olmuyor. Kitaplar yazılıyor, çiziliyor çok güzel ama acaba yazılanların kaçta kaçı uygulanabiliyor? Önemli olan biraz da çocuğun karakterine göre davranmak. Eğer çocuk alıngansa bu huyunu törpülemeye yönelik yaklaşılmalı. Oysa kitaplarda yazan her şey yüzde yüz doğru olsa çocuğunu şak diye uyutursun ama hiç öyle olmuyor.”

“YENİ USULLER ÇIKIYOR”

Her geçen gün çocuk yetiştirmek konusunda yeni usullerin çıktığını ve bu usullerin kendisine doğru gelmediğini belirten sönmez, “Yeni duyduğum bir şey de, eğer çocuğunuz üç saat uyuduysa kaldırın, daha fazla uyumasın tavsiyesi. Böyle saçma bir şey olabilir mi? Çocuk bu davranıştan sonra sinirli oluyor ve ağlamaya başlıyor. Çocuğu uyandırabilmek için aniden uykudan uyandırıp sarsmak gerekiyor. Bu bana hiç mantıklı gelmiyor. Anneler de bunu doktorlar öyle söylemiş diye düşünmeden, sorgulamadan yapıyor. Yeni çıkan usulleri çoğunlukla anlayamıyorum.” diyor.

“DEĞİŞİM KAÇINILMAZ”

Sönmez, annelerin kuşaklar arası yaşadıkları değişimin de kaçınılmaz bir gereklilik olduğunu vurgulayarak, “Yaşadığımız günler bile birbirinin aynısı değil. Bu nedenle değişim dediğimiz şey de kaçınılmaz oluyor. Yeni anneler kendilerini modern zamana ve günümüz koşullarına adapte etmeliler. Bunun için de kendi annelerinin ve ondan öncekilerin yaptıkları davranışları yapmıyorlar ve kendi içlerinde değiştiriyorlar. Bu aslında çok güzel bir şeye vesile oluyor. Eğer çocuk, annenin bu değişimi ile daha iyi yetişecek daha iyi yerlere gelecekse anne bunu mutlaka yapmalı. Her şey çocuklarımız için değil mi zaten?


ARŞİV