Başroldeki evler

Türk filmlerinde kullanılan modern evleri inceleyen akademisyen Umut Şumnu, belge özelliği olan filmler sayesinde bir dönemin mimari üslubunu anlamanın mümkün olduğu görüşünde

21 Nisan 2021 - 12:10

Başkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Umut Şumnu, uzun yıllardır Türkiye sinemasının dönem filmlerinde mekan olarak kullanılan apartmanları, köşkleri ve konakları mimarlık tarihi açısından inceliyor. Yakın zamanda çıkması planlanan “Mimarlık Tarihi Belgeleme Aracı Olarak Türk Filmleri” adlı kitabın editörlüğünü üstlenen Şumnu ile modern mimarlık örneklerinin filmlere nasıl konu edildiğini ve İstanbul’daki bu yapıların hangi evler olduğunu konuştuk. Şumnu, “Benim bakış açımdan geriye dönüp baktığımızda Türk filmleri mimarlık tarihi belgeleme aracı olarak çok ayrıcalıklı üretimler. Şu an yıkılmış ya da fazlasıyla değişmiş olan yapılara ya da mekanlara ilişkin bu filmler aracılığıyla çok detaylı veri toplayabiliyoruz” dedi.

“Türk filmlerinde modern mimari örnekler” adlı makalenizde, milyonlarca kişinin izlediği popüler filmlerin geçtiği mekânların izini sürüyorsunuz. Mimarlık ve sinema arasında nasıl bir ilişki kuruyorsunuz?

Mimarlık ve sinema; mekân, eylem ve zaman üzerine düşünen ve üreten iki disiplin olarak birbiriyle etkileşim içinde olmuş ve beyaz perdeye yansıyan ilk filmden bu yana birbirlerine sürekli yeni olanaklar, olası yeni görme biçimleri sunmuştur. Bu nedenledir ki mimarlık ve sinema arasındaki ortak doğurgan ilişki mekânın kavranmasından kurgulanmasına, üretiminden sunumuna kadar çeşitlenen pek çok araştırmaya konu ediliyor. Geriye dönüp baktığımızda bu film sahnelerinin fonlarında yer alan kentsel alanlar, mahalleler, mimari yapılar ve iç mekânlar, kaybettiğimiz ya da daha iyi anlamaya çalıştığımız bir modern mimarlık kültürüne ilişkin önemli bilgiler sunuyor.

Dönem mimarisini ya da kent yaşamını anlamak açısından filmlerin önemi nedir?

Şehir otellerinden tatil köylerine ve kayak otellerine, mahallelerden parklara, fabrikalardan işyerlerine, mağazalardan meyhanelere, gazinolara ve çay salonlarına kadar gündelik hayatın tüm mekânları filmlerde yer alır. Bu filmler sayesinde mimari anlamında nitelikli olan bu mekânları hem estetik yönleriyle hem de yaşama kültürüyle, ilişkisiyle okuma şansı elde ederiz. Bu bağlamda, konut mekânları da filmlerin vazgeçilmezlerindendir. Tıpkı gündelik hayatın kendisi gibi filmlerin de büyük bir kısmı konut mekânlarında geçer. Bu konut mekânları kimi zaman “yuva” olma özelliğiyle, duyusal ve tensel anlamlarıyla, kimi zaman sınıfsal bir ifade aracı olarak, kimi zaman da bir başrol oyuncusu gibi estetik yönü ön plana çıkacak şekilde temsil edilir.   

SİNEMADAKİ EVLER

Filmlerde hangi evler kullanılmış?

Türk filmlerinde başroldeki modern evlerden ilk akla geleni Metin Erksan tarafından 1962 yılında çekilen, Türk sinemasının en önemli klasiklerinden ve dönem başyapıtlarından biri olan Acı Hayat filmindeki Mükerrem Sarol villasıdır. Emin Necip Uzman tarafından 1956 yılında Büyükada Nizam Caddesi 65 numarada tasarlanan Sadıkoğlu Villası da diğer bir başrol oyuncusudur. Halit Refiğ tarafından 1964 yılında çekilen ve başrollerini Belgin Doruk ile Göksel Arsoy’un paylaştığı Evlilik Oyunu filminin çok büyük bir bölümü Sadıkoğlu Villasında geçer. Türk filmlerinde başrol oynayan diğer önemli bir ev de Büyükçekmece Kemerburgazdaki Rauf Alanyalı Evidir. Gazeteci, şair, yazar ve iş insanı Rauf Alanyalı’ya ait olan ev, Aile Şerefi (1976), Şark Bülbülü (1979), Zavallılar (1984) ve Nefret (1984) gibi filmlerde set olarak kullanılmıştır. 1960-1965 yılları arasında Yılmaz Sanlı tarafından tasarlanan ve Bayramoğlu’nda yer alan Necmi Şahin Villası da Türk filmlerinin en ikonik başrol oyuncularından biridir. Sahip olduğu mimari değerlerle Necmi Şahin Villası, Nejat Saydam’ın yönettiği 1969 tarihli Sen Bir Meleksin, Şerif Gören’in yönettiği 1977 tarihli İstasyon, Orhan Aksoy’un yönettiği 1978 tarihli İşte Bizim Hikâyemiz ve Osman F. Seden’in yönettiği 1983 tarihli Haram filmlerinde mekân olarak kullanılır. Yukarıda listelenen evlere ek olarak, Türk filmlerinde başrol oynayan birçok evden daha söz edilebilir. Fakat Muammer Karaca Evi, en çok filmde başrol oynayan ev olarak, diğer bütün evlerden bir adım öne çıkar.

Bu evlerin belirli bir estetik kaygısı göz önüne alınarak seçildiğini söyleyebilir miyiz?

Bu evlerin Türk filmlerinde kullanılmasında tek bir kriter söz konusu değil tabii. Evin nerede yer aldığı, nasıl bir mimariye sahip olduğu hatta sahibi bile bu seçimlerde etkili olabiliyor. Fakat, filmin konusunun ve seçilen evin neyi temsil edeceği sorusu sanırım asıl belirleyici olan. Örneğin filmin konusu gereği kullanılacak evin deniz kenarında olması isteniyorsa İstanbul’a yakın Büyükada ya da Bayramoğlu gibi yerler seçiliyor ve burada yer alan evler tercih ediliyor. Filmin konusu gereği filmde kullanılan evin sahibinin zenginliğini ve sınıfsal farklılığını yansıtması gerekiyorsa bu tip evler kullanılıyor.

Birçok filmde aynı evler kullanılmış.

Bu niteliklerde birçok ev olmasına rağmen neden sürekli bazı evlerin kullanılageldiği sorusunun arkasında herhalde bu evlerin sahipleri ve bu kişilerin sinema sektörüyle yakın ilişkisi var. Örneğin Muammer Karaca Evi’nin kullanılmasında sahibi Muammer Karaca’nın tiyatro ve sinema alanında etkin bir kişi olmasının rolü çok büyük. 

BİR DÖNEMİ ANLAMAK MÜMKÜN

Bu evlerin özellikleri neler? 

Filmdeki oyuncular gibi bir başrol oyuncusu olan bu evlere baktığımızda estetik açıdan öne çıkan yapılar olduğunu fark ediyoruz. Seçilen evlerin büyük bir çoğunluğu Emin Necip Uzman, Yılmaz Sanlı gibi önemli mimarların tasarladığı yapılar. Bu modern evler, mimari nitelikleriyle en az oyuncular kadar filmin görsel anlatısına katkıda bulunuyorlar. Her bir evin mimari özelliklerinin tekil olarak incelenmesi gerekiyor. Fakat bu evleri birarada okuyarak dönemin mimari eğilimleri, mekansal anlamda biçimleniş kararları, döneme özgü malzeme kullanımı, iç mekanlarda arzulanan yaşam stilleri ve döneme özgü mobilyalar gibi pek çok konuyu detaylı bir şekilde okuma şansı elde ediyoruz.  

Bu filmler aynı zamanda bir belge niteliğinde. Yıkılan evler var ve biz bu filmler sayesinde bir dönemin mimari üslubunu da öğreniyoruz. Ne dersiniz?

Türk filmleri mimarlık tarihi belgeleme aracı olarak çok ayrıcalıklı üretimler. Şu an yıkılmış ya da fazlasıyla değişmiş olan yapılara ya da mekanlara ilişkin bu filmler aracılığıyla çok detaylı veri toplayabiliyoruz. Bu yapılara ilişkin mimarlık dergilerinde ya da benzer yayınlarda yer alan fotoğraflar ne yazık ki bütüncül bir bakış açısı geliştirme olanağı sunmuyor. Sinema filmleri, doğası gereği hareketli imajlar sunduğu için bu yapıları çok daha iyi ve detaylı bir şekilde kavrayabiliyoruz. Ek olarak, sinema filmleri üzerinden bu yapıların mimari biçim kararlarının yanında, iç mekanlarına daha fazla bakabiliyor, buradaki yaşam kültürünü daha iyi anlayabiliyor ve dönemde kullanılan mobilyalar, renk eğilimleri, aydınlatma elemanları, tekstil unsurları gibi çok fazla unsuru bir arada değerlendirme şansı buluyoruz.  

SİNEMANIN EVLERİ KİTAP OLUYOR

Bu konuda bir kitap hazırlığı içindesiniz. Bundan da bahseder misiniz?

Editörlüğünü üstlendiğim ve yakın bir zamanda yayınlanacak olan “Mimarlık Tarihi Belgeleme Aracı Olarak Türk Filmleri” başlıklı derleme yayın çalışması, mimarlık tarih yazımında sinema filmlerinin önemine dikkat çekmenin yanında, filmler üzerine yapılan detaylı araştırmalarla Türkiye’de özellikle 1950-1980 yılları arasında inşa edilen nitelikli mimari yapıları ve bu yapıların iç mekanlarını belgelemeyi de amaçlıyor. Kitap içerisinde toplam sekiz yayının olması düşünüldü. Yayınlanması planlanan kitap sadece konut yapıları üzerine olmayacak; şehir otellerinden tatil köylerine ve kayak otellerine, fabrikalardan işyerlerine, mağazalardan meyhanelere, gazinolara ve çay salonlarına kadar gündelik hayatın tüm mekânlarına ilişkin dönemsel bir bakış sunmaya çalışacak.

 


ARŞİV