Cinsiyetçi kalıplara nakışlı duruş: “Erkekler Çiçektir” 

Damla Sandal “Erkekler Çiçektir” projesinde Kadıköy’deki bir sahaftan aldığı eski fotoğraflarda erkeklerin üzerine nakış işliyor. Sandal “Kadınların pek çok kez maruz kaldığı yaklaşımları işlemelerimle dile getirmek, görünür kılmak istedim” diyor

22 Ekim 2020 - 15:16

“Kadınlar çiçektir”, “Kadın evinin süsüdür”, “Karım isterse çalışabilir”… Bunlar gibi aslında cinsiyetçiliği besleyen ifadeleri hepimiz bir şekilde duyuyor ve belki de normalleştiriyoruz. Damla Sandal “Erkekler Çiçektir” serisi ile bu ifadeleri ters yüz ederek, cinsiyetçi kalıpları yıkmayı amaçlıyor. Sahaftan aldığı eski fotoğrafların üzerine nakış işleyen Sandal ile bu projenin yola çıkış öyküsünü konuştuk.

Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

İzmir’de doğup büyüdüm. Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi Uluslararası İlişkiler bölümünü bitirdim. Böylece İstanbul maceram başlamış oldu. Sanatla kurduğum bağ ise çok özel ve eski. Uzaklaşmaya kıyamadığım bir liman gibi benim için. Müzikle ve resimle biraz içli dışlıyız.

“Erkekler Çiçektir” projenizden konuşmak istiyorum öncelikle. Sahaftan aldığınız eski fotoğraflara, özellikle erkeklerin üzerine çiçek nakışlıyorsunuz. Bu projeyi yapma sürecinizi biraz anlatır mısınız? 

Üniversiteyi kazanınca Kadıköy’e taşındım. Sonra Kadıköy’ün sokaklarında kaybolmak, sahafları, antika eşyalar satan yerleri gezmek en sevdiğim şeylerden biri haline geldi. Sıklıkla ziyaret ettiğim bir yer var hatta. Buradaki fotoğraflar hep ilgimi çekerdi. Bu eski eşyaların kokusu, yaşanmışlık, hüzünler, sevinçler aklımın bir kenarında duruyordu hep. Diğer yandan da nakışın fotoğraflarla buluşturulması fikri çok hoşuma gidiyordu. Beğendiğim bu tekniği, bağ kurduğum bu eski fotoğraflarla birleştirip gündelik yaşamda bir karşılık bulsunlar istedim. “Erkekler Çiçektir” serisinde erkeklerin yüzünü çiçek motifleriyle süsledim. 

Bu projeyi yapma amacınızı da merak ediyorum aslında.

Burada temel amacım “Erkekler Çiçektir” diyerek kadınların, kız çocuklarının tecrübe ettiği eşitsiz koşulların altını çizmek. Kadınların pek çok kez maruz kaldığı yaklaşımları işlemelerimle dile getirmek, görünür kılmak istedim. Örneğin bir işimin adı “Kocam istiyorsa çalışabilir” bir diğerinin adı “Hanım bir çay demlesen de içsek”. Kadınların eşlerinin, partnerlerinin izniyle hareket etmeleri gerektiği düşüncesi ve bunun bir lütufmuş gibi önümüze serilmesiyle ilgili bir paylaşım bu. Çocukları arasında ayrım yapanlardan genç kızların tek hayalinin evlilik olduğunu düşünenlere, eşlerinin kendininkinden iyi bir kariyeri olmasından korkanlardan kadınların kirletilebilecek varlıklar olduğunu sananlara kadar yaratılan eşitsizliği anlatmak istedim. Maalesef bu kalıplar hala çok yaygın ve en yakınlarımızdan bile duyabiliyoruz. Umarım insanların “ben değiştiremezsem kim değiştirecek” diye düşünmesine vesile olabilmişimdir. Fotoğraflara tüm bu isimleri vermekse işi eğlenceli hale getirdi. En azından kendi adıma bu süreçte hem rahatladım hem de eğlendim diyebilirim.

FOTOĞRAFLARIN HİKAYESİ

Neden nakış peki? Nakış işlemenin sizin için özellikle bir önemi var mı?

Nakışın hayatımda özel bir yeri var diyemem. Sadece yeni şeyler denemeyi seven biriyim ve nakışla fotoğrafı buluşturma işi beni çok heyecanlandırdı. Ancak uzun süre pandemi sebebiyle bu konuda harekete geçemedim. Evden çıkamamak bu konu üzerine düşünmeme ve daha da heyecanlanmama neden oldu. Evet, sokağa çıkmalı ve o fotoğrafları almalıydım. Dışarıya çıkmaya başladığım dönemde de ilk işim fotoğrafları toparlamak oldu. Bu zamana kadar nakışın hayatımda özel bir anlamı yoktu. “Erkekler Çiçektir” sayesinde bu anlamı da yüklemiş olduk.

Bazı insanlar için sahafta bulunan eski fotoğraflar standı pek bir şey ifade etmez. Bakmadan geçip giderler. İnsanların bir dönem anı olarak çektiği bir fotoğrafı bugün bulmak ve onları nakşetmek nasıl bir duygu?

Sahafları, eskicileri, antikacıları gezmeyi, oradan işime yarayacağını düşündüğüm şeyleri almayı çok sevdiğimi söylemiştim. Ama açıkçası insanların fotoğraflarını neden sattıklarına da anlam veremezdim. Çok özel anlar, tamamen kişisel ve eşsiz nesneler. Sonra bu fotoğrafların hikayesi nedir diye bir merak uyandı içimde. Öğrendim ki ailesi yurt dışında yaşayan bu insanlar vefat edince eşyaları da hızlıca elden çıkarılıyormuş. Ben eskiciye gidince önüme bir sandık alıp onu uzun uzun karıştırmayı, ayıklamayı çok severim. Eve geçip fotoğraflara baktığımda aynı insanların başka başka fotoğraflarını aldığımı fark ettim. 

Mesela bir kadın var. Evlendiği zaman köydeki evinin önünde babasıyla fotoğraf çektirmiş.  Sonra İstanbul’a taşınmış. Bir başka fotoğrafta Büyükada’da, bir başkasında köpeğini seviyor. Bir başka kadın hep çok ciddi bir tavırla vermiş pozlarını. Hiçbir fotoğrafta gülümsememiş. Kendimi onların hayatına dahil olmuş hissettim bunları ilk fark ettiğimde. Hayatlarından belli kesitleri tutup evime getirmişim. Aslında bunların üzerine düşünüp bir hikaye oluşturmayı ve yine işlemelerimle anlatmayı planlıyorum. Yani hikayesi olan şeyler ilgimi çekiyor. Belki de bu yüzden sahaftan aldığım fotoğrafları tercih etmişimdir. Bir diğer unsur ise kesinlikle siyah beyaz olmaları. Siyah beyaz fotoğrafları rengarenk iplerle beslemek hoşuma gidiyor. Ama tabii bu sadece eski fotoğraflarla işler yapacağım anlamını taşımıyor. Yaptığım işten sıkılmayı, farklı düşünceleri ve yöntemleri biraraya getirmeyi kendim için çok faydalı buluyorum.

Çok sevdiğiniz ya da sizi şaşırtan bir fotoğraf ile karşılaştınız mı bugüne kadar sahaflarda?

Sahaflarda karşılaştığım ve en sevdiğim fotoğraf, Erkekler Çiçektir serisinde kullandığım ve “Her genç erkeğin hayalinde siyah bir damatlık vardır.” ismini verdiğim fotoğraf. Bu fotoğraf ortadan ikiye bölünmüş ve  sonradan yapıştırılmış. Yani insan düşünüyor kim bilir kim, neden yırttı ve sonra nasıl kıyamadı da yeniden yapıştırdı. Damat gerçekten çok yakışıklıydı. Hatta bir ara acaba bu fotoğrafta yüzünü kapatmasam mı diye bile düşündüm.

“KADIKÖY, BİR DOST BENİM İÇİN”

Fotoğrafları Kadıköy’deki sahaflardan alıyorsunuz. Bunun bir nedeni var mı? Kadıköy sizin için ne ifade ediyor?

Fotoğrafların hepsini tek bir sahaftan alıyorum ve o da Kadıköy’de. Yaklaşık 10 senedir ziyaret ettiğim bir yer. Ailece antikacılar sokağında iki ayrı yer işletiyorlar. Kadıköy’e, özellikle o sokağa gidince üniversiteyi kazandığım ilk zamanlar geliyor aklıma. Bir de Kadıköy’ü gerçekten sokaklarında kaybola kaybola öğrenmiştim. Karantinada en özlediğim şeylerden birinin Kadıköy’den vapurla karşıya geçmek olduğunu fark ettim mesela. Eskisi gibi uzun uzun dertleşmesek de arada uğrayıp çayını kahvesini içtiğim bir dost Kadıköy benim için.

Aynı zamanda “Karantina Günlükleri” adlı bir illüstrasyon projeniz var. Karantina süreciniz nasıl geçti? Baktığım zaman epey üretken geçmiş görünüyor.

Karantina süreci benim için verimli bir süreçti. “İstanbul’u çok ama çok seviyorum.” Şimdi bu bilgi kenarda dursun. Ama bir yandan da trafikten, gürültüden, telaştan o kadar yoruluyormuşum ki yeni bir şey icra edecek gücüm kalmıyormuş. O süreçte aklımdakileri elime, avucumun içine bıraktım. Herkes gibi kuşların sesini dinledim ve kendimi de özgür bıraktım. Duygularım, yaşadıklarım üzerine düşündüm ve tabletin üstünde gezdirdiğim fırçalarla bir şeyler anlatmaya çalıştım. Orada anlamını bir tek benim bildiğim hikayeler var. Hikayelerin hepsi İstanbul’da geçiyor. Her birini veda edemediğim ama çok sevdiğim insanlara adadım. Bazı vesilelerle “Karantina Günlükleri”m başka evlere konuk oldu. Bu da beni çok mutlu ediyor. Özetle bu süreç için “karantina” demeyelim de “koza” diyelim. (Gülüyor)

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Bir koşuşturmacadır geçip gidiyor hayat. Onu ara sıra karşımıza alıp konuşmaz ve birbirimizden ne istiyoruz diye sormazsak her gün bir öncekine benziyor. Ben bu soruları sorduğumda bana iyi gelen şeyin sanat olduğunu keşfettim. O yüzden sanatla beslenmek ve onunla yaş almak istiyorum. 

Instagram: @damlaasandal 


ARŞİV