Monitör39, depremin risklerini inceledi

İstanbul Planlama Ajansı yayını olan İPA İstanbul dergisi ekibinden Nilay Özger ve Tuğçe Tunç “Monitör39” bölümünde İstanbul’un ilçelerindeki zemin yapısından, bina durumuna, demografik yapıdan toplumsal farkındalığa birçok konuyu inceledi

02 Kasım 2023 - 14:26

Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından İstanbul depremi de toplumsal gündemin esas konularından biri hâline geldi. İstanbul’da kentsel dönüşüm ve riskli binaların yenilenmesi gibi süreçler devam ederken, İstanbullular da mahalleleri ve binalarının depreme dayanıklı olup olmadığını merak ediyor. İstanbul Planlama Ajansı yayını olan İPA İstanbul dergisi ekibinden Nilay Özger ve Tuğçe Tunç “Monitör 39” bölümünde “Sismograf” adlı bir çalışma yaparak eldeki verileri  görselleştirdi. İstanbul’da olası depremin bina ve altyapı risklerini, doğal ve yapay çevrenin durumunu, kentlilerin deprem ile kurdukları ilişkileri okuyucuyla buluşturan Monitör39 bu sayıda sismograf misali İstanbul’un ilçelerinde depreme dair bilgileri kaydetmeyi de amaçlıyor Tunç, “Depreme Yenilme ve İstanbul Yenileniyor platformlarındaki yüksek başvuru oranlarından hareketle Kadıköy'de deprem farkındalığı ve hazırlık imkânlarının ortalamanın üzerinde olduğu yorumu yapılabilir.” diyor.

-Bu araştırmanızda İstanbul’un depremle imtihanı üzerine bir farkındalık yaratmayı amaçlıyorsunuz. Çalışmanızın içeriğinden bahseder misiniz?

Tuğçe Tunç: İPA İstanbul dergisi 9. sayısında dosya konusu olarak 6306 sayılı afet yasasını inceledi ve kentlerimizi dönüştüren bir kanunun 12 senelik muhasebesi yapıldı. 2011’deki Van depreminin yol açtığı yıkımın ardından; 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun yürürlüğe girdi. Bu kanun yarattığı tüm tartışmalarla birlikte ülkemizde kentsel dönüşümün önemli bir enstrümanı hâline geldi. 2023 Şubat’ında Maraş ve Hatay merkezli depremlerin yarattığı yıkımlar sonrası 1999 yılından beri beklenen İstanbul Depremi daha yüksek sesle konuşulmaya başlandı. Monitör39’da “İstanbul depreme ne kadar hazır?” sorusundan yola çıkarak veri görselleştirme çalışmamızı hazırladık. Burada amacımız zemin yapısından yollara, sokaklardan binalara, insanlara ve çevremize olan bakış açımızı bir miktar genişletmek ve farkındalığı artırmak.

-Riskleri tanımlarken hangi parametreleri kullandınız?

Nilay Özger: Zemin yapısından bina durumuna, demografik yapı ve toplumsal farkındalığa yönelik afet riskine girdi olabilecek çok çeşitli parametreleri birarada inceledik. Yaşadığımız, çalıştığımız, günün büyük bölümünü içinde geçirdiğimiz binaların durumu ilk akla gelen parametrelerden. Bunun için, yönetmeliklere uygun yani mühendislik hizmeti görmüş yeni binaların ilçelerdeki yoğunluğunu ve nüfus yoğunluğunu kullandık. İBB Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Dairesi Başkanlığı, Kentsel Dönüşüm Şube Müdürlüğü ve BİMTAŞ’ın “Bütünleşik Risk Maruziyet Haritası”ından faydalandık. Bütünleşik deprem riski; bina hasarı, deprem sonrası yangın, doğalgaz hattı hasarı, isale hattı hasarı, yol kapanması, sanat yapıları hasarı verilerine dayanılarak üretilmiş çok değerli bir analiz.

İstanbulluların depreme karşı farkındalığını ise İBB hizmetleri üzerinden değerlendiriyoruz. Depreme Yenilme Mobil Uygulaması, binanın zarar görebilirliğine yönelik tahmin raporu oluşturulması için geliştirildi. İstanbul Yenileniyor ise İstanbul’da riskli binaların güvenli ve depreme dayanıklı, binalara dönüştürülmesini amaçlayan bir platform. Her iki platformun kullanım yoğunluklarına göre ilçelerdeki farkındalığı belirledik.

KADIKÖY BAŞTA GELİYOR

-Çalışmanızın sonuçlarına göre İstanbul'da nasıl bir tablo hâkim?

Tuğçe Tunç: Kabaca özetlemek gerekirse İstanbul’da yerleşim Tarihi̇ Yarımada'da başlıyor sonrasında da Boğaz hattı ve Marmara Denizi boyunca gelişiyor. Kentin kuzey yöndeki gelişimi görece yeni. Yeni bina yoğunluklarına baktığımızda da kentsel gelişimin yönünü takip etmek mümkün. Genel tabloyu incelediğimizde Avrupa yakası nüfus yoğunluğu, bina yoğunluğu ve bina yaşı göz önünde bulundurulduğunda Anadolu yakasından net bir biçimde ayrılıyor.  Tarihi yerleşim yerleri olan Fatih ve Beyoğlu ilçeleri eski binaların çokluğu ve binaların yoğunluğu ile dikkat çekiyor. Örneğin Bakırköy ilçesi de eski yerleşim yerlerinden biri iken bina yoğunluğunun daha düşük olması ilçeyi olası afetlere karşı açık alanları ile avantajlı hâle getiriyor. Avcılar ve Beylikdüzü de bina yoğunluğu daha düşük olan ilçelerden. Esenyurt ve Küçükçekmece ilçelerinde ise yeni bina sayıları yüksek olmasına karşın binaların yoğunluğu ve nüfus büyüklüğü ilçeleri dezavantajlı kılan parametreler olarak dikkat çekiyor.

 Depreme Yenilme Mobil Uygulaması ile en çok rapor oluşturulan ilçelerin Kadıköy, Beşiktaş, Maltepe ve Bakırköy olduğunu görüyoruz. İstanbul Yenileniyor platformuna başvurularında da benzer bir liste karşımıza çıkıyor. Başvuruların Güngören, Bakırköy, Bahçelievler ve Kadıköy ilçelerinde yoğunlaştığını görüyoruz.

“ÖNEMLİ GÖREVLER DÜŞÜYOR”

-Kadıköy’ün taşıdığı riskleri nasıl tanımlarsınız?

Tuğçe Tunç: Marmara kıyısındaki diğer ilçeler gibi Kadıköy de deprem konusunda kuzey ilçelere göre daha hassas bir konumda yer alıyor. Öte yandan yerleşim yerlerinde bina yoğunluğu görece düşük olması ile avantaja sahip. Diğer yandan yine İstanbul’un eski yerleşimlerinden biri olmasına rağmen kentsel dönüşümün de yoğun gerçekleştiği ilçede yeni bina oranları her geçen gün yükseliyor. Depreme Yenilme ve İstanbul Yenileniyor platformlarındaki yüksek başvuru sayılarından hareketle Kadıköy'de deprem farkındalığı ve hazırlık imkânlarının ortalamanın üzerinde olduğu yorumu yapılabilir. Yeni bina sayısındaki artışın gayrimenkul değerlerinin değişimindeki etkisi ise hemen hepimizin ortak derdi.

-Araştırmanızda depremin toplum, ekonomi ve çevre ile bağlantılarını kurmaya çalışıyorsunuz.  Kentlerin depreme dayanıklı hâle getirilmesi için neler yapılmalı?

Nilay Özger: Sonuç olarak mevcut yasal düzenlemelerin iyi ve çoğu zaman kötü örneklerini etrafımızda sıklıkla görüyoruz. Bütüncül yasal düzenlemeler ve planlama yaklaşımı ile kenti risklere karşı dayanıklı ve güvenli hâle getirmek için başta kamu kurumları olmak üzere, akademi, sivil toplum, özel sektör gibi pek çok aktöre önemli görev düşüyor. Kentleri depreme karşı dayanıklı hâle getirirken ekonomik, çevresel ve sosyal bileşenlerin dengesinin unutulmaması ve tüm kentlilerin bu imkânlara eşit ulaşımının gözetilmesi en büyük temennimiz.

 

 


ARŞİV