Kurbağalıdere, Porsuk olur mu?

Kuruyan Porsuk Çayın’dan balık tutulan ve gondolla gezilen bir nehir yaratan başarılı Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, Eskişehir’i, Kadıköy’ü ve yönetim anlayışını gazetemize anlattı

26 Haziran 2015 - 10:06
Leyla ALP
Başarılı yerel yönetim anlayışı ve projeleriyle her kesimin takdirini alan Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen geçtiğimiz hafta Kadıköy’ün konuğu oldu. 
Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası’nda düzenlenen törenle Semiha Berksoy Özel Ödülünü alan Yılmaz Büyükerşen’e Eskişehir’i, Kadıköy’ü ve yönetim anlayışını sorduk. Kuruyan Porsuk Çayın’dan balık tutulan ve gondolla gezilen bir nehir yarattıklarını anlatan Erşen, Kurbağlıdere sorununun da çözülebileceğini söylüyor. 
* Eskişehir, yerel yönetim deneyimi anlamında örnek gösterilen bir yer ve bu değişimin mimarı olarak siz gösteriliyorsunuz, nasıl oldu?
Şehircilik hizmetleri, alt yapı üst yapı derken şehirler insanların kendilerini mutlu hissedebilecekleri yerler olmalıydı. Benim düşünceme göre insanların mutlu olması için alt yapı, su, kanalizasyon, park bahçe yetmiyordu. Kültürel donanımlarını da arttırmak gerekiyordu. Bu nedenle belediyelere büyük görevler düşüyordu. İmkânlarımızı kullandık, bugünkü Eskişehir meydana geldi.

“HALK BANA DESTEK VERDİ”
* Gezi eylemlerinden sonra yerel yönetim anlayışında değişiklikler oldu, insanlar artık yaşadıkları şehirlerde söz sahibi olmak istiyorlar. Eskişehir’de bu nasıl gelişti?
Bizde Gezi olaylarından önce de katılımcılık vardı. Ben şanslı bir belediye başkanıyım; daha önce Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi’nin büyümesinden sonra bölünmesiyle yapılan Osmangazi Üniversitesi’nde yaptıklarım halk için örnekti ve halk bana destek verdi. Onların desteği sayesinde her geçen yıl yeni projeler ortaya koydum. Bugün Eskişehir 14 sahneli salona sahip bir şehir. Kültür ve sanat üzerine yoğunlaşan festivaller yapıyoruz.
Eskişehir’de gecenin geç saatlerine kadar yaşayan bir şehir görürsünüz. Galeriler, konferanslar, kongreler… Eskişehir’de hemen hemen her akşam bir etkinlik vardır.

 “MEZAR TAŞI HİSSİ VERİYOR”
* Kadıköy’ü nasıl bilirdiniz, nasıl buldunuz?
Eski Kadıköy’ü bilirdim şimdi tanıyamadım. İstanbul’u tanıyamıyorum zaten. Her sene iki üç kez gelirim. İstanbul İstanbul olmaktan çıktı. Boğaz ve boğazın iki yakası kaldı. Devasa tarihi eserlerin minyatür haline geldiği, gökdelenlerin alıp yürüdüğü bir şehir. Özellikle gökdelenleri görünce afakanlar basıyor fenalaşıyorum. Üzülerek söylerim ki o gökdelenler tarihi İstanbul’a mezar taşı hissi veriyor. Bu deyimi kullandığım için üzgünüm ama rant hırsıyla bir şehir bu hale nasıl getirilir hala bu sorunun cevabını bulamıyorum.

* Porsuk Çayı ve Kurbağalıdere karşılaştırılması çok yapılıyor; Porsuk Çayı sorunu çözüldü Kurbağalıdere çözülemiyor. Bu sorunu nasıl çözdünüz?
Tabi Kurbağalıdere deredir, Porsuk ise çaydır. Porsuk Çayı tamamen ölmüş bir çaydı. Şehrin bütün atıklarının; evsel atıklarının, sınaî atıklarının Porsuk’a verildiği bir çaydı. Hatta öyle ki rengârenk akardı. Sazlık, bataklık, üzerinde sivrisinek larvalarının bile yaşamadığı bir çaydı. Uzunluğu şehrin girişinden çıkışına kadar 10 kilometredir. Dibi iki buçuk km balçık toplanmış bir çaydır. Tabi kolay olmadı. Belediye Başkanı olduğumda kafama koyduğum orayı ıslah etmekti. Şimdi o Porsuk’ta balık tutuluyor.
* Bu çalışmalar ne kadar sürdü?
Dört - beş yıl sürdü. Çok uğraştık gece gündüz çalıştık. Çayın üzerindeki 18 kadar köprü dayanıklı değildi,  hepsini yıktık yeniden yaptık. Ve yaparken de estetiğe dikkat ettik. Porsuğu sadece akan, geçen bir çay değil şehrin turizmine değer katabilecek, örnek olacak, kent içi toplu taşımacılığın 9 km botla yapıldığı hale getirdik. Turistik olabilmesi için biraz da Venedik örneğinden yararlandık, gondollar çalıştırmaya başladık. Bütün bunları yapabilmek için kendimize bir tersane kurduk. Tersanede Porsuk koşullarına göre o taşıtların üretimini yapmaya başladık. Ayrıca göletler meydana getirdik. Akıp giden kaybolan suları topladık. Göletleri de ıslah ederek Eskişehir’de insanı suyla barıştırdık. Burada da Kurbağalıdere sorunu çözülebilir.
* Bu akşam alacağınız Semiha Berksoy Opera Vakfı ödüllü ilgili ne hissediyorsunuz?
Bu benim için onur verici bir ödül. Birçok ödülüm vardır; şehircilik alanında olsun eğitim alanında olsun ama bu ödülün yeri benim için bir başkadır. Bu bir aydınlanma ödülü bir anlamda.

SEMİHA BERKSOY ÖDÜLLERİ VERİLDİ
Türkiye’nin en önemli opera sanatçılarından Semiha Berksoy adına verilen ödüller sahiplerini buldu. Semiha Berksoy Vakfı tarafından düzenlenen ödül törenine bu yıl Kadıköy Belediyesi ev sahipliği yaptı.
Süreyya Operası’nda gerçekleşen törende konuşan vakıf kurucusu Zeliha Berksoy, annesi Semiha Berksoy’un ilk kez Süreyya Operasında sahneye çıktığını hatırlatarak, bu törenden dolayı Kadıköy Belediyesi'ne teşekkür etti.
Türk opera sanatına uzun yıllar hizmet vermiş sanatçılara verilen ‘Başarı ve Saygı Ödülü’ İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin solist sanatçılarından, tenor Erol Uras’a verildi. Başarı ve Saygı ödülünün ikincisi ise İDOB orkestra şefi Elşad Bağırov’a verildi.
Gecede Suna Korat Onur Ödülü, soprano Simge  Büyükedes’e, Devlet Sanatçısı bas Ayhan Baran Özel Ödülü, bas Hakan Tıraşoğlu’na, Işın Güyer Onur Ödülü mezzo-soprano Aylin Ateş’e verildi.
En İyi Genç Kuşak Opera Sanatçısı Ödülü, Dressden Operası’nın kadrosunda bulunan genç tenor Mert Süngü’nün oldu.
En İyi Erkek Opera Sanatçısı Ödülü, Ankara DOB solist sanatçısı tenor Murat Karahan’a, En İyi Kadın Opera Sanatçısı Ödülü ise Antalya Devlet Opera ve Balesi’nden soprano Nurdan Küçükekmekçi Aydın’a verildi.
Mustafa İktu Onur Ödülü, Avrupa’nın birçok Opera Evi’nde başarıyla kariyerini sürdüren Güneş Gürle’ye, Ferhan Onat Onur Ödülü ise İDOB solist sanatçılarından soprano Ayten Telek’e verildi.
Gecenin sonunda verilen son ödül ise Semiha Berksoy Özel Ödülü oldu. Semiha Berksoy Özel Ödülü Eskişehir’e bir Opera Evi kazandıran Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’e Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu tarafından verildi.

ARŞİV