Kadıköy'ün lezzetleri burada!

Yemek yemeyi seven ve fast food'un ötesinde gerçek bir yemek kültürünün değerini bilen bir grup Kadıköylü, internetteki bloglarında Kadıköy'deki lezzetli ve ucuz mekanları tanıtıyorlar...

25 Kasım 2010 - 14:11

Yemek yemeyi seven ve fast food'un ötesinde gerçek bir yemek kültürünün değerini bilen bir grup Kadıköylü, internetteki bloglarında Kadıköy'deki lezzetli ve ucuz mekanları tanıtıyorlar. Ancak ''iyi yemek'' onlar için tek kıstas değil; en güzel yemeği yapıp da çalışanlarına çok kötü davranan yeri “iyi mekan” diye tanımlamıyorlar.

Kadıköy’de oturan veya ikametgahı farklı olsa da iş veya benzeri sebeplerle gününü burada geçiren bir grup Kadıköylü... Onların ortak özelliği yemeyi, içmeyi ve yeme-içme üzerine sohbet etmeyi sevmeleri. İşte bu nedenle bir araya geldiler ve kadikoygurme.blogspot.com adında bir blog kurdular. Haziran 2009’dan beri faaliyette olan blogta, esnaf lokantalarını, büfeleri, seyyar yiyecek tezgahlarını yazıyor, ''hesaplı ve güzel mekanları anlatmaya ve bunları kötülerinden ayırmaya'' çalışıyorlar. Kadıköy Gurme ekibinden Osman Yücel Demirsoy, Gazete Kadıköy'e kendilerini ve Kadıköy'ün lezzet duraklarını anlattı. Demirsoy, öncelikle kendilerini ''gurme'' olarak tanımlamadıklarını vurguluyor; ''Eğer gurmeliği, profesyonel gurmelerinki gibi diplomalı bir uzmanlık alanı olarak tanımlıyorsanız, bu manada gurme değiliz. Bir profesyonel gurme değerlendirmesi şöyle olur örneğin: ‘İyi bir patates kızartması yapmak için aslında patatesleri bir gün önceden su içinde dolaba koyup bekletmek gerekir ki patates, nişastasını suya salsın.’ Bu doğru, ama tüm patates kızartmalarının dondurulmuş patatesle yapıldığı ve özellikle gençlerin hapır hupur patso tükettiği bir yerde ve dönemde yaşıyoruz, burada, ‘patatesler yeterince beklememiş’in çok daha ötesinde bir şeylerden bahsetmek gerekir. Biz onu yapmak için bu blogu yayımlıyoruz.”
Demirsoy'un ulusal basında yazan gurmelere özenen “internet gurmeleri”ne yönelik bir eleştirisi
de var; ''Basında yazanların zaten işi o, o gazeteleri çıkaranların işine gelecek bir hayat tarzını tanıtıyor, buna özendiriyor ve bundan para kazanıyorlar. Onlar onu yapsınlar, ama kendi çapında bir blogda ya da sitede yazıp da aynı üslubu tutturmanın anlamı ne? Bir mekanla ilgili “servisi kötü” derken, bunun toplumsal-ekonomik anlamda da niye böyle olduğuna dair bir şeyler karalamaya çabalamazsan, buna özenmek denir. Biz bir mekanı yazarken, sadece yemeğini veya “servis”ini değil, elimizden geldiğince orada karnını doyuranları, niye orada karınlarını doyurduklarını, o garsonun niye orada çalıştığını da aklımız erdiğince değerlendirmeye çalışıyoruz. Bu, “gurme”liğe girer mi bilemiyoruz, ama “Kadıköy Gurme”liğe girdiğine eminiz! Belki de gurmeliği (TDK’nın “gurme” yerine öz Türkçe önerisiyle) “tatbilir”likten “hayatbilir”liğe doğru genişletmek istiyoruz biraz.'' Osman Yücel Demirsoy, bir blog açma fikrinin nasıl ortaya çıktığını şöyle aktarıyor: ''Gün içerisinde Kadıköy’ün merkez bölgesinde ailelerden bekarlara, çalışanlara, esnafa, öğrencilere kadar pek çok insan yaşıyor. Buralarda yiyip içiyorlar. Dedik ki, yaşadığımız yerde yediğimiz mekanları değerlendirelim, kendi aramızda zaten yaptığımızı yazıya dökelim, Kadıköy’de bizim gibi olan insanlara bir katkısı olur belki.'' Blogda yazdıkları mekanları mutlaka tek tek gezdiklerini belirten Demirsoy, ''Gideceğiniz yerlere önceden haber veriyor musunuz?'' sorumuza şu yanıtı veriyor:''Hayır, o zaman ne keyfi kalır ki? Yazdığımız yerlerin bir kısmı zaten uzun zamandır gidip yediğimiz yerler. Yazdığımız mekana sürekli mi gidiyoruz, ilk ziyaretimiz mi, yazılarda belirtiyoruz zaten. Çok emin olamadığımız yerleri bir iki defa daha ziyaret ettiğimiz oluyor, değerlendirmemizin sağlamasını yapıyoruz yani!
İYİ MEKAN, MÜŞTERİLERİ DEĞİL MÜDAVİMLERİ OLANDIR
Demirsoy'dan bir de Kadıköy'deki en iyi 5 mekanı öğrenmek istiyoruz: ''Bu soruya cevap verebilmemiz için kriterin ne olduğu önemli. En güzel yemeği yapıp da çalışanlarına çok kötü davranan yeri “iyi mekan” diye yazamam örneğin. Bizim yazmaya çalıştığımız mekanlarda, müşterilerle o mekanda çalışanların hayat standardı çoğunlukla birbirine yakındır; müşteriler gün boyu çalışmaktan anası ağlamış ve suratı asık bir halde karınlarını doyururken, kendisi de aynı koşullarda çalışan “garson” güler yüzlü değil diye patronu tarafından azarlanıyorsa, orası kötü bir mekandır. Küresel fast food markaları ve ona özenen yerel fast food’çular bu açıdan da çok kötü mekanlardır mesela: Böyle yerlerde sadece yediğiniz şeyler kötü değil, mekanın fabrika gibi işlemesi, yemekten ziyade “tıkınıyor” olmanız, bir de üstüne, çalışanların katı bir hiyerarşiyle çok kötü koşullarda çalışıyor olmaları, kötü muamele görüyor olmaları söz konusu. En iyi mekanlarsa, “müşteri”leri değil müdavimleri olan ve o mekanlarda karnını doyuran müdavimlerle ilişkisinde insani seviyeyi yaşatan yerlerdir. Oralarda ustalar sahiden ustadır, “işletmeci” değil. Müdavimler de, garsonlara, komilere köle muamelesi yapmaz, cebinden çıkacak bir bahşişi lütuf olarak görmez. Dolayısıyla en iyi 5 mekan diye bir sıralama yapmayı doğru bulmuyoruz.'' Osman Yücel Demirsoy, bloglarının herkese açık olduğunu vurgulayarak, sözlerini şöyle noktalıyor: ''Kadıköy’de kendine güvenen yeme-içme mekanları bizi varlıklarından haberdar etmek için [email protected] adresine mail atabilirler. Ancak habersiz bir şekilde ve kafamıza göre bir zaman diliminde gideceğimizi belirtelim de bu çağrımız, 'reklamınızı yaparız' gibi algılanmasın. O gün cebimizdeki para durumu neyse ona göre parasıyla yiyeceğiz tabii. Ağız tadına, gözlem gücüne ve kalemine güvenen yeni Kadıköy Gurmelerin katkılarını da bekliyoruz.''
Gökçe UYGUN
 


ARŞİV