“İstanbul’un önceliği Kanal değil, depremdir”

TMMOB İKK, İstanbul ve çevresinde deprem riskinin giderek artığına dikkat çekerek, “Büyük can ve mal kayıplarına neden olacak deprem risklerinin azaltılması için bekleyen İstanbul’un önceliği Kanal değil, depremdir” uyarısını yaptı

17 Ağustos 2020 - 15:58

Bundan 21 yıl önce, 17 Ağustos 1999’da meydana gelen Kocaeli Depremi’nde resmi rakamlara göre 18 bin 373 kişi hayatını kaybetmiş, 48 bin 901 kişi de yaralanmıştı. 505 insan sakat kalırken, 96 bin 796 konut ve 15 bin 939 işyeri kullanılamaz hale gelmişti. İstanbul’a yaklaşık 120 kilometrelik uzaklıktaki bu depremde; Avcılar'da 1823 konut ve 326 işyeri kullanılamaz hale gelmiş, İstanbul genelinde yaklaşık 4000 bina ağır hasar görmüştü. Uzun yıllar deprem hazırlıklarının yeterli yapılmadığı İstanbul’da, 26 Eylül 2019 tarihinde gerçekleşen 5,8’lik deprem sonrası toplanma alanları, iletişim ve ulaşım gibi konularda yaşanan problemler tekrar konuşulmaya başlandı. Peki İstanbul Depremi ile ilgili can alıcı problemler neler? Depreme hazırlık yapılıyor mu? Olası bir depremde İstanbul’da hangi senaryolarla karşı karşıya kalacağız? TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu 17 Ağustos’un 21. yıldönümünde kapsamlı bir açıklama yayınladı.

DEPREM TOPLANMA ALANLARI

Açıklamada ilk olarak İstanbul’daki deprem toplanma alanları hakkında bilgi verildi. İstanbul’da deprem toplanma alanı olarak gösterilen okul bahçelerinin, parkların, boş arazilerin belirlendiği hatırlatılarak şöyle denildi: Depremde yaşanması muhtemel kaotik ortamda, alana ulaşma problemlerinin yanı sıra, deprem sonrası olası yıkımlar sonucu kullanılamaz duruma gelebileceği de öngörülürse, bu alanların çoğunun gerçekçiliği bulunmamaktadır. Ayrıca 1999 depreminden sonra belirlenen bazı deprem toplanma alanları üzerine bugün AVM, rezidans inşa edildiği de tüm kamuoyu tarafından bilinmektedir. Maltepe ve Yenikapı başta olmak üzere, kuvvetli yer hareketi ve tsunami etkisine karşı davranışının büyük belirsizlikler içerdiği dolgu alanlarının, bu toplanma alanlarına alternatif olarak sunulmuş olması ve daha da önemlisi afet sonrası acil durum eylem planlarında önemli rol oynadıklarının düşünülmesi felakete davetiye çıkarmaktır.”

ACİL DURUM YOLLARI

Depremleri afete dönüştüren en önemli etkenlerden biri de şehir içi ulaşımın yetersizliği. TMMOB’un açıklamasına göre, İstanbul’un deprem sonrası müdahale olanaklarının önündeki en ciddi engelin ulaşım olacağı öngörülüyor. Açıklamada, Marmara Depremi sonrası başlatılan ve üç yıl süren bir çalışmayla belirlenen “Acil Ulaşım Yolları”nın bazılarının kapatıldığı bazılarının ise otopark haline getirildiği ifade edilirken, “Acil ulaşım yol ağı, acil tıbbi hizmetlerin ulaşımına, kurtarma faaliyetlerine ve yardım malzemelerinin belirlenen alanlara ulaştırılmasına hizmet edeceğinden öncelikli bir yol ağıdır. Acil ulaşım yolları ve anayollarda tıkanmaların önlenmesi ve trafiğin sürekli akmasının sağlanması için, bu yollar üzerinde hiçbir surette parklanmaya izin verilmemesi gereklidir. Olası bir afet durumunda, çöken binalara bağlı olarak yol kapanmaları, binalara gelecek olası zarar hesaplarına dayandırılarak önlem alınmalı, toplanma alanları ile acil durum ulaşım ağı birbirine entegre edilerek bütünlüklü bir yaklaşımla planlama yapılmalıdır. Aynı şekilde, tüm alt ve üst geçitlerin, köprülerin ve köprülü kavşaklar gibi ulaşım yapılarının deprem tepkiselliği araştırılmalıdır.” denildi.

İMAR AFFI

Açıklamada, “İmar Affı” ile İstanbul’da depreme karşı dayanıksız, hiçbir mühendislik hizmeti almadan inşa edilen riskli yapıların devlet eliyle meşrulaştırıldığı ifade edildi ve şu önerilere yer verildi: “Deprem tehlikesi altında olan İstanbul’da, toplumun sağlığını ve can güvenliğini tehlikeye atan kentsel gelişmelere yol açacak, doğa olaylarının afete dönüşerek pek çok insanın hayatını kaybetmesine neden olacak popülist uygulamalar yeniden gözden geçirilmelidir. Binanın fen ve sanat kurallarına uygun yapılıp yapılmadığı, deprem güvenlikli olup olmadığı mal sahibinin beyanına değil mühendislik ve mimarlık süreçlerine bırakılmalıdır.”

HABERLEŞMENİN SAĞLANMASI

17 Ağustos 1999 depreminden sonra bölgedeki iletişim hatlarının büyük çoğunluğunu kapsayan telefon santralları ve binaları ağır hasar almış; sadece Kocaeli bölgesinde 12 binden fazla hat doğrudan devre dışı kalmıştı. 26 Eylül 2019’da İstanbul’da yıkım olmamasına rağmen cep telefon hatları ulaşılamaz hale gelmiş, kimi operatörler saatlerce hizmet verememişti. TMMOB’un açıklamasında şu görüşlere yer verildi: “Bu doğrultuda İstanbul’da afet anında iletişimde meydana gelen yoğunlukları önlemek için planlamalar yapılmalı ve elektromanyetik dalgaların frekans aralıkları genişletilmelidir. Afet durumunda yaşanan yoğunluklara karşı ek bant genişliği sağlayan çeşitli projeler geliştirilmelidir. Bu nedenle bütün operatörler acil durum planlarını yapmalı, nereye, kaç mobil baz istasyonu koyacağını belirlemelidir.”

İLK 72 SAAT

Açıklamada, afet sonrası kurtarma birimlerinin aynı anda herkese ulaşabilmesinin  mümkün olmadığı, bu nedenle afetlerde ilk 72 saatte herkesin kendi başınaymış gibi hazırlıklı olmasının gerektiği vurgulandı. Ayrıca şu önerilere dikkat çekildi: “İstanbul halkı afet anında ve sonrasında yapılacaklarla ilgili kamu spotları veya yerel yönetimler aracılığıyla bilgilendirilmeli. Sarsıntı sonucu düşme tehlikesi olan eşyalar sabitlenmeli, deprem çantası mutlaka hazır bulundurulmalı. Deprem sırasında paniğe kapılmadan, çök-kapan-tutun hareketi yaparak sarsıntının geçmesini beklemelidir. Ayrıca tüm İstanbullular mahallesini ve komşularını mutlaka tanımalı, özellikle ilk 72 saat birbiriyle dayanışma içerisinde olmalıdır. Muhtarlıklar aracılığıyla engelli bireylerin ve yaşlıların adresleri belirlenerek deprem sonrası hızla tahliye işlemlerine yardımcı olunmalıdır.”

KANAL İSTANBUL VE DEPREM

TMMOB, son 1 yıldır İstanbul’un gündemine oturan Kanal İstanbul’a dair de açıklamalarda bulundu. “Deprem alarmı verilmiş olan kentlerde deprem riskini artıracak eylemlerden kaçınmak gerekir” uyarısının yapıldığı açıklamada şu görüşlere yer verildi:  “Yapımı düşünülen Kanal İstanbul, yörede insan nüfusunu ve yapılaşmayı artıracak, dolayısıyla da olası bir depremde daha fazla can ve mal kaybının yaşanmasına neden olacak. Özellikle kanalın görece zayıf zeminler içerisine gömülmüş olan kısımları ile Marmara’ya açılan ucunun beklenen depremden etkileneceği ortada. Diğer bir husus da gerek normal gerekse afet zamanında Kanal İstanbul’un İstanbul ile Trakya arasında özellikle ulaşım, tedarik ve ikmal açısından ciddi bir bariyer oluşturacağıdır. Avrupa Yakasında karada gözlenen bazı jeolojik süreksizliklerin diri (aktif) olup olmadığı konusu literatürde tartışma konusu. Önceki yıllarda Avrupa Yakası kıyıları açıklarında yapılan deniz sismiği çalışmalarında Ana Marmara Fayı’na açılı konumlanan, Ana Marmara Fayı ile kinematik ilişkisi tartışılan ve diri oldukları savunulan diri faylarla ilgili yayınlar yapılmıştır. Bu çalışmalardan biri 2014 yılında İstanbul Üniversitesi Jeofizik, Jeoloji ve Deniz Bilimleri Bölümlerinden dört akademisyenin Marmara Denizi’nin kuzeyinde yaptıkları deniz sismiği araştırmalarıdır. Bu araştırmada, bir bölümü Küçükçekmece Gölü tabanında olmak üzere kuzey Marmara Denizi tabanında birçok diri fay bulunmuştur. Kanal İstanbul’un inşaatı için harcanacak meblağ İstanbul ve çevresinin deprem kayıp risklerini azaltmak için kullanılmalıdır. Büyük can ve mal kayıplarına neden olacak deprem risklerinin azaltılması için bekleyen İstanbul’un önceliği Kanal değil, depremdir! İstanbul ve çevresinin deprem riski giderek artmaktadır. Depreme ve sonuçlarına karşı tedbirlerle ilgili mevzuat tamamlanmalı, denetim, gözetim ve uygulama sisteminin taşıdığı sorumluluğu yerine getirmesi sağlanmalıdır.”


ARŞİV