Gramafondan yükselen Kadıköy Nağmeleri...

Müzik araştırmacıları Cemal Ünlü ve Gökhan Akçura, Kadıköy’e gelerek, bizi gramafon eşliğinde taş plaklarda bir Kadıköy musikisi yolculuğuna çıkardı…

31 Mart 2016 - 18:20
Gökçe UYGUN

“Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış’tan…”

Herhalde Kadıköy’ün güzide semti Kalamış’ın huzurunu anlatan bu şarkıyı bilmeyen yoktur… Peki ya diğer Kadıköy şarkıları neler? Kadıköy’ün geçmişine hangi bestekarlar, ses sanatçıları damga vurmuş? Kadıköy’ün Osmanlı dönemi ve Cunhuriyet’in ilk yıllarında musiki hayatı nasıldı?
Bu soruların yanıtları, 26 Mart Cumartesi günü Kadıköy Belediyesi Tarih, Edebiyat ve Sanat Kütüphanesi’nde (TESAK) yapılan müzikli bir söyleşi ile detaylıca verildi. Söyleşinin adı “Taş Plaklarla Bir Kadıköy Gezisi” idi. Soğuk ama güneşli bir öğleden sonrasında salonu dolduran Kadıköylüleri, ‘Kadıköy musikisi’ konusunda aydınlatan kişiler de Cemal Ünlü ve Gökhan Akçura oldu. Ünlü, taş plak koleksiyoncusu, yazar, araştırmacı ve bir müzik tutkunu. Akçura da yazar, araştırmacı, senarist, reklamcı, yayıncı, editör, radyo programcısı.
Konuşmacılar alanlarında bu kadar yetkin iki isim olunca haliyle söyleşi de müzik tadında geçti. Etkinlikte sadece Kadıköy hakkında yazılmış şarkılar, Kadıköylü müzisyenler konu edilmedi, Kadıköy’de çekilmiş filmlerden melodilerden, Suadiye Plajı hatırası için yazılmış tangolardan, Şark Musiki Cemiyeti konserlerinden Süreyya Opereti parçalarına kadar pek çok konudan bahsedildi.Söyleşinin en ilginç ve özel yanı ise Ünlü ve Akçura’nın bir define avcısı titizliğiyle yıllar boyunca araştırdıkları bu müzikli hikayeleri, yine müzik ile paylaşmalarıydı. Salona getirdikleri gramafona taktıkları birbirinden nadide taş plaklardan yükselen eski ama eskimeyen nağmeler eşliğinde Kadıköy müzisyenlerini anlattılar.
Biz de, bu söyleşiyi izleme/dinleme şansı bulamayan okuyucularımızı Cemal Ünlü ve Gökhan Akçura’nın verdiği bilgiler ışığında Kadıköy’ün müzik geçmişinde bir yolculuğa davet ediyoruz…

1- SANDAL SEFASINDA YAPILAN ŞARKI; KALAMIŞ…
Münir Nurettin Selçuk, Kadıköy Sultanisi’nde okumuştu. Selahattin Pınar’ın dediğine göre; “Münir Nurettin Kadıköy Sultanîsi’nde okurken etrafı mest ederdi… Papazın çayırında seher vakti şarkı söylerken omzuna bülbüller konardı”.  İlk kez Şark Musiki Cemiyeti’nin Hale Tiyatrosu’ndaki (bugünkü Reks sineması) konserlerinde solist olarak parlayan Münir Nurettin, yaz günleri Moda Deniz Klübü ve Kalamış Klübü bahçelerinde pek çok konser verdi. Kendisinden en çok istenen parça hep “Kalamış” oldu.
Türk Sanat Musikisinin usta isimlerinden Prof. Dr. Alaeddin Yavaşça’nın eşi Ayten Yavaşça’nın anlatımına göre bu şarkının hikayesi de şöyle; Bir gün Münir Nurettin Selçuk, dostu Behçet Kemal Çağlar’dan içinde Kalamış ismi geçen bir şiir yazmasını ister. Bir türlü şiire başlayamayan şairi heyecanlandırmak için “Bir akşam üstü gel de seni sandalla Kalamış’ta gezdireyim” der. Ilık bir yaz akşamı Kalamış’taki kulübe giden Behçet Kemal Çağlar, Münir Bey’in yanında bir ‘afet’ görür ki ‘kadın karada, denizi gözlerinde gezdiriyor’dur… Üçü sandalla denize açılırlar. Münir bey kürek çeker. Behçet Kemal şiir yazar. Kadın, şuh hareketleriyle şairi adeta ‘çıldırtmaktadır’. Kadın bir ara ‘Behçet bey, şiir ilerliyor mu?’ diye sorar. Şair Çağlar da hemen son yazdığı satırları okur; “Gündüz koya sen gel, gece gelsin aya nöbet, emret güzelim istediğin şarkıyı emret…”
İşte sandal sefası yapılan o gecenin anısını hatırlatan bu güfteyi Münir Nurettin Selçuk Nihavend makamında bestelemiş.
 
2- TÜRKÜ OKUYAN RUM ŞARKICI
Rum kantocu, oyuncu ve şarkıcı Madam Blanş (Blanche), oyunculuğundan çok güzelliği ile İstanbul halkını büyülemişti. 1920’ler Kadıköy’ünün en ünlü ve en büyük bahçe sinemalarından biri olan Mısırlıoğlu’nda sahne aldığı bir gece şöyle anlatılır; “Kurtuluş Savaşı yıllarında Mısırlıoğlu Bahçesi’nin ilgi çeken olayları, Hilâliahmer Cemiyeti (Kızılay) yararına düzenlenen eğlence ve sünnet düğünleri olurdu. Muvakkithane Caddesi’ne girerken sol köşedeki binada bulunan Hilâliahmer Kadıköy Şubesi’nin o tarihteki yöneticileri arasında Süreyya Paşa da vardı. Sakarya Savaşı’nın kazanıldığı yılın sonbaharında yine böyle bir gece düzenlemişti. Çeşitli oyun ve gösterilerden sonra o yıllarda tuluât sahnesinin en güzel kadını sayılan Blanş Hanım, elinde Türk bayrağı ile sahneye çıktı, ‘Sakarya’nın Şanlı Gülleri’ türküsünü okudu. Türkünün sonuna doğru sahne gerisinde, o zaman için başarılı sayılabilecek bir teknikle kırmızı bir hilâl yükselmeye başlamıştı. Mısırlıoğlu Bahçesi’ni dolduran halk, birden coştu...”

 
3- NEVESER MUSİKİSİ (!)
Bir Kadıköy sakini olan ses sanatçısı Neveser Kökdeş, İlk Çerkes kadın besteci.
1930’lu yılların başında abisi Muhlis Sabahattin’in bazı operet şarkılarını seslendirir. Sabahattin’in artık iyice hasta olup unutulmaya başladığı 40’lı yıllarda bazı şarkılarını İstanbul Radyosu’na gönderir. Ama aradan aylar geçmesine karşın radyodan bir ses çıkmaz. Çünkü İstanbul Radyosu müdürü Mesut Cemil Tel, Kökdeş’in şarkılarının Türk Müziğine uygun olmadığını düşünmektedir. Hatta  alay etmek için “Onun müziğine dense dense ‘Neveser musikisi’ denebilir” dediği  rivayet edilir. Neveser hanımın radyoda çalınan ilk eseri hazin bir rastlantıdır ki, 13 Şubat 1947’de ağabeyi Sabahattin’in cenazesinin kaldırıldığı gün yayınlanır… Neveser hanımın yaşamı Kızıltoprak’taki evinde geçer ve noktalanır.

4- SENİ GÖREN BİR MELEK SANIYOR AH KADIKÖYLÜ
Deniz Kızı Eftalya (Atanasia Yeorgiadu), ilk kez Abdülhamit döneminde sahneye çıktı. Düzgün sesi ve güzelliğiyle dikkatleri çeken Eftelya, gazino sahnelerinde, özel musiki meclislerinde söyleyerek tanınan bir sanatçı olur. Seslendirdiği en meşhur şarkılardan biri de nihavent makamında kanto olan “Kadıköylü” şarkısıdır. O dönemde, İstanbul’un gözde semtleri ve bu semtlerin güzel kadınları için şarkı yapma modası Refik Fersan’a esin kaynağı olmuş. Fersan’ın bu şarkısı, Eftalya’yla özdeşleşmiş, onun okuyuşu ile sevilmiştir.

5- SÜREYYA’NIN PRİMADONNA’SI
Henüz 17 yaşındayken sahneye adımını atan Suzan Lütfullah, ünlü oyuncu Gülriz Sururi’nin annesidir. Sanatçı, asıl büyük ününe Süreyya Opereti’nde kavuşur. Bu topluluğun 15 Haziran 1928 tarihinde oynadığı ilk operet olan “Asaletmeab”dan başlayarak, 1932’deki ölümüne kadar topluluğun vazgeçilmez primadonnası olur. Ölümünden bir yıl sonra Süreyya’da  anısına bir gece tertip edilir, onun sesinden plaktan şarkılar çalınır. Suzan hanımın günümüzde Süreyya Operası’nda bir büstü bulunuyor.

ARŞİV