“Acım kadar öfkem de büyüdü”

Üç yıl önce hayatını kaybeden Şule İdil Dere’nin duruşması 9.defa görülecek. Anne Nesrin Aslan, “Ne yapsam kızım geri gelemez ama bu bir kaza değil ve sorumlular yargılanmadan konuyu kapatamam” diyor

24 Nisan 2019 - 08:27

Üç yıl önce, İBB’nin yürüttüğü Kurbağalıdere ıslah projesine ait bir hafriyat kamyonun çarpması sonucu hayatını kaybeden Şule İdil Dere’nin davası bir kez daha ertelendi. 3 Temmuz 2019 tarihinde görülecek duruşmanın ertelenme sebebi ise beşinci defa istenen bilirkişi heyet raporunun 4 aydır mahkeme heyetine ulaşmaması. Adalet mücadelesini sürdüren Nesrin Aslan ile 3 yıllık süreci konuştuk. Aslan, adil yargılamanın engellenmesi ve yaşam hakkı kaybı nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ne de başvurduklarını ancak henüz cevap alamadıklarını söyledi.

“ÜST DÜZEY YETKİLİLER YARGILANMADI”

- Kızınızın ölümünün üzerinden 3 yıl geçti. Yaklaşık 1,5 yıldır da yargılama süreci devam ediyor. Neden bu kadar uzun sürdü?

 Neden bu kadar uzun sürdüğünü anlatmak için bir mücadeleye dönen bu hukuk sürecini kısaca hatırlatmak isterim. İBB kendi hafriyat kamyonuyla açıkça 23 yasındaki, bana göre henüz çocuk olan kızımın, İdil’imin canını aldı, hayatını çaldı, benim de kıyametimi kopardı. Üç yıldır süren adalet arayışımızın her aşaması, devletin valisinden ilgili bütün kurumlarına kadar destek sağladığı bir katili kurtarma operasyonu gibiydi benim için.

Öyle ki; İdil’i kaybettikten sadece 11 gün sonra İBB, bilirkişi raporuyla, can alan çalışmayı yönettikleri anlaşılan üç müdürü aynı gün birbirinin yerine terfi ettirdi. Çalışma planını imzalayan ve çalışmayı yöneten İBB Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanı’nı İBB Teftiş Kurulu Başkanlığı’na atadı. İBB üst düzey yöneticilerinin sorumlu ve asli kusurlu olduğunu dört ayrı bilirkişi raporu ortaya çıkarınca kural gereği savcılık, valilikten soruşturma izni istedi. Valilik, Teftiş Kurulu Başkanlığı’na terfi ettirilen asli kusurlu şüpheliye kendisi hakkındaki raporu hazırlattı ve o raporu gerekçe göstererek, üstelik yetkisini de aşarak kendini mahkeme yerine koydu ve “İBB’nin sorumluluğu yoktur” gibi bir gerekçeyle soruşturma iznini sekiz üst düzey yetkili için değil, sadece üç İBB alt düzey yetkilisi için verdi.

- Siz başından beri sorumluların üst düzey yetkililer olduğunu, kamyon şoförünün ceza almasının tek başına yeterli olmayacağını söylediniz.

Sorumluluk kim bilir hangi nedenle harcamaya karar verdikleri daha alt kademe memurlar ve kamyon şoförüne yüklendi. Duruşmalarda gördüğüm bu manzara karşısında hâkim “sözün var mı?” dediğinde, sanıklara İBB’ ye dava açarlarsa destekleyeceğimi söyledim ve vicdan çağrısı yaptım. Sözde sanıklarla mahkemenin oyalanması da suç ve ikrardır. Zaten orada da kalmadı ve 4 Ocak 2019’daki 7. duruşmada, bir sanık ifadesi kimin yargılanacağına “yukarıdan gelen talimatla” karar verildiğini ortaya çıkardı.

Cumhuriyet Başsavcılığı’nın asli kusurlu üst düzey İBB çalışanlarının yargılanması için Valilikten izin talebi kabul edilmeyince biz de Bölge İdare Mahkemesi’ne itiraz başvurusu yaptık. İstanbul Büyükşehir Belediyesi çalışanı olan bir müfettişin amirleriyle ilgili objektif bir inceleme yapamayacağını ve soruşturma izni verilmesine dair rapor tanzim edemeyeceğini, ön inceleme raporunda üst düzey İBB yetkililerinin özellikle korunduğunu belirterek, Valilik kararının iptalini istedik ama İstanbul Bölge İdare Mahkemesi de itirazlarımızı reddetti.

ANAYASA MAHKEMESİ’NE BAŞVURDULAR

- Şu an dava ne aşamada?

Göz göre göre işlenen suçun şoför açısından “olası kasıtla öldürme”, diğer sanıklar için “kasten öldürme ihmali davranışla işlenmesi” suçu oluşturduğu için dosyanın yetkili Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesi talebimiz devam ediyor. Adil yargılanmanın engellenmesi ve yaşam hakkı kaybı nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ne de başvurduk ama henüz cevap almış değiliz.Cinayete yol açan çalışmayı beraber yürüten İBB ve İSTAÇ A.Ş. 20 ay sonra başlayan ilk duruşmadan itibaren “önlem almak bizim işimiz değil” diyerek birbirlerini suçladı. Karşılıklı iddialardan her iki tarafın da can güvenliği tedbiri almadığı bir kez daha ortaya çıkınca ikinci duruşmadan itibaren İdil’i suçladılar. Bizi de olayı kan davasına dönüştürmek, başarılı bir belediyeye karşı çaba göstermekle suçladılar ki “akıl, vicdan, şeref, hukuk… iyi olan ne varsa resmi tatile çıkarılmış galiba” dedim.

- Yeniden bilirkişi raporu istenmesi ne anlama geliyor?

Bugüne kadar adaletin engellenmesi, geciktirilmesi ve sorumluların yargılanması üzerine itirazlarımızda haklı olduğumuz anlamına geliyor. 7. duruşmada İBB çalışanı bir sanık, İBB üst yönetiminden gelen talimatlar doğrultusunda ön inceleme raporu düzenlendiğini ve asli kusurlu İBB üst düzey yöneticilerinin yargıdan kaçırıldığını açıkladı. “Ben burada yargılanıyorsam amirlerim nerede?” diyen bir başka sanık da, belediye yetkilileri hakkında CİMER’e başvurduğunu açıkladı.

Önlem almadıkları için can aldıkları dört bilirkişi raporuyla doğrulandığı halde istekleri üzerine, dosyanın yeniden bilirkişi heyetine gönderilmesine karar verilmişti. Çünkü İBB avukatları, İdil’i suçlu bulmayan bilirkişileri de suçladı ve kendilerine göre daha iyisi olmalıydı. İşte dört aydır beklenen o rapor gelmediği için 9. duruşma, 3 Temmuz 2019’a kaldı.

- Temmuz ayındaki duruşmadan nasıl bir sonuç bekliyorsunuz?

Uzun sürmesi suçu gizleyemedikleri içinse ve eğer seçimlerle ilgiliyse artık uzamayacağını ummak istiyorum. Geçen üç yıl boyunca acım kadar öfkem de büyüdü ve denk gelen her toplu taşıma aracında, her kalabalıkta İBB’nin belediyecilik tarihine katil olarak girdiğini, övünüp durduğu başarı öyküleri listesine saymakta zorlandığım hafriyat kamyonu cinayetlerini eklemezse çok eksik olacağını anlatarak sürdürdüm.  Her gün kıyametimin koptuğu o günü bir kez daha yaşatan zihniyet vicdanen zaten mahkum oldu.

Çok iyi biliyorum ki ne yapsam, ne yapsalar kızım geri gelemez ama bu bir kaza değil ve sorumlular yargılanmadan konuyu kapatamam.  Çünkü öngörülebilir ve önlenebilir olan kaza değil cinayettir ve ağır suçtur.


ARŞİV