Tarih Yazan Kadınlar (30)

"Bu hayatı kendim istedim, kendim seçtim. Eğer bir suçlu aranıyorsa, o benim. Vah vah diye kimse ağıt yakmasın. Kimse alınmasın. Kimse Cahide’yi kendine dert etmesin. Beni öldükten sonra da alkışlasınlar"

02 Ekim 2021 - 19:03

Basında eskiden çokça rastladığımız ‘arka sayfa güzeli’ geleneğini geri getiriyoruz ancak büyük bir farkla! Alanında ilk’lere imza atmış, ‘kadınlar yapamaz’ denilen mesleklerdeki cinsiyetçi kalıpları kırmış, cesur ve azimli kadın kahramanları tanıtacağız size. Onlar, bizlerle bu topraklarda yaşadı, mücadele etti ve başarılar kazandı. Lakin erkek egemen tarih anlayışı çoğunlukla onları yoksaydı. Bu kadınları tarihin tozlu sayfalarından çıkarıp, kamuoyunun yeniden dikkatine sunmayı hedefliyoruz. Buyurun tarih yazan kadınların öykülerine…

İlk kadın yönetmen/sinema yıldızı: Cahide Sonku

 Asıl adı Cahide Serap olan Cahide Sonku, Bab-ı Sabah (Sabah Kapısı) denilen yerde (Yemen), bir asker ailesinin kızı olarak 1916’da dünyaya geldi. Dedesi 7. Ordu Komutanı Çorapsız İbrahim Paşa, babası ise dedesinin emrinde görev yapan bir subaydı. Ailesi, erkek çocuğunu çok sevdiği için, daha doğmadan Cahide’nin ablasına Necdet adını koymuştu. Cahide doğunca da bu geleneği bozmadılar, ona, “savaşan” anlamına gelen Mücahit adını verdiler. Gerçekten de Cahide’nin bütün yaşamı savaşmakla geçti.  Yemen’den İstanbul’a gelip babası evlerini terk edince Cahide ve annesi, kendilerini bir anda yoksulluğun içinde buldular. Ortaokul sıralarındayken annesinin hastalanması üzerine Cahide, Sirkeci’deki Basiret Han’da haftada dört lirayla işe başladı. Tiyatroya ise Halkevleri’nin temsil kollarında başladı.

İLANLA DEĞİŞEN HAYAT

Eylül 1932 ayının son haftasında gazetede çıkan bir ilân Cahide’nin yaşamının değişmesini sağladı.  Şehir Tiyatroları, konservatuar için öğrenci aramaktaydı. Seçilecek olanlar hem okuyacak hem de çalışacaktı. Seçmelerde başarı göstermesi ve yönetmen Muhsin Ertuğrul’un kendisini beğenmesi üzerine 1932’de figüran-stajyer olarak çalışmaya başladı. 1933’te “Yedi Köyün Zeynebi” oyununda figüran olarak sahneye çıkarak, omzunda testi taşıyan ve oyunda hiç repliği (konuşması) olmayan bir köy kızını canlandırdı. Ama o, oyunda hiç konuşması olmamasına karşın, bütün oyuncuların söyleyeceği sözleri ezberledi. Aynı yıl yine Ertuğrul’un yönettiği “Söz Bir Allah Bir” filmle beyazperdeye geçti.

YERLİ MARLENE DİETRİCH

Henüz 16 yaşındaydı, batılı bir anlayışla sinema yapmaya çalışan Muhsin Ertuğrul’un elinde yoğrulacak bir hamurdur. Yerli Marlene Dietrich sıfatıyla anılan gizemli, soğuk, güzel sarışın Cahide Sonku ismiyle zirveye yükseldi. 1934’teki “Bataklı Damın Kızı Aysel” filmiyle ün kazanarak bir yıldız oldu. Öyle ki Sonku’nun filmde başına bağladığı eşarp “Aysel” adıyla folklorik bir modanın öncülüğünü yaptı. 1937’de oyuncu Talat Artemel ile evlendi. Arka arkaya Shaw, Tolstoy, Shakespeare, Çehov gibi yazarların oyunlarında rol alarak Şehir Tiyatrosu’nun önde gelen kadın oyuncularından biri oldu. Kısa zamanda düzgün Türkçesi ve fiziksel özellikleriyle halk tarafından tutulan bir oyuncu oldu.

ANNESİ ÖLDÜĞÜNDE BİLE SAHNEDEYDİ…

1936’da Talat Artemel’in başrolünü oynadığı “Peer Gynt” oyununda Semiha Berksoy hastalanınca, onun oynayacağı “Solveig” rolü Muhsin Ertuğrul tarafından Cahide’ye verildi. 1937’de müziklerini Cemal Reşit Rey’in yaptığı “Adalar” adlı revüyü oynamak üzere evden çıkacağı sırada hasta olan annesi son nefesini verdi. Perdenin açılmasına yarım saat kala Cahide annesinin ölüsüyle, tiyatro arasında ne yapacağını şaşırdı. Ancak bir tiyatro perdesi asla kapanmamalıydı. Cahide de tiyatroya gitti ve o gece içi kan ağlarken dans edip şarkı söyleyerek yine de rolünü oynadı.

“BENİ KOCAM YIKTI”

1940 Yılında yine Muhsin Ertuğrul’un yönettiği “Şehvet Kurbanı” adlı sinema filminde canlandırdığı bar kadını rolüyle sinema kariyerini iyice sağlamlaştırdı. Ancak öncelikle Şehir Tiyatrosu’nun bir oyuncusuydu, sinemaya Muhsin Ertuğrul’la devam etti.  1943’te ikinci kez, dönemin tütün kralı olan milyoner İhsan Doruk’la evlendi. Sonku, Doruk’a ilişkin şöyle demişti: “Ondan gücü ve sadakatsizliği öğrendim. Beni kocam İhsan Doruk yıktı… Adnan Menderes’le aynı günde tevkif edilmişti. Onu ben tevkif ettirdim, biliyor musunuz? Bana neler yapmadı ki? Kış kıyamet günü oturduğum evin kaloriferlerini mahsus yaktırmıyordu. Nasıl unuturum bunları?” Doruk’la temel sorunu,  evlilikleri sürerken İhsan Doruk’un daha sonra evleneceği ses sanatçısı Şükran Özer’le ilişkiye girmesinden kaynaklandı. 1953’te kızı Ender Doruk doğdu ama boşandılar. Sonra da kızını pek göremedi.

HEM OYUNCU HEM YÖNETMEN

1948’te Şehir Tiyatrosu’ndan da ayrılarak, ciddi biçimde sinemayla ilgilenmeye başladı. 1949’da oynadığı  “Fedakâr Ana” filmi çekilirken yönetmen Seyfi Havaeri rahatsızlanınca, filmi yönetmen olarak Cahide Sonku tamamladı. Ondan sonra da hem oyuncu hem yönetmen olarak filmlere imzasını atmaya başladı. 1950 yılında ününün doruğundayken Sonku Film Şirketi’ni kurdu. Bu şirket adına 1951’de Talat Artemel ve Sami Ayanoğlu ile birlikte “Vatan ve Namık Kemal” filmini yönetti. “Film Yıldızı” dergisinin aynı yıl açtığı soruşturmada, “Vatan ve Namık Kemal” en iyi film, Cahide Sonku da bu filmdeki rolüyle en iyi kadın oyuncu seçildi.

SERVETİNİ YANGINDA KAYBETTİ

Cahide Sonku benzer bir formülü 1954’te “Beklenen Şarkı” adlı  filmde de denedi. Yine üç yönetmenli (Orhon M. Arıburnu, Sami Ayanoğlu, Cahide Sonku) Zeki Müren’in ilk kez kamera karşısına çıktığı bu filmle gişe rekorları kırdı. Ne var ki kısa bir süre sonra çıkan bir yangında şirketin filmlerinin çoğu yanınca Cahide Sonku birkaç saat içinde bütün servetini yitirmiş oldu, milyonerken borçlu duruma düştü. Talat Artemel’in ölümünden sonra da düzensiz bir yaşam sürmeye başladı. 1962-63 dönemi başlarında şair ve oyuncu Cahit Irgat’la birlikte kurduğu “Cahitler” tiyatrosu da kısa ömürlü oldu. 1964’te yeniden İstanbul Şehir Tiyatrosu’na ve Dormen Tiyatrosu’na döndüyse de herhangi bir varlık gösteremeyerek sahneden ve perdeden uzaklaşmak zorunda kaldı.  1979’da Sinema Yazarları Derneği, Cahide Sonku’ya özel bir ödül verdi. Ama ödülünü almak için düzenlenen geceye gidemedi. Başkan Attila Dorsay, ödülünü Körfez Meyhanesi’nde verdi.

TAHTA BİR KEREVETİN ÜZERİNDE…

Cahide Sonku, İhsan Doruk’tan boşandıktan sonra, çılgınca, fırtınalı bir aşk yaşayacağı şair, aktör, yönetmen Cahit Irgat ile yolları kesişir. Irgat, Mina Urgan’ın eski eşidir. Sonku,  Irgat’tan da aşkı ve starlığı öğrendiğini söyleyecektir. Hayatı hakkındaki en önemli eleştiriler de bu dönemiyle ilgilidir, alkolik olarak anılmaktadır. Yoksul ve perişan bir haldedir. Örneğin, Atıf Yılmaz anılarında, bir barda, Cahide Sonku’yu ve Cahit Irgat’ı gördüğünü yazar, ikisinin de sarhoş ve parasız olduğunu, gidecek yerleri olmadığını fark etmişti.

Yaşamının bundan sonrasını yoksulluk, maddi manevi acılar, alkol bağımlılığı içinde ve unutulmuş bir insan olarak geçirdi. Bir zamanlar yüksek ökçeli pabucundan şampanyalar içilen, Türk sinema tarihine ilk star, ilk kadın yapımcısı ve yönetmeni olarak damgasını vuran Cahide Sonku, son günlerini ispirto içerek, tahta bir kerevetin üzerinde ölmeyi dileyerek geçirdi. Cahide Sonku, 18 Mart 1981'de Alkazar Sineması’nda fenalaşarak 64’ünde yaşama veda etti. Zincirlikuyu mezarlığında toprağa verildi. 

 “Kraliçe hayatıdır yaşadığı…”

  • Sinema tarihçisi Nijat Özön: “Cahide Sonku, Ertuğrul okulundan yetişmişti, oyununun ana çizgileri de bu okulun ana çizgilerini taşıyordu. Perdedeki oyununun tiyatro kokması da bundan dolayı kaçınılmaz bir sonuçtu. Muhsin Ertuğrul’un en ağdalı melodramlarından biri olan ‘Şehvet Kurbanı’nda öbür tiyatro oyuncuları  arasında, perdeye en yatkın olanı odur. Daha önce ‘Bataklı  Damın Kızı Aysel’ filmindeki köylü kızı  tiplemesiyse son derece doğaldır.”
  • Sinema tarihçisi Giovanni Scognamillo: “Sonku’nun bırakın Türk Tiyatrosu’ndaki yerini, sinemadaki yeri de tartışılmaz. Bu dönemin, bir tarihin, bir sinema anlayışının temsilcisidir Cahide Sonku. Ama ‘tartışılmazlığı’ ondan değil, bu döneme kendi sınırları içinde kişiliğini de kattığı içindir.”
  • Öykü/tiyatro yazarı Haldun Taner: “Bir kraliçe hayatıdır yaşadığı. Sigaralarını altın bir tabakayla taşır. Onları  zümrütlerle süslenmiş çakmaklarla yakar. Cleopatra gibi süt banyosu yapar”
  • Yazar Selim İleri:  “Beyoğlu’nun arka sokaklarında gördüm Cahide’yi. Yüzünün  çizgileri hâlâ  incecik ama teni paralanmışcasına… Sağ elinde mavi bir ispirto şişesi vardı. Sol eliyle de dudakları  arasında bir bekçi düdüğünü  tutuyordu. Uzun uzadıya çaldı o düdüğü…”

KAYNAKÇA: https://biyografya.com/biyografi/683

https://sonhaber.com.tr/makale/sohretten-sefalete-cahide-sonkuparlak-yillar-2607-html

https://intersinema.com/sinema-haberleri/cahide-sonku-nereden-nereye/

https://sosyorol.com/ulkemizin-ilk-kadin-film-yonetmeni-cahide-sonku-kimdir/

https://busanat.com/2020/08/29/turk-sinemasinin-efsane-ismi-cahide-sonku/

 https://twitter.com/sigaramcamel/status/1400173335368118274


ARŞİV