Piyanist, hayvansever, Kadıköylü, 'Nini'; Ayşegül Sarıca

Yakın zamanda yitirdiğimiz piyanist Ayşegül Sarıca’yı, çocukları Osman ve Zeynep’in ağzından dinledik

27 Nisan 2023 - 12:36

Geçtiğimiz günlerde, 88 yaşında iken yaşama veda eden usta piyanist Ayşegül Sarıca’nın oğlu  Osman Diyarbekirli ve kızı  Zeynep Diyarbekirli Başaral ile annelerini konuştuk. Ailenin uzun yıllardır yaşadıkları Moda’daki meşhur Sarıca konağında buluştuğumuz Osman bey ve Zeynep hanım, annelerinin piyano odasını işaret ederek, “Neredeyse tüm hayatı bu odada ve konser salonlarında geçti” diye söze girdiler. 

Ailenin adeta kalesi olan bu köklü konağın, tarih kokan salonunda, her bir köşeye sinen hatıraların görünmez izleri eşliğinde başlıyoruz sohbete. Her ikisi de annelerinin her zaman ama her zaman çok meşgul biri olduğunda hemfikir; “Annemizi zor görürdük. Hep bir telaşı vardı. Ya konsere hazırlanırdı ya da yurtiçi ve dışında turneye gitmiş olurdu. Bazı uzak ülkelerdeki turnelerinden uzun süre dönmediği olurdu. Bu elbette sanatçı olmanın vermiş olduğu bir mecburiyet. İnsanın hem kendisine hem de yakınlarına böyle bedeller yüklüyor. Büyük özverilere katlanmak gerekiyor.” 

Hatta Osman beyi, annesi Ayşegül hanımdan ziyade, “nene” diye seslendiği anneannesi Bedriye hanım büyütmüş. Ayşegül hanım kimi zaman konsere hazırlanırmış odasındaki piyanonun başında, kimi zaman da yurtiçinde ve dışında turnede olurmuş. Osman bey, “Bizim için de zordu, onun için de zordu ama tercihi bu yöndeydi. Hem aile yaşamı, hem meslek hayatını yürütmek kolay değildi annem için de.  Mesela biz sabah okula giderdik, akşam üstü dönerdik annem hala piyano başında. Bu böyle günlerce sürerdi. Konser günü yaklaştıkça annemizin piyano odasında geçirdiği saatler de uzardı.” diyor.

FRANSA’DA 15 SENE

Dadısının verdiği takma isimle Nini’yi yani küçük Ayşegül’ü müziğe ailesi yönlendirmiş. Önce Moda’da, Nazi Almanyası’ndan Türkiye’ye kaçan piyanist Gertrud Isaac’tan piyano dersi almış, henüz 5 yaşında iken. 10 yaşına vardığında İstanbul Belediye Konservatuvarı’ndan Avusturya asıllı Türk piyanist Prof. Ferdi Ştatzer hocası olmuş. Yıl 1951 olduğunda ise eğitimin devamı için Paris’e gönderilmiş. Orada annesiyle birlikte 15 yıl yaşamışlar.  Türkiye’ye geldikleri bir yaz tatilinde sanat tarihçisi- akademisyen- eski milli basketbolcu Nejat Diyarbekirli  ile tanışarak evlenmiş. 

Osman bey şöyle anlatıyor o günleri; “Babam, ilk maaşı ile Moda Deniz Kulübü’ne üye olmuş. Bir gün raftta (sabit yüzer-deniz hamamı) annemle tanışmışlar. Tesadüf o ki babama da annesi küçükken Adapazarı’nda piyano dersi aldırırmış. Babam ise, daha ziyade caz çalardı. Sonra annem ve babam Paris'te evlenmişler. Babam o dönem çeşitli araştırmalar yapmak için İngiltere'deymiş, hep Paris'e kaçarmış annemle görüşebilmek için. Sonra da Türkiye’ye, Moda’ya dönmüşler temelli.”

“Ayşegül Sarıca nasıl piyanistti?” diye soruyorum. Osman bey ve Zeynep hanım aynı anda, ağızbirliği etmişcesine ‘Çok titizdi” diyorlar ve şunları aktarıyorlar; “Aşırı detaylı bir şekilde çalışırdı. Saatlerce aynı şey üzerine çalıştığını duyardık. Bir eseri, bestecisinin istediği çalma şekline uygun icra ederdi. O nedenle besteciye sadık kalarak çalardı.” 

KARANLIKTAKİ KONSER!

Osman bey de Zeynep hanım da annelerinin hemen hiçbir konserini kaçırmazlarmış; “Annemi evde de dinlerdik, konserlerinde de. Onun yaşadığı o heyecana ortak olurduk. Ama annemiz heyecanını pek belli etmezdi, çok sakin dururdu. Konser salonlarının kulesi stresli olur ya, annemizinki hiç öyle değildi. O zamanlarda konsere çıkmak da zor. Eski dönemleri düşünün, karşıya geçmek için köprü yok, arabalı vapur kullanılıyor. O vakitler Atatürk Kültür Merkezi’nde konserler cuma akşamları olurdu. Cumartesi sabahları da aynı konser tekrarlanırdı. Hava şartları kötü olduğunda Cuma akşamı konserden sonra karşı yakada kalırdı, cumartesi sabah konserine yetişebilmek için. 

Bir anısı da var hatta. Şan Sineması’ndaki bir konseri esnasında elektrikler kesiliyor. Zifiri karanlık, piyano tuşlarını görmek imkansız. Ama annem hiç ara vermeden çalmaya devam ediyor. Eser bitiyor ve elektrikler geliyor…”

 İLK KONSER KADIKÖY’DE

Adı, Moda’da yaşadığı Sarıca köşküyle özdeşleşmiş olan Ayşegül Sarıca, ilk solo konserini henüz 9 yaşındayken Kadıköy Halkevi’nde vermiş. Doğup büyüdüğü, yıllarını geçirdiği Moda semtini çok severmiş; “annemiz erkek çocuğu gibiymiş. Yaramazmış biraz. Ağaçlara falan tırmanırmış, futbol oynarmış. Odasında piyano çalışırken, Moda İskelesi’ne vapurun yanaştığını görünce, koşa koşa gidip iskeleden vapurun köpüklerine atlarlarmış arkadaşlarıyla. Bu konak onun için çok değerli. Yaz kış burada yaşamışlar, hep bahçede oynarmış.”

“HAYVANLARI ÇOK SEVERDİ”

Osman bey ve Zeynep hanımın, annelerinden dinlemeyi sevdikleri eserleri merak ediyorum. Brahms Opus 118 tınıları, Schubert Op.90 Impromptu, Gabriel Faure, Beethoven, Mozart diye sıralayıp, Sarıca’nın Fransa ve Almanya'dan ödüller aldığını da ekliyorlar. 

Sohbetimiz, müzik yazarı Serhan Yedig’in “Ayşegül Sarıca - Piyano Çalmak Güzelliklerde Yaşamaktır” kitabına geliyor. Yedig’in kitabına isim olarak ilkin “Tevazunun Dört Mevsimi: Ayşegül Sarıca” adını vermeyi düşündüğünü anımsatıyor ve “Anneniz tevazusuyla bilinen biri miydi?” sorusunu yöneltiyorum. Oğlu ve kızı bu konuda hemfikir; “Zaten piyanoyu çalışı da sade ve yumuşaktı. Doğal ve olduğu gibiydi, süslemeye kaçmadan çalardı. Çok alçak gönüllü idi. Bu aileden gelen bir görgü olmalı. Herkesle iletişim kurmayı, esnafa hal hatır sormayı severdi. Gösterişi sevmezdi, hep sadeydi. Bu devrin insanı değildi hiç…”   

Zeynep hanım ve Osman beye annelerinin bilinmeyen bir özelliğini, onları etkileyen bir huyunu soruyorum, ikisi de hayvanseverliğine vurgu yapıyorlar; “Çocukluğumuz, annemiz sayesinde hayvanlarla iç içe geçti. Kedi, köpek, kuş, balık… Pek çok sokak hayvanı sahiplenmişti. Sokakta hasta ve yaralı gördüğü her hayvana mutlaka yardım ederdi. Hatta bu yüzden kaç kere ısırıldı, kaç kere aşı olmak zorunda kaldı belli değil.”

ANNEANNEDEN TORUNA PİYANO DERSİ

Peki çocuklarını piyano çalmaya teşvik etmiş miydi? Osman bey, annesinin sanat yönünden ziyade babasının sporcu yönüne meyletmiş. Çeşitli takımlarda voleybol oynamış, okulu St. Joseph ile voleybolda dünya ikincisi olmuş. Zeynep hanım ise annesinden bir süre piyano dersi almış; “Ama çok kısa bir süre devam edebildim, çünkü daha sonra okuluma ağırlık vermem gerekti. Annem de çok çalıştığı için bize vakit ayırması zor oluyordu. Tabii bu derslerimiz esnasında klasik anne kız çatışması da belki biraz devreye girdi. Olmadı, sürdüremedik yani… Annemin anneannesi Nesime hanım da piyano çalarmış evde, annem onu dinleyerek büyümüş. Ailede yeni kuşaktan kimse yok müzikle ilgilenen. Benim oğlum da başlayıp devam etmeyenlerden. Oğlum bir müzik okuluna gidiyordu, küçük konserleri oluyordu. Annem çalıştırırdı. Sürekli tekrar ettirtirdi aynı parçayı. Annemin piyano konusunda ne kadar titiz olduğunu bir kez daha görmüştük. Hatta pandemi döneminde online ders veriyordu. Derslerine kulak misafiri olurduk. Annem öğrenciye sürekli çaldırıyor, çaldırıyor, çaldırıyor… ‘Çok güzel, ama şurayı değiştir, tekrar çal’ diye en baştan çaldırıyor.  Ama bunu yaparken hiç sıkılmazdı, hep güler yüzlüydü.”

85’İNDE SON KAYITLAR

Ayşegül Sarıca’nın oğlu Osman Diyarbekirli ve kızı Zeynep Diyarbekirli Başaral, sohbetimizi sanatseverlere şu çağrıyı yaparak sonlandırıyorlar; “Annemiz 2020 ve 21’de, yani 85 yaşındayken üç kayıt yapmıştı. Onlar o zaman yayınlanmadı, yenilerini ekler diye ama kısmet olmadı. Şimdi o kayıtları vefatından sonra dijital müzik platformlarına koyduk. Son kayıtları olduğu için çok değerli. İsteyenler dinleyebilir…”

(Arşiv fotoğrafları  “Ayşegül Sarıca - Piyano Çalmak Güzelliklerde Yaşamaktır” kitabından alınmıştır)

 


ARŞİV