Minibüsten sonrası: ASLA GELDİM DEMEYECEKSİN!

Sizler için Kadıköy’ü adımlıyor, hesabını yapıyoruz. Üçüncü güzergâhımız, minibüsten başlayıp Boğa’da biten sınavlarla dolu bir yol…

10 Mart 2016 - 20:09
Bircan BİROL
Kimimiz minibüs yolundan geldik, kimimiz E-5’ten… Yaşlıyız, genciz, kadınız, erkeğiz, yer yer durmaksızın ağlayan bebeğiz; koltukta uyuma numarası yapan, dışarıya ses veren kulaklıkla toplu taşımaya renk katan, komşusunun dedikodusunu yaparken her ihtimale karşı sağa sola bakan, parasının üstünü alamadığında yaşadığı tereddütle her gün kendi içinde psikolojik gerilim filmi çeken, minibüsteki sıkışıklıktan faydalanarak hiç tutunmadan yolculuk yapma şansına sahip olan...
Bizler kim miyiz?
Müsait bir yerde değil Kadıköy son durakta inenleriz. Fakat Anadolu yakasında oturan her canlı bilir ki minibüsten inmek Kadıköy’de “yolun yarısı eder”… Bu sayıda “Adımlıyoruz” köşemizi, minibüsten inip Boğa’ya çıkmak isteyen mücadeleci insanlara ayırıyoruz.

CEZBEDİCİ İLÇE İSİMLERİ
Kimisi için “dünyanın sonu” diye bilinen Kadıköy merkezdeki minibüs durakları; hem Kadıköy’ün bölgelerinde hem de Kadıköy’e komşu birçok ilçede oturanların sıklıkla geçtiği bir yer. Minibüs durakları, Rıhtım’ın sonunda; kendine has kesif kokusu ile de kolayca bulunabilecek, sıra sıra minibüslerin dizildiği mekânın adı. Ancak onu özel kılan sadece kokusu değil; aynı zamanda usta bir pazarlamacı gibi yer-yön bağıran minibüsçüleri… Bu durum pek çok insanda kendi evine giden minibüsten vazgeçip “el âlemin” ilçesine gitme hissi uyandırıyor. Bizim asıl güzergâhımız, en az yarım saat yolculuk yaparak indiğimiz minibüsten sonra başlıyor; çünkü her toplu ulaşım aracında olduğu gibi, Kadıköy’de indiğini sanan asla Kadıköy’de inmiyor!
Adım sayarımızı açtıktan sonra yürümeye başlıyoruz. Bu sırada saatler 18.50’yi gösteriyor; bu Kadıköy’ün oldukça kalabalık olduğu anlamına da geliyor.

KURTARICIMIZ: LEYLEK ADIM!
Sağımıza aldığımız denize bakarken, onlarca Kadıköylünün “çaylanmayı” beklediği çay bahçelerini izleye izleye geçiyoruz. Sevgililer, sevgililere çiçek satmakta sonuna kadar kararlı çiçekçiler, yalnız kurtlar, iş çıkışı denize karşı çay molası verenler ve aşırı gürültücü liseli arkadaş gruplarını geçiyoruz. Henüz her akşam denize nazır mini sokak konseri veren müzik grupları belirmemiş ama; çekirdeğini kapan çoktan “konser alanında” yerini almış. Uzun otobüs kuyruklarını, müzik bekleyenleri ve “çaylananları” geçerek vapur iskelesinin olduğu meydana varıyoruz. Bu sırada 500 adım ilerlediğimizi fark ediyoruz.
Bu noktada önemli bir sınav bizleri ve tabii ki sizleri bekliyor: İskeleden sonra vapur çıkışı kalabalığına denk gelirseniz ne yapacaksınız? Büyük bir ihtimalle zamanında yetişmesi gereken önemli bir işi olan bir Kadıköylünün icat ettiği “leylek adım” (atabildiğiniz en uzun adım)  ve “Pardon+ af edersiniz+ müsaadenizle” formülü ile hiçbir insan akıntısına kapılmadan Haldun Taner Tiyatrosu’na kadar kendinizi atabilirsiniz.
Bu sırada eğer şanslıysanız Haldun Taner Tiyatrosu ile aynı binayı paylaşan İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı öğrencilerinin çalışırken enstrümanlarından çıkan seslerini duyarak gününüze neşe katabilirsiniz.

DERS ALA ALA YÜRÜMEK…
Rıhtımdan sonra bizleri ikinci bir sınav olan “kırmızı ışıklar” bekliyor. Herkesin ilkokulda öğrendiği bilgiler, kırmızı ışıkta beklemeyi gerektirirken, “Aman zaten araba gelmiyor” diyen birinin arkasından koşacaksanız eğer; orada sizi ikinci hatta üçüncü bir kırmızı ışığın beklediğini unutmayın. Eğer bir atlet veya adrenalin bağımlısı değilseniz, İstanbullu yayaların kaderinin “beklemek” üzerine çizildiğini bir kez daha hatırlayarak kaderinize küsün. Elbette bazen çok bekleyen “sinirli yayaların” yol kesme eylemi ile de kendinizi hızlıca karşı tarafta bulabilirsiniz. Yine de siz yayaların geçme hakkının sonuna yetiştiyseniz, herkesi yarışmadaymış gibi hissettiren  “10-9-8...” sesleri ile birlikte üç ışığı hızlı bir deparla geçmeyi unutmayınız! Biz ışıkları hızlı deparla geçtiğimizde, Rıhtım’dan ışıklara kadar 200 adım daha yürümüştük.
Buradan sonra sizi engebeli bir Boğa’ya çıkış yolu bekliyor. Kadıköylünün asıl sınavı ise burada başlıyor. Boğa’ya çıkmaya kararlı bir Kadıköylünün öğrenmesi gereken ilk ders, İngilizce eğitim alacağı yoksa İngilizce eğitim broşürüne el uzatmamasıdır. İkinci ders ise, rekor denemesi yaparcasına ellerini genişçe açmış yayıla yayıla yürüyen sevgilileri üzmeden viraj almayı bilerek yürümesidir.
BOĞA’NIN ENGEBELİ YOLU
Bankalar yolu bu şekilde atlatılabilir atlatılmasına ama Boğa boyunca uzanan mağazalar, banka yoluna “şükür” dedirtecek bir başka sınavı beraberinde getirir. Boğa yolunda derdi bir yere varmak olanın mağaza kenarından değil, kaldırımın dış tarafından doğru yürümesi gerektiği herkesçe bilinir; çünkü bir anda mağaza camında bir şey görüp fren yapan bir başka yaya, zincirleme bir kazaya sebep olabilir. Boğa yolunda hızlı yürümeyi kafaya koyduysanız, banka yolunda elde ettiğiniz virajlı yürüyüş yeteneğinizi en sonuna kadar kullanmalısınız. Bu yolda vereceğiniz en son sınav ise asla önüne bakmadan telefonuna gömülen ve siz istediğiniz kadar kenara çekilseniz de size mutlaka çarpacak olan yayaya sinirlenmemekle başarıya ulaşacaktır. İnanın bu etapta ne leylek adım ne de “pardon”lar sizi kurtaracaktır.
Biz engelli bir yürüyüş niteliğinde olan minibüs caddesi-Boğa yolunu toplamda 1200 adımla bitirip Boğa’ya vardığımızda, saatler 19.10’du ve tüm yeteneklerimizi kullanarak aştığımız yolun sonunda zafer gözyaşlarımıza hâkim olamadık ama siz olun! Çünkü daha sadece bir buluşma noktasında olan Boğa’dasınız!

 

ARŞİV