Kadıköy’ün mültecileri: BEYAZ RUSLAR

Göztepe Pansiyonlu İlkokulu, yatılı okula çevrilen Erenköy’deki tarihi köşk, Haydarpaşa Çayırı’nda kurulan kamp alanları ve hastaneler... 100 yıl evvel İstanbul’a sığınan Beyaz Ruslar Kadıköy’de nasıl yaşadı? Bilge Ar, İstanbul Araştırmaları Yıllığı’nda kaleme aldığı yazısında bu sorunun cevabını veriyor

19 Şubat 2020 - 12:36

İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün 2012-2018 yılları arasında düzenli olarak yayımladığı İstanbul Araştırmaları Yıllığı / Annual of Istanbul Studies dergisi bu kez yeni format, tasarım, içerik ve ismiyle okurların karşısına çıkıyor. İstanbul Araştırmaları Yıllığı’nın mirasını devralan dergide şehircilik, mimarlık, bilim ve tarih gibi konulara yer veriliyor. İstanbul’da değişime uğrayan mekânların da izinin sürüldüğü bu sayıda dikkat çeken başka bir konu ise Bilge Ar’ın kaleme aldığı “İşgal İstanbul’unun Kentsel Dönüşümünü Beyaz Ruslar Üzerinden Okumak” makalesi. Ar, İstanbul’un işgali sırasında İstanbul’a mülteci olarak yerleşen Beyaz Rusların kente nasıl adapte olduklarını, eğitim, eğlence ve spor ve sosyal yaşantıları üzerinden inceliyor. Ar’ın araştırma yazısı; Tuzla, Tophane, Selimiye, Davutpaşa, Beşiktaş ve Kadıköy gibi semtlerde kurulan okulların, yetimhanelerin ve kamp alanlarının fotoğraflarıyla desteklenirken, 100 yıl öncesinde İstanbul’un bir mülteci şehri olarak nasıl organize edildiğini anlamamıza olanak sunuyor.

Bilge Ar’ın; tarih, kent, mimarlık ve sosyoloji gibi alanlarda çalışan kişilere kaynak olabilecek yazısını biz de Kadıköy’ün tarihi açısından derledik.

Erenköy’deki Rus okulunun bir sınıfı.

“İşgal dönemi yoğun bir yapı faaliyeti içermemesi nedeniyle, dönem üzerine yapılan incelemelerde mimari açıdan dikkat çekmemiştir.” diyen Ar,  ancak bu dönemin kentsel ve mimari ortam açısından kendine has ve büyük çaplı bir dönüşüm tablosunu ortaya çıkardığını ifade ediyor. Savaşın ardından hem hastane ve yetimhanelere olan ihtiyacın arttığını, hem de göçmenler ve yangınlardan sonra evsiz kalanların barındırılması ve işgal kuvvetlerinin teşkilatlanması gibi işler için yeni mekân gereksinimlerinin ortaya çıktığını ifade eden Ar şöyle devam ediyor:  

“Yeniden işlevlendirme sürecinde işgal kuvvetlerinin henüz işlerliğe geçmemiş olmalarının getirdiği kolaylık ile özellikle Karaköy Palas, Göztepe Pansiyonlu İlkokul gibi yeni yapılmış ve hatta inşaatı sürmekte olan yapıları seçtikleri görülmektedir. Savaş sonrası yenik düşmüş bir imparatorluğun başkenti olan İstanbul, Balkan savaşları, Birinci Dünya Savaşı boyunca ve işgal döneminde imparatorluğun Balkanlar’daki ve doğudaki topraklarından yüklü miktarda iç göç almıştır. Bunun yanı sıra Bolşevik devriminden kaçan Rusyalılar büyük dalgalar halinde İstanbul’a gelmiştir. Öte yandan şehrin yoğun ahşap dokusu nedeniyle tarihi boyunca sıkça maruz kaldığı yangın felaketleri de işgal surecinde çok daha korkunç boyutlara ulaşmıştır. Yangın zedeler ve göçmenler için barınaklar oluşturmak, yetimhaneler ve mülteci çocuklar için okullar açmak, hastaneler kurmak savaş ve işgalin neden olduğu sorunlar için geliştirilen başlıca çözümlerdir.”

Erenköy’de bir köşkte kurulan Rus okulu.

HAYDARPAŞA’DA DENETLEME İSTASYONU

Savaş sonrası oluşan kötü koşullar nedeniyle ortaya çıkan salgın hastalıkların savaşlardan daha fazla can aldığını belirten Ar, bu tür salgınları önlemek ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla İstanbul Şehremaneti tarafından 5 Mayıs 1919 itibariyle belediye başkanı görevine getirilen ve kendi de doktor olan Cemil Topuzlu’nun yoğun çabalar gösterdiğini ifade ediyor. Ar, o yılları şöyle anlatıyor:

“Haydarpaşa açıklarındaki bir gemide bir denetleme istasyonu bulunmaktadır; gelen ve giden her geminin bu istasyona bilgi vermesi zorunlu tutulmuştur. Bu istasyonda, gemilerdeki tüm yolcular görevliler tarafından kontrol edilmektedir. Karşı koyanlar hapse atılmakta veya müttefik polisi tarafından cezalandırılmaktadır. Şehir komisyonu ise İngilizlerin kontrolünde şehrin denetimi, sokakların temizliği, kanalizasyon ve fuhuşla mücadele gibi belediye görevleri ile ilgilenmektedir. Hastalıkların önlenmesi için şehir içinde de tedbirler alınmış, örneğin Tophane’de seyyar hamamlar yapılarak Rusyalı mültecilere tahsis edilmiştir. Şehirde tifo vakaları görüldüğünde hemen geniş kapsamlı bir aşı kampanyası başlatılmış, şehirdeki farklı unsurların başvuracağı kurumlar müttefik sağlık komisyonu tarafından gazetelerde duyurulmuştur.”

Erenköy’deki Rus okulunun yatakhanesi.

SELİMİYE KIŞLASI

Bu yıllarda mevcut hastaneler aşırı yoğunlukla çalışmış, bazıları genişletilmiş, ayrıca yeni hastaneler de açılmış:

“Barınak haline dönüştürülen kışlalardan bir diğeri Selimiye Kışlası’dır. Kışlanın bir kısmı ağır yaralılar için hastaneye dönüştürülürken diğer kısımları barınak olarak kullanılmış, barınak olarak düzenlenen kısımlarda bir arada kalacak ailelerin sosyal statüleri ve ihtiyaçlarına göre düzenlemeler yapılmış. Kışla içinde büyük bir oda da tiyatro haline getirilmiş dekor olarak üstte Kremlin’den sahneler içeren bir bezeme frizi ve bunun altında ulusal saç modelleri ile betimlenmiş Rusyalı kadınlarının olduğu bir friz resmedilmiştir. Selimiye Kışlası’nın dışındaki alanlarda da ahşap barakalar şeklindeki barınaklardan oluşan bir kamp bulunmaktadır. Yeni kurulan kamptaki mültecilerin iskânı için Rvön adlı gemide bir koordinasyon masası oluşturulmuş. Kampın içinde bulunan dispanserden bebekler için günlük süt temin edilmiştir.”

3 Aralık 1920 tarihli bir gazete açıklamasında İstanbul’daki Rusyalı mültecilerin yerleştirildikleri başlıca kamplara göre dağılımları şu şekilde belirtilmiş:  “Selimiye Kışlası 2500 kişi, Liman Karargâhı 57 kişi, Bakırköy’deki Lann kampı 240 kişi, Ayastefanos (Yeşilköy) 3 bin kişi, Tuzla kampı 11 bin kişi, Florya’da kurulan çadırlarda 250 Rusyalı aile. Yeşilköy’deki Bernadotte 1850 kişi ve Seline 2500 kişi nüfusu ile büyük kamplar arasındadır. Mültecilerin başlıca yerleştirildikleri bölgeler Hadımköy, Pera, Kadıköy, Moda, Heybeliada, Büyükada, Tuzla, Selimiye ve Haydarpaşa Çayırı’nda oluşturulan kamplar olarak belirlenmiş olsa da buralar dışındaki bölgelere ve Müslüman mahallelerine de yerleştirildikleri durumlar olmuştur.”

C. C. Davis koleksiyonunda “Ev no. 8” olarak işaretlenmiş ve Rus mültecilerin barınması için oluşturulmuş tahta barakalardan biri. Makalede kullanılan tüm fotoğraflar: C. C. Davis, 1920-1923. Harvard University, Charles Claflin Davis Digital Collection.

MODA’DA KURTARMA ÜSSÜ

Şehirde Rus Elçilik binasında yer alan Rus Resmi Danışma Ofisi haricinde farklı yerlerde çeşitli Rus yardım kuruluşları ve bireylerin girişimleriyle birkaç göçmen bürosu oluşturulmuş. Kurulan Rus Posta Ofisi de postacılık hizmetlerinin yanı sıra kamplara gazete dağıtımı ve mültecilerin kaybolan yakınlarını bulma görevlerini üstlenmiş.

“Ayrıca 14 Aralık 1920’de 7 bin 802’si yaralı ve hasta olan 118 bin 973 mülteci aynı anda İstanbul’a ayak bastığında Akdeniz’deki tüm işgal kuvvetlerinin komutanı Amiral Dumesnil’in, Moda’da bir kurtarma üssü oluşturduğu bilinmektedir. Rusyalı mülteciler İstanbul’a vardığında, konsolosluk büroları Rusya elçilik binası olarak kullanılan İstiklal Caddesi üzerindeki Narmanlı Han’da faaliyet göstermekteydi. Konsolosluk büroları daha sonra karşı sıradaki, bugün de Rusya Konsolosluğu olan binaya taşınmıştır. Narmanlı Han’ın hemen yakınlarında ise Tünel’in yanında N. N. Çebişev’in yönettiği Rus Basın Bürosu yer almaktadır. Büro, aşağı katta ofis, yukarıda asma katta Çebişev’in çalışma alanı olmak üzere iki odadan ibaretti, ön odası Rusyalı bir kitapçı tarafından kiralanmıştı. Büronun ayrıca mağazalardaki gibi sokağa açılan çok geniş bir vitrini vardır. İşgal kuvvetlerinin sansürü nedeniyle İstanbul’da yayın yapmak çok zor olsa da sokağa açılan bu vitrini Çebişev propaganda açısından gazete yerine geçebilecek bir organ olarak kullanmıştır. Büro sonraları buradan elçilik bahçesindeki bir binaya taşınmış Eylül 1921’de kapatılmıştır.”

YETİMHANELER

Ar’ın yazısında işgal İstanbul’unda yardıma muhtaç başlıca bir grubun da çocukların olduğu ifade ediliyor:

“Ekonomik durumun kötüleşmesi ve kalabalık göç dalgaları, mevcut yetimhanelerin işleyişlerini de büyük ölçüde aksatmış, ihtiyacı karşılamak üzere çok sayıda yetimhane açılmıştı. Yeni yetimhanelerin konumlandıkları binalar daha çok konak, hastane ve kışla gibi yapılardan dönüştürülmüştür. Bu yapıların yeni işleve uydurulmasında zorluklar olmakta, sağlık koşulları açısından özellikle ısıtma ve havalandırmada sorun yaşanmaktaydı. Yetimhaneler içinde, sayıları yirmi beşi bulan Ermeni kurumları önemli yer tutmaktaydı. İşlevi dönüştürülerek Ermeni Merkez Yetimhanesi olarak kullanılan elektrik, buharlı ısıtma, düzgün sıhhi tesisata sahip Kuleli Askeri Lisesi binası, barındırdığı bin çocuk ve 99 çalışanı ile İstanbul’daki en büyük yetimhane olmuştur.”

ERENKÖY’DE OKULA DÖNÜŞTÜRÜLEN KÖŞK

Rusyalı mülteciler için kişisel girişimler ve yardım kurumları sayesinde çeşitli ölçeklerde pek çok okul açılmış ve binden fazla çocuk düzenli eğitim alabilmiş:

“Rus Şehirleri Birliği’nin öncülüğünde Rusyalı göçmenler, 316 öğrencinin kaydolduğu bir gündüz lisesi, 217 öğrencilik bir yatakhane, Heybeliada’da doksan öğrencisi olan ve bir çocuk yuvası bulunan bir okul ile Tuzla’da başka bir okulun açılmasına katkıda bulunmuşlardır. Heybeliada’da bir çocuk yuvası açmıştır, daha sonra bu yuva Rusya Konsolosluğu’na devredilmiştir.  Rus Şehirleri Birliği’nin açtığı bir okul da Erenköy’de üç katlı ikiz bir konağın dönüştürülmesiyle oluşturulmuştur Konağın zengin dekorasyona sahip odaları sınıf, yatakhane ve yemekhane gibi gerekli işlevleri karşılayacak şekilde dönüştürülmüştür. Aydınlatma gaz lambalarıyla yapılmıştır.” 

Rusya’dan gelenler için barınak olarak kullanıldığı yıllarda Dolmabahçe Saray Tiyatrosu binasına iliştirilmiş tentelerle oluşturulmuş ek mekânlar önünde Rusyalı mülteciler.

MODA SUMMER CLUB

İstanbul’un gece kulüpleri ile tanışması da Rusyalı mülteciler vesilesiyle olmuş:

“Mültecilerin İstanbul’da açtıkları ilk bar aslında Suriçi’nde, on dokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde Divanyolu’nda bugünkü Sağlık Müzesi’nin karşı sırasında kalan tanınmış kıraathanelerden biri olan Arif’in Kıraathanesi’nin yerindeydi. Ancak bu münferit örnek bir yana yeni bir gece hayatı tarzının şehre tanıtılması işgal yıllarında gerçekleşmiştir. ... Bu yıllarda Rusya’dan tahliye edilenler artmış, gelenler arasında kendi gösterilerini sahneleme ve tiyatro işletme deneyimi olan kişiler de yeni işletmeler kurmaya başlamışlardır. İşgal döneminde açılan eğlence ve sosyal faaliyet mekânları içinde en büyük tesisler İngilizler tarafından kurulan Moda Summer Club ve Osmanbey Bahçeleri olarak anılan alanda konumlanan British Naval and Military Gardens’tır. Moda Summer Club en popüler toplanma mekânlarından biri olarak tanımlanmakta, pazar günleri öğleden sonraları bu kulüpte British Naval and Military Gardens’ta çalışan Rus şarkıcılar görev almaktaydı.”

MODA UNİON CLUB

İşgal döneminde çeşitli spor kulüpleri kurulmuş ve uygun görülen alanlar bunlar için düzenlenmiş. İlk resmi boks müsabakası, futbol sahasına dönüştürülmeden önceki dönemde, Taksim Topçu Kışlası’nın avlusunda gerçekleşmiş. İngiliz askerleri tarafından İngiliz karargâhı yapılan Mekteb-i Harbiye’nin yakınlarındaki Ermeni mezarlığında da bir kriket sahası ve tenis kortları kurulmuş:

“İlk modern spor tesisi Moda Union Club’dır. İlk düzenli futbol sahası buradaydı, ikincisi ise bir süre Fransa işgal kuvvetlerine mensup Senegalli askerlerin barındırılmasında kullanılan ve sonrasında futbol stadyumuna dönüştürülen Topçu Kışlası’nın avlusudur. Askerler tarafından kullanılırken ‘Makmahon Kışlası’ olarak anılan yapı onların ayrılmasıyla boşaldığında avlusunda Beyaz Ruslar tarafından at yarışları tertiplenmiştir. Futbola karşı artan ilgi ve bu kışlanın karşısındaki talimhane alanında yapılan maçların toplandığı büyük kalabalık, o sıralarda Spor Alemi adlı bir spor dergisi yayımlamakta olan Çelebizade Said Tevfik Bey (Said Çelebi) isimli bir girişimciyi kışlanın avlusunu bir stadyum haline getirmeye teşvik etmiştir. Said Bey 1921’de o dönem için büyük sayılabilecek bir yatırımla burayı teşkilatlı bir stadyuma dönüştürmüştür.”


ARŞİV