KADIKÖY'DE ESKİ RAMAZANLAR (II)

Yaşamının büyük bölümü Yeldeğirmeni’nde geçen Kadıköylü Mimar Arif Atılgan, semtin eski Ramazanlarını yazdı. İlk bölümünü geçen hafta yayımladığımız yazının ikinci ve son bölümünü ilginize sunuyoruz…

03 Temmuz 2015 - 10:45
Yeldeğirmeni’nde iki fırın vardı. Birincisi Karakolhane Caddesi’nde Nedim’in Kahvesi’nin karşısında bulunan ekmek fırını, ikincisi ise İzzettin Sokak’ta Havra’nın yanında bulunan francala fırını idi. Beyaz renkli nefis francalasının tadını hala unutamadığım bu fırının pideleri de ayrı lezzette olurdu. Dolayısıyla buradaki kuyruk daha uzun olurdu. Bu arada pide kuyruğundaki bakışmalar sonrası oluşan gönül kıpırtılarını da göz ardı etmemeliyiz. 
Günümüzde bu fırınlardan birincisi, ortaklardan Mehmet Ağabey tarafından bu sefer Ortodoks Kilisesi’nin sağ yanında uzun yıllar işletilmiş olup, hala faaliyetine devam etmektedir. Diğer ortak Nihat Ağabey ise Kadıköy’de İskele Camii’nin kapısının yanında bugün artık olmayan Lokman Fırını’nı açıp uzun yıllar çalıştırmıştı. İkincisi olan Havra’nın yanındaki francala fırını ise kapanalı uzun yıllar oldu.
Fırınların Ramazan ayında çok yaptığı bir hizmet de evlerde tepsilere hazırlanan börek, tatlı vs.lerin fırında pişirilmesiydi. Zira o yıllarda bu konudaki ev araçları yeterli değildi. Fırıncı tepsiyi alır, numara koçanındaki iki numara kâğıdından birini tepsiye koyar diğerini getirene verirdi. Akşamüstü tepsiyi almaya giden elindeki numara kâğıdını fırıncıya verir, fırıncı o tepsiyi bularak sahibine teslim ederdi.
Benim kahvehane alışkanlığım pek yoktur. Kardeşim Yeldeğirmeni’nde Nedim’in Kahvesi’nin müdavimiydi. Kahvehanedeki bazı kişiler iftar saatine iftariyelikleriyle gelip orada iftar yaparlarmış. Daha sonra sahura kadar çay-kahve sohbeti, çeşitli kâğıt oyunu ve tombala oynanırmış.
1980’li yıllarda açılmış olan ve artık Yeldeğirmeni tarihine geçmesi gereken Dallas Meyhanesi’nin iki sahibi de Yeldeğirmenli arkadaşlarımızdı. Arap Haydar ve İbrahim. Onlar Ramazan’da dükkânı kapatırlardı. Haydar, arkadaşı olan bazı müşterilerine zaman zaman başka lokantalarda iftar yemeği verir, ille içki içmek isteyenleri ise arada sırada başka bir meyhaneye götürüp isteklerini yerine getirirdi.
1990’lı yıllarda işyerim Kadıköy’de idi. Akşam eve dönerken arabamla Yeldeğirmeni’nden geçer, fırından ekmek alırdım. Çoğu zaman Mehmet Abi orada olurdu. Bir akşam oturduğu yerden bana “Tezgâhın mermerine boyun yetmezdi, şimdi saçlarına ak düşmüş” dedi. Ben O’nu tanıyordum ama O’nun beni tanıyabileceğini düşünemiyordum. Onun için de sözlerini anlamazlığa gelmiştim. Ama Mehmet Abi beni tanıdığını belli edince çok duygulanmıştım. Gerçekten de fırının mermer tezgâhına boyum zor yetişir, kendi kendime ne zaman büyüyeceğim diyerek tasalanırdım o yıllarda.
Bugün Arap Haydar gibi eski arkadaşlarımız, Mehmet Abi gibi eski büyüklerimiz hayatta değiller.
O yıllarda da radyo ve televizyonda veya insanların kendi aralarındaki sohbetlerinde eski Ramazanlar anlatılırdı. Özellikle Şehzadebaşı’ndaki iftar-sahur arası eğlenceler… Kim bilir, belki eski günlerin anılması hoş oluyor. Belki de eski günler daima daha hoş yaşanmış zamanlar oluyor.

ARŞİV