Gazhanelerin ışığında eski İstanbul

​İstanbul’da 19.yy’da Yedikule, Dolmabahçe, Hasanpaşa ve Kuzguncuk olmak üzere 4 havagazı fabrikası vardı. Hepsi 90’lı yılların başında kapatıldılar. Yıllarca atıl halde duran Hasanpaşa müze oldu, Yedikule yenileniyor, Kuzguncuk restorasyonu yarım kaldı, Dolmabahçe içinse plan yok…

29 Temmuz 2022 - 09:38

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, geçtiğimizi günlerde Hasanpaşa’daki Müze Gazhane’ye ‘kardeş’ geleceğini açıkladı. Restorasyonu süren Yedikule Gazhanesi’ni ziyaret eden İmamoğlu, “Yıl sonuna varmadan, Hasanpaşa'daki ambiyansın bir benzerini burada, en azından başlangıç olarak, İstanbullulara göstermek arzusundayız” dedi.

Biz de bu vesileyle, aydınlatma ve ısıtmada kullanılan havagazı kullanımının ve gazhanelerin karanlık geçmişinde aydınlık ve sıcak bir yolculuğa çıktık.

İSTANBUL HAVAGAZIYLA TANIŞIYOR

Mehmet Mazak’ın “İstanbul Gazhaneleri” başlıklı araştırmasına göre; gaz kelimesi Latince kökenli “chaos”, Yunanca ise “khaos” kelimesinden geliyor. Ancak bu kelimeyi herkesin anladığı “gaz” manasında ilk defa Flemenk Jan Baptista van Helmont kullandı. Gaz, başlangıçta ısınmadan çok aydınlanma için kullanılmaktaydı. Bu yüzden ona çeşitli Avrupa dillerinde “aydınlanma gazı” anlamına gelen isimler verildi. İngilizcede “şehir gazı” manasında “town gas”; Fransızcada yine aynı anlamda “gaz de ville”; Almancada da “Leuchtgas” kelimeleri kullanılıyordu. Osmanlı Devleti, transfer ettiği bu yeniliğin ismini de aynen tercüme ederek aldı. Gazla yapılan aydınlatma için “gazla tenvir” terimi kullanıldı. Gaz üretim mahallerine ise “gazhane” veya “gaz fabrikası” adı verildi. Ancak kısa bir süre sonra gaz kelimesi “havagazı” şeklinde Osmanlı literatürüne girdi.

DOLMABAHÇE GAZHANESİ

Yaklaşık 110.000 m2lik gayet geniş bir arazi üzerine kurulmuş olan Dolmabahçe Sarayı, neredeyse kendi kendine yeten küçük bir şehir demekti. Padişahın yaz kış oturması planlanan bu devasa boyutlardaki sarayın aydınlatılması ve ısıtılması gerekiyordu. Sorunun çözümü için sarayın inşaatıyla birlikte, sarayın yapıldığı yerin hemen arkasında Nişantaşı’na doğru uzanan vadinin ağzına ve has ahırlarının bitişiğine bir havagazı fabrikası Hazine-i Hassa-i Hümayun tarafından inşa ettirildi. Saraya yakın olduğu için de Dolmabahçe Gazhanesi adıyla tanındı. Dolmabahçe Gazhanesi’nin inşası sarayla birlikte 1855’te tamamlandı ve sarayın aydınlatılması için gerekli havagazı, Osmanlı Devleti sınırları içinde ilk defa burada üretildi.

İLK AYDINLATMA CEDDE-İ KEBİR

 Şehremaneti, Dolmabahçe Gazhanesi’nden şehrin aydınlatılması için girişimde bulundu. 1856’da Beyoğlu bölgesine havagazı verilmeye başlandı. Havagazı ile İstanbul’da ilk defa cadde-sokak aydınlatması İstiklal Caddesi’nin (Cadde-i Kebir) aydınlatılmasıyla gerçekleştirildi.

Dolmabahçe Gazhanesi’ni Şehremaneti, yaklaşık 16 yıl işlettikten sonra 1889’da Tophane-i Âmire idaresine devretti. Gazhanenin idaresi yaklaşık 20 yıl boyunca Tophane Müşirliği’nce yürütüldü. Bu zaman zarfında gaz fiyatlarının hayli yükselmesi ve gazhanenin iyi yönetilmediği söylentileri neticesinde Şehremaneti, durumu saraya taşımış ve neticede sarayın da onayı ile gazhanenin idaresinin tekrar 1913’te Şehremaneti’ne devredildi. Gazhanenin bu ikinci Şehremaneti dönemi kısa sürdü. Benzeri kurumların yabancı ortaklıklara devri o tarihlerde sıklıkla rastlanan durumlardı. Belediye de Dolmabahçe Gazhanesi için Maliye ve Dahiliye nezaretleri ve Sadaret makamıyla uzun uzadıya yazıştıktan sonra gazhaneyi özelleştirme kararı aldı. Gazhanenin yönetimi 1914’te, 50 sene süreyle Parisli banker Octav Bezanson ve Louis Boer’in kurucu ortağı olduğu Beyoğlu-Yeniköy Türk Anonim Gaz Şirketi’ne devredildi.

POLİGONA TAŞINDI

Cumhuriyet’in kurulması ile birlikte, sözleşme aynen geçerliliğini korudu. 1955’te İnönü Stadyumu’nun genişletilmesi düşüncesiyle gazhane, Kâğıthane’de Poligon mevkine taşınması kararlaştırıldı. Stadın vadiye bakan gazhane tarafına, açık tribünler inşa edilirken gazhaneye ait bazı tesisler ve idare binası yıktırıldı. 1955- 1962 arasında gazhane tamamen sökülerek Poligon’a taşındı. Gazhane, 1984’te İETT’ye bağlandı. 1993’te üretime son verildi.

KUZGUNCUK GAZHANESİ

Modern belediyeciliğin önceliklerinden olan cadde, sokak ve tarihî mekânların geceleri aydınlatılması girişimi, Anadolu yakasında ilk defa Üsküdar Kuzguncuk Gazhanesi’nin tesis edilmesiyle gerçekleşti. Anadolu yakasının ilk sanayi tesislerinden biri olan Kuzguncuk Gazhanesi, 1862’de bir Fransız Gaz Şirketi tarafından Kuzguncuk Baba Nakkaş Sokak’ta inşa edilmeye başlanıp 1865’te tamamlandı. Beylerbeyi Sarayı’nın aydınlatılabilmesi amacıyla kurulan bu gazhane 10 dönümlük bir arazide kurulmuştu. Sarayın aydınlatılması ve ısıtılmasından arta kalan üretim fazlası havagazı ile sokak aydınlatmasının, gazhaneye yakınlığından dolayı ilk olarak Kuzguncuk semtinde yapılmış olması muhtemeldir.

FABRİKA KAPANDI, ÇİFTLİK OLDU

Bu gazhane, teknolojisinin eskimesi ve 1920’li yıllarda Anadolu yakasında elektriğin yaygınlaşması neticesinde işlevini yavaş yavaş kaybetti. 76 yıl kesintisiz hizmet veren gazhanenin üretimi 1940’ta durduruldu. Endüstri tarihimizin ilk sanayi tesislerinden biri olan Kuzguncuk Gazhanesi’nin kullanıma elverişli makine ve metal bölümleri yerinden sökülerek, Kadıköy Gazhanesi’nde kullanılmak üzere oraya taşındı. Gazhanenin 1940-1992 arasındaki akıbeti tam olarak bilinmemekle birlikte, Kuzguncuk halkından edinilen bilgiye göre, gazhane kapatıldıktan bir müddet sonra burada mantar çiftliği kurulmuş, uzun süre mantar üretildi.

TBMM Millî Saraylar Daire Başkanlığı bünyesinde yer alan Beylerbeyi Sarayı, Kuzguncuk Gazhanesi’nin bulunduğu Nakkaştepe/Kuzguncuk’taki 10 dönümlük arazi, 1992’de Mülkiyeliler Birliği İstanbul Şubesi tarafından kiralandı. Buradaki gazhanenin rölöveleri çıkartılarak restorasyon projesi hazırlandı. 4 yıl süren izin işlemlerinin ardından proje için onay verildi ve inşaata başlandı. Türk sanayi tarihinin önemli bir aşamasını oluşturan Nakkaştepe’deki metruk gazhane, bundan böyle “gaz” yerine “kültür” üretecek şekilde planlandı. (NOT: Bu proje gerçekleşmedi)

SOSYAL AMAÇLI KURULAN İLK GAZHANE

Dolmabahçe Gazhanesi’nin cadde, sokak ve mekân aydınlatılmasında faydalı olması neticesinde İstanbul cihetinin de havagazı ile aydınlatılması fikri gelişti. Suriçinin modern bir şekilde aydınlatılması o dönemde ancak havagazı ile mümkün olabilirdi. Yedikule semti gazhaneyi yapmaya en uygun yer olarak belirlendi. Gazhanenin Yedikule’de inşa edilmiş olmasının en önemli sebebi; semtin deniz kenarında olmasıdır muhtemelen. Fabrika inşaatı ve makine ekipmanlarının gemiler ile naklinin buraya ulaşmasının kolaylığı, gazhane açıldıktan sonra ihtiyaç olan kömürün yine gemiler ile naklinin kolaylığı ve bu semtte kalabalık bir nüfusun yaşamıyor olması da önemli gerekçeler olarak karşımıza çıkıyor. Gazhanenin çevreyi kirletme nedenleri göz önüne alındığında bu bölge, en ideal bölge olarak görüldü. Yedikule’de Şehremaneti’nce bir gazhane fabrikası yapım çalışmaları 1873’te başladı, 1880’de tamamlanarak tesis hizmete açıldı. Şehremaneti’nce Fransızlara yaptırılan Yedikule Gazhanesi, sosyal amaçlı olarak (cadde, sokak ve iç mekân aydınlatması) İstanbul’da kurulan ilk gaz fabrikasıdır. Bu tesisten elde edilen gaz, öncelikle İstanbul halkının aydınlatma ihtiyacında kullanılmıştı. Şehremaneti, 1887’ye dek işlettiği Yedikule Gazhanesi’nin işletme imtiyazını, 40 yıllığına Sirkeci İskelesi tüccarlarından Hasan Tahsin Efendi’ye verdi. 1926’da Kadıköy Gazhanesi’ni işleten Üsküdar-Kadıköy Gaz Şirketi’nin Yedikule Gazhanesi’ni satın almasıyla işletme imtiyazı son buldu. Gazhane, 1945’te İETT’ye bağlanarak varlığını sürdürdü. Diğer gazhanelerle birlikte, 1993’te işletmesine son verildi.

KADIKÖY (HASANPAŞA) GAZHANESİ

Anadolu yakasında, Kuzguncuk Gazhanesi’nin yetersiz kalmasıyla birlikte yeni bir gazhane tesis etme çalışmaları başlatılmış, Kadıköy Hasanpaşa semtinde yeni bir gazhane tesis edilmesi fikri geliştirilmişti. Anadolu yakasında sosyal amaçlı olarak yapılan ilk gazhane 1891 yılında inşası tamamlanan Kadıköy Hasanpaşa Gazhanesi oldu. Buradan elde edilen gaz ile Anadolu yakası aydınlatılıyordu. 1892 yılında fiilen hizmete giren Kadıköy Gazhanesi, Üsküdar-Kadıköy Gaz Şirket-i Tenviriyesi adıyla faaliyetini sürdürdü.

FENERCİLER GÖREVDE

Üsküdar-Kadıköy Gaz Şirketi, cadde ve sokakların aydınlatılması için 2.989 adet havagazı feneri yerleştirdi. Bunların 70 adedi parasız, diğerleri ücretli olarak yakılıyordu. 1910-1914 tarihlerinde İstanbul genelinde 8.742 adet gaz feneri, geceleri aydınlatmaktaydı. Aynı dönemde belediye daireleri dâhilinde 2.316 gazyağı lambası ve 277 lüks yakılmakta idi.

İGDAŞ’ın hazırladığı “Osmanlı’dan Günümüze Havagazının Tarihçesi adlı üç ciltlik kitaba göre; fenerler belediyenin belirlediği vakitten 20 dakika evvel yakılıyor, 20 dakika sonra da söndürülüyordu. Fenerleri yakma ve söndürme işlemini yapan görevliye “fenerci” denirdi. Fenerciler yakalarında gazhane numarası bulunan yazlık ve kışlık üniformalar ile dolaşırlardı. Fenerci elindeki uzun bir çubukla fenerin kapağını açar, sonra da gaz musluğunu çevirirdi. Yine aşağıdan uzanarak ucu çakmaktaşlı sobasıyla gazı yakar, sonra cam kapağı kapatırdı. Fenerci gerektiği zaman fenerlerin camlarını siler ve gerektiğinde yanıcı kısımdaki havagazı gömleğini değiştirirdi.

1926’da Yedikule Gazhanesi’ni işleten firma, Üsküdar-Kadıköy Gaz Şirketi’ni satın alarak “İstanbul Havagazı ve Elektrik Teşebbüsatı Sanaiye Türk Anonim Şirketi” adıyla faaliyetine devam etti. Zaten 1920’lerden sonra elektriğin faaliyete geçmesiyle havagazı önemini yitirmeye başladı. 1938-1944 yılları arasında Kadıköy Gazhanesi, müstakil olarak varlığını devam ettirdi. 1945’te İETT’ye devredildi, 1993’te de kapatıldı.

https://istanbultarihi.ist/358-istanbul-gazhaneleri

ECZACI KEŞFETTİ, ÇOCUK CESARET ETTİ

Osmanlı’dan Günümüze Havagazının Tarihçesi adlı üç ciltlik kitaba göre; havagazı ile Avrupa'da ilk aydınlanma 18 yüzyılın sonlarına doğru Belçika'daki Lauvin şehrinde oldu. İsmi o çevrede oturanlar ve ve hatta Belçikalılardan başka kimse tarafından bilinmeyen mütevazi bu kasabada yaşayan Mincelaers adlı bir eczacının en büyük zevki boş vakitlerinde eczanesinin arka tarafındaki laboratuvarında çalışmaktı. Buradaki büyük sobada yanmakta olan maden kömürünün çıkardığı alev ve bunun soba içinde saçtığı mavimtrak sarı renkteki aydınlık, eczacının dikkatini çekmişti. Bu konuyu araştırmaya başladı. Kapalı bir kabın içinde ısıttığı maden kömüründen çıkan çok kötü kokulu bir gaz ile mum ışığından çok daha keskin bir ışık elde ettiği zaman çocuklar gibi sevinmişti. Eczacının taşkömürü gazından elde ettiği bu yanıcı unsur, kısa zamanda bütün Belçika'ya yayıldı. İlim dünyası da haberdar oldu. 9 yıl sonra bu sistem, İngiliz Murdock tarafından daha da geliştirildi. Maden kömüründen elde edilen bu gazın tutuşmaktan başka özellikleri bulunduğu da meydana çıktı. Murdock, bu gazda büyük bir parlama ve patlama kuvvetli bulunduğunu tespit etti. Aynı zamanda öldürücü bir kuvvetin gizli bulunduğunu da ortaya çıkardı.Bu buluş, önceleri halkın nazarına büyük bir kurtarıcı gözüyle görüldü ancak daha sonra korkuya neden oldu. O kadar ki İngiliz bilgin kendisi bile, bu gazın özellikleri tespit ettikten sonra, büyük bir deponun içinde topladığı gazın musluğunu açacak cesareti kendisinde bulamamıştı. Laboratuvarına gelmiş bulunan diğer bilginler de bu konuda aşırı bir endişe gösterdiler. Bu endişeli havanın hüküm sürdüğü sırada, Clegg adlı küçük bir çocuk masanın üzerine yanmakta olan mumu kaptığı gibi deponun yanına gitti. Musluğu çevirmesiyle mumun alevini yaklaştırması bir oldu. Oradaki bilginler ‘yapma yapma’ diyerek kaçarken,  musluğun uç kısmından yükselen bir alevin saçtığı keskin ışık odayı sarmıştı. Ancak beklenildiği gibi bir patlama olmamıştı. Böylelikle ortamı sevinç çığlıkları kaplamıştı.  Belçika'nın küçük kasabasındaki eczacının yıllar süren çabaları meyvesini vermiş ve küçük çocuğun büyük cesareti sayesinde de dünya kendisini karanlıklardan kurtaracak büyük bir güce sahip olmuştu…

 MANEJ, HAVUZ VE BUZ PATENİ PİSTİ

“Geçmişten Günümüze Gazometre Yapıları ve Dolmabahçe Gazometresi İçin Olası İşlevlendirme Önerileri” başlıklı makalede ise Dolmabahçe Gazometresi için herhangi bir restorasyon çalışması olmadığı anımsatılıyor.

Halet Almıla Arda Büyüktaşkın ve Elif Türkel tarafından 2019’da hazırlanan bu araştırmada, “ yapısal deformasyon ve hasarları gün geçtikçe artan, işlevsiz haldeki Dolmabahçe Gazometresi için, yapılan hasar tespit çalışmasının ardından, yapıyı korumaya ve yaşayan bir mekan haline dönüştürmeye yönelik işlevlendirme önerilerinde” bulunuluyor. Araştırmada, “Ülkemizde, endüstrileşmenin ve yapılaşmanın etkilediği şehirlerin başında gelen İstanbul’un önemli sanayi tesislerinden olan Dolmabahçe Gazhanesi’nin günümüze kalabilmiş tek yapısı, Dolmabahçe Gazometresi, endüstri mirasının önemli bir parçası olup, kültür varlıklarını koruma kurulu tarafından kayıt altındadır. Unutulan bu yapıları, şehrin kimliğine geri kazandırmak ve kaybettikleri itibarlarını iade etmek için çaba sarf etmek, her mimar ve mühendisin mesleki sorumluluğundadır.” deniliyor.

3 İŞLEV ÖNERİSİ

Yazıya göre; geliştirilen işlevlendirme önerileri şöyle:

  • Maçka Demokrasi Parkı’nın sınırına komşu olan gazometrenin yeşil alanla harmoni içinde, çocuklara yönelik ufak cins atları barındıran, atlarla çocukların kaynaşmasına olanak sağlayan manej.
  • Çeşitli yaş gruplarına yönelik bir havuz yapısı ve yine çeşitli yaş gruplarına hitap edebilecek buz pateni pisti.
  • Hem çeşitli kültürel etkinlikler hem de gazometre yapısının tarihinin ve kimliğinin kentliye tanıtılması için sergi alanı.

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1342970

 

 

 


ARŞİV