Derya hamamlarından enteresan hatırat

​Anadolu yakasında ilk deniz hamamı nerde kuruldu? Hangi plaj önceden tarla idi? Atatürk hangi plajda çöpçatanlık yaptı? Suadiye tesisleri neden L şeklindeydi? Hangi plajda atla striptiz yapıldı? Tarihçi, yazar ve akademisyen Zafer Toprak’ın “Deniz Hamamından Plaja Bir Nostaljinin Öyküsü / İstanbul’da Deniz Sefası” başlıklı kitabından, Kadıköy’le alakalı bazı bölümleri yayınlıyoruz.

02 Ağustos 2022 - 10:21

MODA DENİZ HAMAMI KURULUYOR

Anadolu yakasında ilk deniz hamamının Moda’da Hayik adında bir Ermeni tarafından kurulduğu rivayet olunuyordu. Ama Moda koyu özellikle Cumhuriyet yıllarında ve özellikle 1 Temmuz kabotaj bayramı nedeniyle şenlenmişti. Cumhuriyet’in ilk yılında Kaptan İhsan Akdağ ile Levantan bir ortağı Moda Koyu’nda yeni bir deniz hamamı kurmak üzere girişimde bulunmuşlardı.

Plaj, kumsaldan denize doğru çıkan kazıklar üzerinde üç ahşap iskeleden oluşuyordu. Bunlar birbirine bağlanınca farklı büyüklükte iki havuz ortaya çıkmıştı. Atlama kulesi uzun iskelenin ucunda bulunuyordu. Kadınlar Hamamı ise Kalamış tarafındaki iskelenin sol tarafında 100 m2genişliğinde, etrafı çuval bezlerle örtülü bir mekândı. Ayrıca bir atlama kulesi inşa edilmişti.

HAVUZ ÜZERİNDEKİ GAZİNO

Plajın girişinde çocuklar için boyu geçmeyen bir havuz daha vardı. Havuzun hemen kenarında ahşap kazıklar üzerine oturtulmuş bir gazino ve kahve bulunuyordu. Burada anne babalar oturur, çocuklarının havuzda oynamalarını, yüzmelerini seyrederlerdi.

Burada spor etkinliklerine de önem verilmiş, yüzme ve su topu takımları oluşturulmuştu. Plaj daha sonraları Moda Spor Kulübü’nce yüzme havuzu olarak kullanıldı. Nitekim kısa sürede Anadolu yakasının su sporlarının merkezi Moda oldu. 1937 yılında ilk kez Macaristan-Türkiye yüzme yarışları burada düzenlenmişti. Birçok yüzücü ve tramplen atlayıcısı bu plajda ünlendi, Türkiye şampiyonu oldu. Atlamada Fahri Bey yıllarca birinciliği kimseye kaptırmamıştı. İbrahim Sulu, Haşim, Tevfik, Tankut, Haldun, Musa gibi birçok milli yüzücü ve su topu oyuncusu bu mekânda yetişti. Özellikle İbrahim Sulu yıllarca Türkiye şampiyonluğunu elinde tuttu.

ALMAN SU PERİLERİ

1950’li yıllarda Almanya’dan gelen su perileri gösterileri için Moda Plajı’nı seçmişlerdi. Moda’da kadınlar hamamı kısmında bacak güzelliği yarışmaları da yapılırdı. Kızların başına çuval geçirilip Latin müziği eşliğinde düzenlenirdi. Sonuçları erkekler ancak Ses ve Yedigün magazin dergilerinden öğrenebilirlerdi.

KABOTAJ BAYRAMI VE GAZİ

Gazi Moda Deniz Kulübü’ne özel ilgi duyuyordu. 1 Temmuz 1935’te Kabotaj Bayramı nedeniyle Moda deniz koyunda yapılacak deniz sporları gösterilerini izlemek üzere Ertuğrul yatı ile gelmiş ve Moda iskelesine çıkmıştı. Gösteri ve yarışları Moda Deniz Kulübü’nden seyretmişti. Geliş ve gidişinde Modalıların coşkun sevgi gösterileri ile karşılanmış ve uğurlanmıştı. Bir yıl sonra 9 Ağustos 1936’da Moda koyunda tertip edilen su sporları yarışlarında Gazi, erkanıyla birlikte hakem dubasına çıkmış, öğleye kadar yarışları izlemiş, ardından Moda Deniz Kulubü’nde öğle yemeği yemişti Öğleden sonra kürek ve yelken yarışlarını Ertuğrul yatından izlemişti. Ertesi yıl, bu kez Kalamış ve Fenerbahçe’yi gezerek mendireğin onarılmasını ve Fenerbahçe’nin gençliğin deniz sporları ile uğraşabilmesi için merkez yapılmasını arzu ettiğini söylemişti. Nitekim bu direktif kısa sürede yerine getirilmiş, Galatasaray Spor Kulubü’nün, Fenerbahçe Spor Kulübü’nun ve İstanbul Yelken Kulübü’nün denizsporları tesisleri bu kıyıda geliştirilmişti.

TARLAYI PLAJ YAPTI

Süreyya Plajı ise dillere destan bir mekândı. Süreyya İlmen’in kurduğu bir plajdı. İlmen asker adamdı, ama aynı zamanda işadamıydı. Milletvekilliği yapmıştı. Kadıköy’de Süreyya ‘Sineması’nı, Süreyya Opereti’ni kurmuş, Maltepe’de sanatoryum yaptırmış, Kadıköy yakasına tramvayların gelmesinde Kadıköy’ün ve Üsküdar’ın elektriğe kavuşmasında katkıda bulunmuştu. Süreyya Plajı da onun eseriydi. Vaktiyle kabak, patlıcan ve salatalık tarlası olan bu yerleri yedi yıl uğraşarak plaja döndürmüştü. İlk kazmayı 1939’da vurmuştu. 1946 yılının 8 Haziran günü açılışı yapılmıştı. Plaja bir de “mabet” yaptırmıştı. Sahilden elli, altmış metre uzakta zamanla plajın sembolüne dönüşecek olan “Bakireler Mabedi”ni kondurmuştu.

TABAKHANE OLACAKTI!

Kıyıdaki diğer plajların mekanlarıyla karşılaştırıldığında girintili çıkıntılı Suadiye’nin pek şansı yoktu. Ama şans 20’li yılların sonlarına doğru Suadiye’ye gülecekti. Hacı Eminzade Mustafa çok yönlü bir girişimciydi. Rusya’ya deri ve tekstil ihracatıyla uğraşıyordu, Kazlıçeşme’de bir fabrikası vardı. Fabrika için besleyeceği hayvanlarını otlatacağı uygun bir yer arıyordu. Suadiye sahilinde dolaşırken yolu sahile düşmüştü. Çevrede tek tük evler yer alıyordu. Sahilde sık ağaçlar arasında Sadi Bey’in köşkü vardı. Etraf yemyeşildi, topraktan envai türde kır çiçekleri, papatyalar, kırmızı gelincikler fışkırıyordu. Gözüne bu kıyıyı kestirdi ve 130 metre uzunluğunda ve 180 metre genişliğinde 65 dönümlük bir arazi satın aldı. Araziyi satın almıştı ama tabakhane kurmak, hayvan yetiştirmek böyle bir kıyıyı değerlendirme açısından anlamsızdı. Yöre halkından da tepki gelmişti. Yakınmalar İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ’a kadar ulaşmıştı. Vali yakınmaları ciddiye almış, ve Hacı Eminzade Mustafa’ya tabakhane yerine bu güzel kıyıda otel yapmasını önermişti. İşte Suadiye tesislerinin başlangıcı, söylenti de olsa, bu tür bir öyküyle başlıyordu. Bu arada Hacı Eminzade’nin deri işi de sarpa sarmıştı. Gündemde büyük buhran vardı. Sonunda fabrikasını da tekstil işi yapan Almanlara satacak ve Küçükyalı’da bir yalı satın alacaktı. Artık yazları buraya geliyordu. Suadiye’de bir eğlence kompleksi kurma fikri bu aşamada ortaya çıktı. Fransa’ya iş için gittiğinde plaj kültürünü görüp beğenmişti. Böyle bir tesisi neden Suadiye’deki arsasına yapmasındı? Karısı Lütfiye Hanım da kendisini destekliyordu. (Bu arada Güler soyadını almıştı.)

KAYIKLARLA KUM TAŞINDI

 Ancak sahil çok kayalıktı. Hacı Eminzade Mustafa yılmadı. İşçiler aylarca çalışarak kayaları kırdılar. Kayıklarla kum getirildi. Nihayet tesis kuruldu. İstanbul’daki ilk otel, lokanta, gazino, plaj ve gece kulübü kompleksi ortaya çıktı. Plaja ulaşan sokağa da Plaj Yolu adı verildi. Hatta yurt dışından gelecek yabancı sanatçıların kalacakları konak yerleri dahi düşünüldü. Tesise mini golf sahası eklendi. Ortaya son derece modern bir plaj tesisi çıkmış oldu. Suadiye Tesisleri L şeklindeydi. Mustafa Güler sevgili karısını düşünerek onun isminin ilk harfi L’ye benzetmişti.

ATLA STRİPTİZ BİLE YAPILDI

Plaj tesisleriyle birlikte kısa sürede bir eğlence mekânına dönüştü. Konserler, gösteriler, balolar düzenleniyordu. Münir Nurettin Selçuk, Safiye Ayla gibi dönemin ünlü sanatkârları bu mekânda sahne alıyorlardı. Gönül Yazar, Erol Büyükburç, Durul Gence, Erkut Taçkın, Erol Evgin, Ömür Göksel gibi ses sanatçıları bu mekânda ünlendiler. Sevim Tanürek, Adnan Şenses, Sevim Çağlayan da bu plajın sahnesinde boy gösterdiler. Hatta Lin isimli bir Fransız kız, ilk kez bir atla striptizini burada yaptı.

ATA SIKÇA UĞRARDI

Plajın diğer bir özelliği Atatürk’ün buraya sık sık uğramasıydı. Atatürk, Mustafa Güler’i Milli Mücadele yıllarından tanıyordu. İleriki yıllarda 1960’larda Suadiye Gazinosunu Kulüp Reşat adıyla işleten emekli deniz subayı Reşat Nuri Karakaya gazeteci Yalçın Bayer’le yaptığı bir röportajda Milli Mücadele sırasında Sovyet Rusya’nın yardım amacıyla Ankara’ya gönderdiği silahları Tiflis’ten alıp Anadolu’ya sevk eden kişinin Mustafa Güler olduğunu söyleyecekti. Nitekim Cumhuriyet ilan edilip Gazi Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Mustafa Güler Rusya’dan Gazi’ye on sekiz sayfalık bir tebrik telgrafı gönderecek kadar ona yakın olduğu rivayet olacaktı. Suadiye gazinosunun açılışı sırasında da Gazi’nin Mustafa Güler’e yardımları dokunduğu, Gazi’nin direktifleriyle kurulan İş Bankası’nın açtığı kredinin Mustafa Güler’in çabalarını kolaylaştırdığı söyleniyordu.

ATATÜRK’ÜN ÇÖPÇATANLIĞI

Mustafa Güler Gazi’yi birçok kez tesislerinde ağırlamıştı. Torunu Deniz (Güler) Kurbanzade’nin aktardığını göre Gazi bir keresinde, 17 Eylül 1931’de Dolmabahçe’den Sakarya motoruyla Suadiye Gazinosu’nda verilen bir baloya katılmıştı. Pistte bir denizci subayla kırmızı elbiseli genç bir kızın birbirlerine bakıştıklarını fark etmesi üzerine, Gazi onları sahneye davet ederek, kızın kırmızı, erkeğin beyaz giysileriyle Türk bayrağını simgelediklerini ve birbirlerine çok yakıştıklarını söylemişti. Ardından çifti nişanlamıştı. Gazi’nin çöpçatanlığı böylece mutlu bir ailenin kuruluşuna vesile olmuştu.

PLAJA NEDEN HALI SERİLDİ?

Gazi 29 Haziran 1934’te bu sefer yabancı bir konuğu Suadiye Plajı’na getirmişti. Yanına İran Şahı Rıza Pevlevi’yi alarak motorla Moda’dan Suadiye Plajı’na gelmişti. Mustafa Güler plaja, kumların üzerine birbirlerine eklenmiş geleneksel el dokumalardan oluşan halıları sererek misafirlerini karşılamıştı. Mustafa Güler 1952 yılında öldü. Oğlu Murat Güler tesisleri devraldı. Bu plajda büyümüş olan Murat bey, Manş denizini yüzerek geçen ilk Türk idi.  Ama yüzücülükteki yeteneğini işletmecilik alanında gösteremedi. 1962’den itibaren tesisler yavaş yavaş başkalarına devredildi. Bir süre sonra sahillerin betonlaşmasından Suadiye plajı ve tesisleri de nasibine düşeni aldı. Yapılan sahil yolu plajı yok etti.

POLİS SANDALI GÖREVDE

“Yaz mevsiminin en kavurucu sıcaklarını yaşıyoruz. Evlerimizin içerisi külhan, dışarısı cehennem. Yedi iklim dört köşeden akın edenler tatlı canlarını İstanbul’a atıyorlar. Ahırkapı’dan Florya’ya, Ada’dan Moda’ya kadar bütün kıyılar mâhaşerallah dopdolu Hamsiler, palamutlar gitmiş yerini sanki insanlar doldurmuş.

Eskiden de yaz gelirdi, yine böyle sıcaklar olurdu, fakat bu türlü deniz çılgınlığı, plaj iptilâsı yoktu. Hoş zaten plaj diye bir şey de duymuş değildik. Bizim bildiğimiz deniz hamamı idi. Bu hamamlar da sayılı yerlerde vardı. İstanbul’un en canlı ve hareketli sayfiye yeri olan Kadıköy’de bile topu topu birkaç yerde erkeklere ve kadınlara mahsus olmak üzere hamam kurulurdu. Şimdiki gibi dişi erkek sarmaş dolaş, can ciğer kuzu sarması bir arada denize girmek kimin haddine!...  Kadınlara mahsus deniz hamamlarının etrafı balıklar bile görmesin diye tahtalarla denizin dibine kadar örtülürdü. Ara yerde kaçakçılık filan olmasın diye de polis sandalı hamamın etrafında fırıl fırıl dolaşırdı. Bununla beraber mütehassıs röntgenciler de eksik olmazdı. İkinci gurup Moda’da şimdiki yerinde. Bu da biri erkekler öteki kadınlar için çift hamamdı. Haydarpaşa’dakine Yeldeğirmeni ve hatta Balat’tan gelen Benî İsrail güzelleri devam eder, Moda’dakine de tatlısu frenkleriyle diğer azınlık kokonaları konup kalkardı. Türklerden köşk konak sahibi olan civar aileler Fenerbahçe’nin Ada’ya bakan tarafındaki kumsallıkta kurulan hamama hanım hanım giderlerdi. Bir de Caddebostanı’nda bir hamam vardı, burası daha aristokratça idi.” (Ragıp Akyavaş/Türkiye Diyanet Vakfı/2004)

 “NİM URYAN KADIN HAYALLERİ”

“Mayıs’ın nihayetleri oldu mu Fenerbahçe’ye girilecek bostanın yanındaki yoldan keser sesleri işitilirdi. Bunlar, deniz mevsimi geldiği için yapılan hamamlardı. İkisi de, şimendifer mevkiinden aşağı inilince oracıkta idi. Sağdaki küçüğü kadınlarınki, büyükçesi erkeklerinki. Erkeklerinkinin ortasında boylu boyunca tek kişilik kamaralar. Solda bir koridor üstünde sıra ile localar. En nihayetindeki iki loca oldukça genişçe.

Gişede oturan palabıyık, yusyuvarlak Ermeni, önünde pandispanya camekânı, bir kazasker efendi gibi köşesinden hiç kımıldamaz. Her tarafa seğirten hamamcı Karabet, dört tarafa koşar, çenebaz, alaycı bir Samatya balıkçısı. Kadınlar hamamında da uzun boylu, deveye benzeyen Hacı ismindeki samimi Ermeni biletçi ile Takuk Hanım dedikleri natır (hamam hademesi) bozuntusu vardı. Sabahları hamamlara oldukça müşteri gelir, ikindiden sonraları ise rağbetkârlar daha çoğalırdı.

İğne atsan yere düşmeyecek zaman Pazar günleri idi. Civardaki gayri-Müslimler o gün işlerine gitmezler ve buraya gelirler. Şimdiki gibi bir kenarda soyunuverip cumburlop denize saldırmak yok. Muhakkak hamama gireceksin ve bu salaşın içindeki gürültüye karışacaksın. Kadınlar hamamından işitilen yaygaralar, kahkahalar da ayyuka çıkardı. Bir aralık dilber bir ecnebi madam da ortalığa musallat olmuştu. Sefaretlerden birine mensup olduğunu söylerler ve hal ve etvarına (davranışına) pek ilişmezlerdi. Bu kadın o zamanın yamanlarındandı. Ele avuca sığar şeylerden değildi. Bakarsınız, kadınlar hamamının bir tahtasını koparır, elinde sallayarak dışarıya çıkar, açıklara doğru yüzer, sonra geri döner, tahtayı kırdığı yerde durup omuzundan kaymış olan siyah mayosuna çeki düzen vermekle meşgul olur. Omuzlarını ve göğsünü görmek için kimler etrafa seğirmezdi? Pek iyi hatırlarım, zihninde, deniz içinde, nim uryan (yarı çıplak) kadın hayalleri kura kura buraya koşanlar, karşıki salaş dört duvar içinden akseden cıvıltıları, berrak kahkahaları uzaktan işiterek mest olmakla iktifa edenler (yetinenler) çoktu.”  (Sermet Muhtar Alus, 30 Sene Evvel İstanbul – 1900’lu Yılların Başlarında Şehir Hayatı, İstanbul: İletişim Yayınları, 2005)

KADINLAR VE DENİZ

Prof. Dr. Bedriye Asımgil’in “Osmanlı Döneminde Deniz Hamamlarının Mekan Tabirinde Toplumsal Cinsiyet Kodları” başlıklı yazısından bazı bölümler:

  • Evliya Çelebi’nin anlatımında XVII. asırda Eyüp ve Langa’daki derya hamamlarına yer verilmiştir. Sosyal mahremiyet kavramı çerçevesinde, insanların denize girebildiği, deniz üzerinde dört tarafı kapalı mekanlara Osmanlılar derya hamamı veya deniz hamamı adını vermişlerdi. 1867 yılında İstanbul’da irili ufaklı, 34’ü erkeklere, 28’i kadınlara ait 62 deniz hamamı bulunmaktadır.
  • Evliya Çelebi’nin ünlü eseri Seyahatname’den anlaşıldığı üzere deniz hamamlarının geçmişi 17. yüzyıla dayanmaktadır ve Eyüp ve Langa’daki derya hamamlarından sıklıkla bahsedilmektedir. Deniz hamamlarının kabul görerek yaygınlaşması ise Batılılaşmanın da etkisiyle 19. yüzyılın ortalarına rastlamaktadır.
  • Özellikle, kadınlar için inşa edilmiş deniz hamamları, kadınların daha rahat hareket etmesine imkan verdiği için, bir bakıma “hürriyet” anlamına gelmektedir. Kadınlar hamamı, kadınlar tuvaleti, kız mektepleri gibi deniz hamamları da kadınların rahat hareket etmesi amacını taşımaktadır. Deniz hamamları, kadınlar ve erkeklerin ayrı kullanımına dayalı, davranış biçimlerinin disipline edildiği ve toplumsal kontrolün mekansallaştırıldığı çok denetimli alanlardır.
  • Deniz hamamları Cumhuriyet Dönemi plajlarının öncüsü olarak, Osmanlı toplumuna özgü simgesel bir yapıdır ve gelenekselden Batılılaşmaya uzanan bir sürecin önemli bir parçasıdır. Deniz hamamları ayrıca, mekanın cinsiyete göre değişen anlamlarını sorgulamamıza yardımcı olan, kadının daha sonraki süreçte sosyalleşmesinin önünü açan, kadını denizle barıştıran, Cumhuriyet Dönemi ile birlikte, plajlara geçişi sağlayan önemli bir ortam yaratmıştır. Deniz hamamları, kentin gelişmesine, toplumsal yapı değişikliklerine ve bunun sonucunda açık plajların kurulmaya başlamasına zemin oluşturmuş, İstanbul’da XIX. yüzyıldan itibaren suyla kurulan özel ilişki, özellikle kadınların bir yaşam biçimi inşa etmelerine yardımcı olmuştur.
  • Kamusal alanda denize girme ve daha sonraki süreçte, deniz hamamlarının yaygınlaşmasının bir sonucudur. Ayrıca deniz hamamlarında düzenlenen çeşitli etkinlikler ve yüzme yarışları da kadının toplumsal hayatta rekabet gücünün geliştirilmesine yönelik eylemler olmuştur. Söz konusu etkinlikler Osmanlı Dönemi’nde kadınlara ait deniz hamamlarında kadının rekabet gücünü ortaya koyan kısıtlı ortamlar olsa da, 1970’li yıllardan sonra ortaya çıkan plaj yapılarında, çeşitli yüzme müsabakalarında kadınların erkekler ile rekabet edebileceği ortam ve cesaretin temelini oluşturmuştur.
  • XIX. Yüzyılda,  birincisi Galata Köprüsü ayağı, ikincisi Salıpazarı ve üçüncüsü de Kumkapı’da olmak üzere, yüzyılın sonunda sayıları 60’a ulaşan deniz hamamları vardır. Hamamların yarısı kadınlara aittir. Moda, Beylerbeyi, Salıpazarı, Paşabahçe’de ise yalnız kadınlara ait olan deniz hamamları vardır (Resim 3). Kadıköy, Büyükada, Büyükdere, Beşiktaş, Salacak, Bebek, Kabataş, Üsküdar, Çengelköy, Tarabya, Yeniköy, Çatladıkapı, Yenikapı, Ahırkapı, Üsküdar-Ayazma İskelesi, Heybeliada, Kuleli, Beykoz, Yenimahalle, İstinye, Kuruçeşme, Kumkapı, Samatya, Makriköy (Bakırköy), Ayastefanos (Yeşilköy), Ortaköy ve Davutpaşa’da hem kadınlar hem de erkekler için yan yana deniz hamamları vardır. Kadın ve erkek hamamlarının arasında sesin işitilmeyeceği kadar, yaklaşık 50 metre mesafe bırakılmıştır. Büyük hamamlar erkeklere tahsis edilmesine rağmen kadınlar kısmının daha kalabalık olduğu bilinmektedir.
  • Anadolu yakasının en meşhur iki hamamı Moda ve Fenerbahçe Deniz Hamamları’dır . Fenerbahçe Deniz Hamamı’nın kadınlar kısmı, ilk zamanlar dışarıdan görünür durumdadır. Fenerbahçe ve Moda Deniz Hamamı, önemli oranda Levanten ve Batılı etnik azınlığa ev sahipliği yapan semtlere olan yakınlıklarından dolayı rağbet gören hamamlardır. Moda’daki deniz hamamı sonradan plaja dönüşmüş olsa da halk arasında Moda Deniz Hamamı adı uzunca bir süre daha kullanılmıştır.
  • Meşrutiyet devrinde ilk defa İngilizler Tarabya’da kadınlı-erkekli denize girmiş, bunları Beyaz Ruslar takip etmiş yabancıların kadın-erkek girdiği karışık plajlar yaygınlaşmıştır. Cumhuriyetten sonra kadın-erkek plajları Müslümanlar arasında yaygınlaşmış, ancak 1970’lerde deniz hamamları ortadan kalkmıştır.

Mevsimsel yapılar

  • Deniz hamamları denizin içinde, suya dayanıklı ahşap kazıklar üzerine inşa edilmiş ve ahşap duvarlarla örtülerek ayrılmış yapılardır. Mevsimlik kurulan deniz hamamları sonbahar aylarında kapatılmakta ve keresteleri sökülmektedir. Hamam kurulumunun sökülemediği durumlarda veya fırtınaya kapılan, gemi çarpması ile harap olan hamamlar tamir edilmekte, içi ve dışı boyanmaktadır. Çivi çıkması veya kazık çürümesi, deniz hamamları için en büyük tehlike olarak bilinmektedir. Hamama karadan ahşap bir iskele ile geçilmektedir. Derin olmayan sahillerde istenilen derinlik sağlanıncaya kadar denizin açıklarında inşa edilmiştir. Hamamların iç kısmında ve kenarlarında küçük soyunma kabinleri, dinlenme yerleri, dar gezinti alanları, bir kahvehane ile suları denize karışmayan bir tuvaleti bulunmaktadır.  Sahile iskeleler ile bağlı olan bu dört köşe tahta havuzların altlarında birer ızgara bulunmaktadır. Suyun en derin yeri genellikle birer ızgara boyundadır. Yerleşim yerlerine yakın yerlerde kurulan hamamlar, üstten görünmemeleri için barakanın üstü branda bezleriyle kapatılmıştır. Kadınlar hamamının çevresi, üstü sımsıkı örtülü; tahtaların budakları iyice kapalı olacak şekilde korunaklıdır.
  • Bir deniz hamamının hangi özellikleri taşıması gerektiği belediye tarafından belirlenmekte ve iki-üç seneliğine ihaleye çıkılmaktadır. Giriş ücreti belediye tarafından tespit edilmektedir. Genellikle Ermeni biletçiler ile hamam hademesi hizmet etmekte, biletçi iskelenin başındaki kulübede satış yapmaktadır. Hamamın bakıcıları Ermeni kadınlardan oluşmaktadır. Hamam ustaları gayrimüslim olduğunda, işletmecileri genellikle Müslümanlardan oluşmuştur. Hangi hamamın kime ihale edildiği, yaz başında gazetelerde ilan edilmesine rağmen, kaçak olarak inşa edilmiş deniz hamamlarına da rastlanmıştır. Bazı yalıların önünde ev halkına ait özel deniz hamamları yer almıştır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


ARŞİV