İstanbul’da yaz aylarında hissedilen sıcaklıklar, şehir merkezlerinde çevresine kıyasla daha yüksek değerlere ulaşıyor. Bu durum, “kentsel ısı adası etkisi” olarak adlandırılıyor. Özellikle yoğun yapılaşma, yeşil alan eksikliği ve ısıyı depolayan yüzey malzemeleri nedeniyle şehirlerde hava ve yüzey sıcaklıkları, kırsal alanlara göre 3 ila 5 derece daha yüksek olabiliyor. Son yıllarda artan sıcak hava dalgaları, hava kirliliği ve enerji tüketimi ile birleşen bu etki hem insan sağlığını hem de ekosistemi doğrudan etkiliyor. Kadıköy, İstanbul genelinde ilçeler arasında yapılan karşılaştırmada en yüksek ortalama yüzey sıcaklığına sahip 17. ilçe konumunda. WRI Türkiye Kentsel Hareketlilik Yöneticisi Cemil Oğuz ile kentsel ısı adasının sebeplerini, sonuçlarını ve alınması gereken önlemleri konuştuk. Oğuz’un verdiği bilgilere göre 1991–2020 yılları arasında Avrupa genelinde sıcaklıkla ilişkili ölümler (hem sıcak hem soğuk kaynaklı) yılda ortalama yaklaşık 407 bine ulaştı. Bunun 43 bin 700’ünün yalnızca sıcağa bağlı olduğu tespit edildi.
KADIKÖY 17. SIRADA
Kentsel ısı adası (KIA) etkisinin şehir merkezleri ve yoğun yapılaşmış bölgelerin, çevresindeki kırsal alanlara kıyasla daha yüksek hava ve yüzey sıcaklıklarına sahip olması durumu olduğunu söyleyen Cemil Oğuz, özellikle yaz aylarında belirginleşen bu etkinin hem şehir sakinlerinin yaşam konforunu hem de ekosistemi doğrudan etkilediğini belirtiyor.
Oğuz’un paylaştığı bilgilere göre İstanbul’un ilçelerinde ölçülen ortalama yüzey sıcaklıkları şöyle: “Landsat 8, 1 Haziran 2025 – 8 Ağustos 2025 tarihleri arasında alınan açık kaynak uydu verilerine göre İstanbul genelinde 2025 yazına ait yüzey sıcaklığı (LST – Land Surface Temperature) en yüksek ortalama yüzey sıcaklıklarına sahip ilk beş ilçe Gaziosmanpaşa (43,4 °C), Bayrampaşa (43,2 °C), Bağcılar (42,8 °C), Bahçelievler (42,6 °C) ve Esenyurt (42,6 °C) oldu. En düşük ortalama yüzey sıcaklıklarına sahip son altı ilçe ise Adalar (33,1 °C), Çekmeköy (32,4 °C), Sarıyer (31,9 °C), Çatalca (31,8 °C), Beykoz (31,2 °C) ve Şile (31,1 °C) olarak hesaplandı.”
Oğuz’un paylaştığı verilere göre Kadıköy, İstanbul genelinde ilçeler arasında yapılan karşılaştırmada en yüksek ortalama yüzey sıcaklığına sahip 17. ilçe konumunda yer alıyor. Kadıköy’de ölçülen ortalama yüzey sıcaklığı 40,3 °C olurken, İstanbul ortalaması olan 38,8 °C’nin üzerinde. Oğuz, bu durumun Kadıköy’ün yaz aylarında ısıl konfor açısından belirgin bir risk altında olduğunu belirten önemli bir veri sunduğunu vurguluyor.
SOĞUTMA İHTİYACI ÜÇ KAT ARTTI
Yapılan ölçümlerin yoğun nüfuslu, yüksek bina ve dar sokak yoğunluğuna sahip, yeşil alan oranı düşük ilçelerde kentsel ısı adası etkisinin daha güçlü olduğunu gösterdiğini kaydeden Oğuz, “Özellikle Gaziosmanpaşa, Bayrampaşa, Bağcılar, Bahçelievler ve Esenyurt gibi bölgelerde yaz aylarında yüzey sıcaklıkları çevredeki kırsal alanlara göre belirgin şekilde daha yüksek. Buna karşılık Boğaz hattı, Adalar ve Sarıyer gibi yeşil alanları ve hava akışını koruyan bölgelerde bu etkinin daha zayıf hissedildiği görülüyor. Kentsel ısı adası etkisi, özellikle yaz aylarında şehir merkezlerindeki sıcaklıkların kırsal alanlara göre 3 ila 5 derece daha yüksek olmasına neden oluyor. İstanbul’da hissedilen sıcaklıklar 45 dereceye ulaşmış durumda. Sıcak hava dalgalarının yüksek nem ve hava kirliliği ile etkileşimi, şehri ciddi bir tehlike ile karşı karşıya bırakıyor. Özellikle ulaşım ve sanayiden kaynaklanan hava kirleticilerin yoğunluğunda artış gözlemleniyor. Yapılan çalışmalar, İstanbul’da ulaşımdan kaynaklanan hava kirliliğinin parametrelerinden biri olan azot dioksitin, 2024 yılının ilk yarısında bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 14 arttığını ortaya koyuyor.” dedi.
Oğuz, artan sıcaklıkla birlikte şehir sakinlerinin soğutma ihtiyacının da yaklaşık üç kat artacağını belirtiyor. Oğuz, “Bu artan soğutma ihtiyacı ise enerji tüketimini doğrudan artırıyor ve yenilenebilir enerjiden faydalanılmadığı sürece fosil kaynakların kullanımıyla iklim krizinin derinleşeceğine işaret ediyor.” diye konuştu.
YOĞUN YAPILAŞMA, HAVA AKIŞI…
Kentsel ısı adası etkisinin başlıca nedenleri arasında şehirlerdeki yoğun yapılaşma ve dar sokak dokusunun hava akışını engellemesi, beton ve asfalt gibi ısıyı depolayan malzemelerin yaygınlığı, motorlu araçlar ile sanayi faaliyetlerinden yayılan ısının çevrede birikmesi ve yeşil alan ile su yüzeylerinin yetersizliği olduğunu belirten Oğuz, “Koyu renkli kaplama malzemeleri, güneş ışığını yansıtmak yerine emerek gündüz ısınmayı artırırken, gece ortamın soğumasını geciktirir. Tüm bu faktörler birleşerek, şehir merkezlerinde çevredeki kırsal alanlara kıyasla sıcaklıkların daha yüksek olmasına neden olur. İstanbul gibi nüfusun, yapılaşmanın ve gri altyapının yoğun olduğu şehirlerde kentsel ısı adası etkisi daha belirgin şekilde hissedilir.” değerlendirmesinde bulundu.
Beton ve asfalt gibi yüzeyler yüksek ısı kapasitesine ve düşük yansıtıcılığa sahip oldukları için güneş ışığını soğurarak ısıyı depoladığını aktaran Oğuz, özellikle koyu renkli asfalt yüzeyler, gün içinde yüzey sıcaklıklarının 50°C’nin üzerine çıkmasına neden olduğunu kaydetti. “Bu yüzeyler, gece boyunca depoladıkları ısıyı yayarak çevredeki hava sıcaklığının düşmesini geciktirir. Ayrıca, geçirimsiz olmaları nedeniyle buharlaşma ve soğuma etkisini de ortadan kaldırırlar.” diyen Oğuz şöyle devam etti: “Yol, kaldırım, bina, kent mobilyası, çocuk parkı gibi şehirlerin altyapı ve üstyapı malzemelerinin; güneş ışığını yansıtan, açık renkli ve ihtiyaca uygun teknoloji ile geliştirilmiş malzemelerden seçilmesi büyük önem taşıyor. Özellikle yaz aylarında farklı yüzey sıcaklıkları arasındaki fark (örneğin, metal malzemeden yapılmış ve güneş alan bir çocuk parkı ile gölge altındaki çim alan arasındaki fark) 24°C’ye ulaşabilir. Bu da malzeme seçiminin önemini gözler önüne serer.”
YEŞİL ALAN EKSİKLİĞİ ETKİLİYOR
Ağaçlandırma ve yeşil alanların artırılması ya da mevcut alanların korunması, şehirlerde kentsel ısı adası etkisini azaltmada kritik bir rol oynuyor. “Gölge sağlanmadığında ve terleme ile buharlaşma yoluyla serinletme imkânı olmadığında, şehirlerde sıcaklık artışı kaçınılmazdır.” diyen Oğuz, “Yeşil alan eksikliği, bitkilerin ve ağaçların karbondioksiti emerek oksijene dönüştürme kapasitesini de azaltır; bu nedenle hava kalitesi yeterince iyileşemez. Ayrıca, ağaç ve bitkilerin kökleri yüzey ve toprak altı sularını emerek yağmur suyu yönetimine katkı sağlar. Dolayısıyla yeşil alanların yetersizliği, su taşkını ve sel gibi risklerle mücadelede elimizdeki en doğal çözümlerden birini kaybetmemize yol açar.” dedi.
Kentsel ısı adası etkisinin, insan sağlığı üzerinde hem doğrudan hem de dolaylı olumsuz etkiler yarattığını söyleyen Oğuz, “Yüksek sıcaklıklar, özellikle yaz aylarında, termoregülasyon mekanizmalarını zorlayarak ısıya bağlı sağlık sorunlarını tetikler. Bu etkiler, yaşlılar, çocuklar, kronik hastalığı bulunan bireyler ve düşük gelirli topluluklar için daha belirgin ve risklidir. Uyku kalitesi düşer, çalışma verimliliği azalır. Ekosistemlerde ise su kaynakları üzerindeki baskı artar, bitki ve hayvan türleri için yaşam koşulları zorlaşır. Ayrıca KIA, sıcak hava koşullarında ozon ve diğer kirleticilerin kimyasal reaksiyonlarını hızlandırarak yer seviyesinde ozon oluşumunu artırır ve iklim değişikliğini hızlandırır.” şeklinde konuştu.
NELER YAPILMALI?
Kentsel ısı adası etkisini önlemek için öncelikle şehirlerdeki yeşil alanların artırılması, ağaçlandırma çalışmalarının yapılması ve mevcut doğal alanların korunması büyük önem taşıyor. Ağaçlar ve bitkilerin gölge sağlayarak ve terleme-buharlaşma yoluyla ortamı serinlettiğini ifade eden Oğuz, şunları paylaştı: “Bunun yanında, geçirgen yüzeyler, yağmur bahçeleri, yeşil çatılar ve dikey bahçeler gibi doğa temelli çözümler hem ısıyı azaltır hem de yağmur suyu yönetimine katkı sağlar. Binalarda açık renkli ve yansıtıcı kaplama malzemelerinin tercih edilmesi, enerji verimliliği yüksek tasarımların yaygınlaştırılması ve yerel rüzgâr koridorlarının korunması da sıcaklık farkını azaltan etkili uygulamalardır. Ulaşımda fosil yakıt kullanımının azaltılması ve toplu taşımanın teşvik edilmesi ise hem sıcaklığı hem de şehirdeki hava kirliliğini düşürerek iklim dostu bir kentsel yaşam ortamı oluşturur.”