Aşı olmayanlara yaptırım uygulanabilir mi?

Bu soruyu bir doktor ve bir avukata sorduk. Dr. Kırımlı, zorunlu aşıdan çok aşı olmanın sorumluluk olarak görülmesi gerektiğini belirtirken, Avukat Türkmenoğlu ise genel insan sağlığını tehlikeye atanlara karşı yaptırım kararları alınmasının mümkün olduğunu söyledi.

12 Ağustos 2021 - 11:48

İçinde bulunduğumuz pandemi sürecinden kurtulmanın en önemli anahtarı olarak görülen aşı, bazı kişiler tarafından hala reddediliyor. Çeşitli tereddütlerden ve yanlış bilgilendirmelerden dolayı aşı olmak istemeyen bireyler, aşı olmayanlara yaptırım uygulanıp uygulanmayacağı konusunda ise endişeli. İstanbul Tabip Odası Aile Hekimliği Komisyonu ve Türk Tabipler Birliği Aile Hekimliği kolunda çalışan Dr. Emrah Kırımlı, aşının zorunlu hale getirilmesine gerek kalmaması ve aşı olmanın bir sorumluluk olarak görülmesi gerektiğini söyledi.

İstanbul 1.Numaralı barosuna kayıtlı Avukat Leman Türkmenoğlu ise devletin, genel insan sağlığını tehlikeye maruz bırakanlar için yaptırım uygulama kararları almasının mümkün olduğunu belirtti.

“KAFA KARIŞTIRMAYA DEVAM EDİYORLAR”

İstanbul Tabip Odası Aile Hekimliği Komisyonu ve Türk Tabipler Birliği Aile Hekimliği kolunda çalışan Dr. Emrah Kırımlı, aşı olmak istemeyen bireyler için şunları söyledi: “Salgının başlarında gargara yaparak, kelle paça tüketerek hastalıktan korunacağımızı söyleyenler şimdi de aşıya karşı kafa karıştırmaya devam ediyorlar. Çok fazla kaynaktan çok sayıda bilgi insanların aklını karıştırabiliyor, bu çok doğal. Hastalık bizi çok korkuttu, aşısı da bu korku iklimi içine yerleşti. Hastalarımdan duyduğum başlıca tereddütler şunlar; çeşitli hastalıklarım var aşı olabilir miyim? Kalp hastalığım var, astımım var, alerjim var, kan hastalığım var, romatizmam var, tansiyonum var, organ nakli oldum, diyaliz oldum en sık duyduğum tereddütler. Bunların hiç biri aşı olmamıza engel değil. Bir başka büyük aşı olmama gerekçesi ise bana bir şey olmaz düşüncesi. Hastalık gençleri etkilemiyor, öldürmüyor gibi yanlış bir algı yarattık ve aşı tereddüdü yaratacak bilgi kirliliği ile bu durum birleşince gençlerimiz aşı olmayı ertelediler. Oysa okula gidenler onlar, işe gidenler onlar, arkadaşları ile buluşanlar onlar, tatil yapanlar onlar. Tüm bunlara en çok hakkı olanlar da onlar. 2 yıla yakındır okul, iş, gezme, eğlenme imkânları olmadı. Ancak hepimizin hayatına güvenle devam edebilmesi için bana bir şey olmaz demeyip aşılarını olmaları gerekiyor.

“DEVLET AŞI OLMAYI KOLAYLAŞTIRMALI”

Aşının zorunlu hale getirilmesine gerek kalmaması gerektiğini düşünen Kırımlı, “Yolda takılıp düşen birine yardım etmek zorunlu olmalı mı? Hamile bir anne otobüse bindiğinde ona yer vermek zorunlu olmalı mı? Yorgun argın pazardan dönmüş yaşlı komşumuzun poşetlerini taşımasına yardım etmek zorunlu olmalı mı? Aşı olmak hem kendimiz, hem de çevremize karşı sorumluluğumuzdur. Aşının etkili olmadığı kişiler olacak. Elimizde %100 koruyan bir aşı yok. Bunun dışında çocuklarımız aşı olamıyor, bazı özel tedavileri görenler aşı olamıyor. Onları korumak için virüsün toplumda dolaşmasını engellemeliyiz. Biz büyük oranda aşılamayı başarırsak, virüs toplumda dolaşamayacak, hastalanan ya da hastalık nedenli sorunlar yaşayan kişi sayısı azalacaktır” dedi ve şöyle devam etti: “Ocak 2021’den beri aşı yapıyoruz. Haziran ayında aşı geldiği zaman gördük ki günde 1 milyonun üzerinde aşı yapabiliyoruz. 200 milyona yakın aşı yapma kapasitemiz varken bunun daha yarısını bile kullanamamışız. Devlet öncelikle aşı teminini sağlamalı, aşı olmayı kolaylaştırmalı. Bırakın aşı olmayı, aşı randevusu almak bile büyük başarı. Kimler aşı olmuyor/olamıyor bilgisi ortaya konup bunlara çözüm aranmalı. Biz daha kim aşılandı, kim aşılanmadı, hangi aşı nerelerde yapılıyor onu bile bilemiyoruz. Devletin, halkın sağlığını tehdit eden bilim düşmanı, vicdan yoksunu aşı karşıtlarını karşısına alıp, ‘Neye dayanarak bunları söylüyorsun?’ demesi gerekiyor.

“YAPTIRIM KARARLARI ALINABİLİR”

Devletin, bireyleri aşı olmaya mecbur bırakıp bırakamayacağı konusunu ise İstanbul 1.Numaralı barosuna kayıtlı Avukat Leman Türkmenoğlu’na sorduk. Türkmenoğlu, “Devletin, genel insan sağlığını tehlikeye maruz bırakanlar için yaptırım uygulama kararları alması mümkündür. Burada söz konusu olan, topluma yönelik yaygın bir tehlikenin veya tehlike riskinin ortadan kaldırılmasıdır. Bu amaç doğrultusunda uygunluk ve orantısallık ilkesi çerçevesinde yaptırım kararları alınabilir. Aşı olmak istemeyen veya kısıtlamalara karşı çıkan taraflar da dava açabilirler. Ancak bu durumda aşının insan sağlığına olumsuz etkisini veya pandemiye olumlu etkisi olmadığını veya kişisel bazda sağlığını tehdit ettiğini kanıtlaması gerekir. Aynı şey kısıtlama için de geçerlidir. Kısıtlamanın doğru ve yerinde bir karar olmadığını ya da kısıtlamaya gerek olmadığını ispat edebiliyor ise, vatandaş bunun için dava açabilir. Buradaki temel konu dava açıp açamayacağı değil. Açılan davanın veya dava konusu talebin ispat edilebilme koşulu ve talebin haklılığını kanıtlayabilmesidir. Dava ve dava konusu talebindeki haklılığını ispat edebilen herkes tüm kurumlara ve kişilere dava açabilir, bunu engelleyen bir durum yoktur” ifadelerini kullandı.

“HAREKETE GEÇMEYEN KALABALIKLAR HALİNE GELDİK”

Mevcut aşı politikasının ihtiyaçlara cevap vermediğini ve pandemi krizinin yönetilemediğini söyleyen Türkmenoğlu, “Devletin, olası her krizi ve riski önlemeye elverişli, devamında kriz veya riskin yaşanması halinde de ortadan kaldırıcı önlemleri, henüz kriz ve/veya risk ortaya çıkmadan öngörmesi ve hazırlıklı olması gerekir. Devlet politikası bunu gerektirir. Öngörülemeyen kriz/risk yoktur şeklinde bir düşünce ile hareket edilemez. Şirketlerin dahi ana sözleşmesinde ihtiyat akçesi ayrılması şeklinde bir düzenleme vardır, olası riskler için ayrılır. Devlet politikası, kriz ve risk yönetimine hazırlıklı olmayı gerektirir. Aksi halde devlet olmanın manası kalmaz” dedi ve son olarak şunları ekledi: “Eğitimde kaliteyi arttırarak kaliteli insanlar yetiştirdiğimiz takdirde zaten farkındalıkları yüksek olacaktır ve devletin yaptırım uygulamasına gerek olmadan her birey üzerine düşeni yapacaktır. Ailede başlayan, okulda gelişen, toplumda ve sosyal hayatta evrilen eğitimdeki kalitenin düşmesi, eğitim/kültür/örf ve adetlerde yaşanan dejenerasyon, idarecilere olan güvenin sarsılması, idarecilerin rol model olması gerekirken aksine görüntü sergilemeleri gibi unsurlar maalesef olumlu farkındalığı ortadan kaldırmıştır. Sadece laf üreten ancak harekete geçmeyen bireylerden oluşan kalabalıklar haline geldik. Devlet bizi idare edemiyorsa, bizim bilinçli olup devleti idare etmemiz gerekiyor.”


ARŞİV