“Arı yoksa yaşam da yok”

Buğday Derneği’nden Turgay Özçelik, Einstein’ın “Arılar yeryüzünden kaybolursa, insanların 4 yıl ömrü kalır” sözünü hatırlatarak arıların yaşantımızdaki önemine dikkat çekiyor

30 Ağustos 2018 - 14:36

Ürettiği balı hayatımızın vazgeçilmez ürünlerinden biri haline getiren arıların yaşamları tehdit altında. Arıların yaşamlarını tehlikeye sokan nedenleri, tehlikeyi ortadan kaldırmak için neler yapılabileceğini ve bal hakkında aklımıza takılan soruları sayfamıza konuk ettiğimiz Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği İletişim Sorumlusu Turgay Özçelik’e yönelttik.

1-İlk öncelikle arıların sayısı azalıyor mu?

Ne yazık ki arıların nüfusu dünya genelinde ve Türkiye’de son 10 yıldır giderek azalıyor. Bu son derece kritik bir durum. Çünkü arılar, yalnızca bizlere bal yapan makineler değiller. Onlar ekosistemin bir parçası ve çok kritik bir işlevleri var. Bu işlev de doğada tozlaşmayı yapmak. Yediğimiz gıdanın hatta tüm canlıların yedikleri gıdanın üçte ikisi bu tozlaşma sayesinde yetişiyor. Arıların azalması, gıda hakkımızın tehlikeye girmesi demek. Yani arı yoksa, yaşam da yok. Bunu yıllar önce Einstein da görmüş ve demiş ki “Arılar yeryüzünden kaybolursa, insanların 4 yıl ömrü kalır.”

Arıların nüfusunun azalmasının nedeni bizleriz aslında. İnsanların yaptıkları yüzünden ölüyorlar. Nedir bunlar; iklim değişikliği, habitat ve yeşil alan kaybı ve yanlış arıcılık uygulamaları. Ama arıları öldüren en önemli unsur tarım ilacı denen pestisitlerdir.

2-Arıların ölmesine yol açan tarım ilaçlarının içindeki zararlı maddeler hangileri?

Yapılan araştırmalarda arılara en çok zarar veren pestisit türünün neonikotinoid çeşitleri olduğu ortaya çıkmış. Bu neonikotinoidler, tarımda böceklere karşı kullanılıyor. Hatta belediyelerin yapmış oldukları sinek ilaçlamaları da çoğunlukla neonikotinoid içerir. İşte bu zehirler, arılarda Koloni Çöküş Sendromu adı verilen bir hastalığa neden oluyor ve tüm koloni ölüyor. Yapılan diğer araştırmalar bu ilaçların özellikle kuş, kelebek ve suda yaşayan omurgasızları da etkilediğini ortaya koyuyor. Ayrıca bitkilere uygulanan neonikotinoidlerin büyük bir kısmı bitki yerine toprağa geçiyor ve toprakta 19 yıla kadar etkilerini yitirmeden kalabiliyor. Yani bu zehirlerin tam olarak hangi canlıya ulaştığını ve ne kadar zarar verdiğini hesaplamak oldukça zor. Neonikotinodlerin doğada yol açtığı zararın tam boyutu henüz bilinmiyor.

3-Bu ilaçların Türkiye’deki kullanım yaygınlığı nasıl?

Neonikotinoidler, Buğday Derneği olarak bizim de üyesi olduğumuz Pestisit Eylem Ağı’nın (Pan Europe) yoğun uğraşları sonucunda geçtiğimiz aylarda Avrupa Birliği’nde kalıcı olarak yasaklandı. Ama ne yazık ki ülkemizde hala serbest ve oldukça yaygın olarak kullanılıyor. Bu konuda ne yazık ki ülkemizde çok fazla araştırma yapılmıyor. Az sayıdaki araştırmalardan biri Akdeniz Üniversitesi tarafından 2013-2014 yıllarında yapılmış. Bu araştırmada 2013 yılında incelenen domateslerin yüzde 36’sında, biberlerin yüzde 36’sında, salatalıkların da yüzde 24’ünde neonikotinoid tespit edilmiş. 2014 yılında ise domateslerin yüzde 26’sında, biberlerin yüzde 32’sinde, salatalıkların da yüzde 13’ünde neonikotinoide rastlanmış.

4-Bu ilaçlara maruz kalan bitkilerden üretilen ballar halk sağlığı açısında tehdit değil mi?

İsviçre’de yapılan bir araştırmada dünya genelindeki 198 farklı üreticiden bal örneği alınarak analiz edilmiş ve bu balların yüzde 75’inde neonikotinoid kalıntısına rastlanmış. Yani oldukça yaygın. Bilim insanlarına göre, şayet bu neonikotinoid kalıntıları belirlenen limitlerin altındaysa insanların sağlığı için tehlikeli değiller. Ama özellikle Türkiye’de bu yasal pestisit limitlerinin aşıldığı ortada. Ya da bu konuda güven verici bir denetleme henüz söz konusu değil. Ayrıca limitin altında da olsa bu bir zehir. Ve bu zehri biz yalnızca baldan almıyoruz. Yediğimiz diğer gıdalarda da bu zehirlerden olduğunu düşünürsek, sonuç vücudumuza giren zehir miktarı oldukça fazla. Öyle ki, insan sağlığına zararlı olmasa bile arıları öldürmesi, bu zehirlerin yasaklanması için başlı başına bir sebep olması gerekiyor. Çünkü söz konusu olan “Egosistem” değil, “Ekosistem”. Her şeyi insanoğlunun çıkarları üzerinden değerlendiremeyiz. Doğadaki her bir türün en az bizler kadar yaşam hakkı var.

5-Sağlıklı bala ulaşım nasıl olacak?

Temiz bal istiyorsak, üreticiyi tanıyabildiğimiz kanalları tercih ederek, ekolojik arıcılık yöntemleriyle ürettiğini bildiğimiz arı ürünlerini tercih etmeliyiz. Elde edeceğimiz kanallar ise gıda toplulukları, kooperatifler, yüzde yüz ekolojik pazarlar, köy pazarları vb. Bunun dışında, organik sertifikalı arı ürünleri de tercih edilebilir. Çünkü bu sertifikayı alabilmeleri için arının uçuş mesafesinde bu bildiğim kadarıyla 7-8 km çapında, herhangi bir pestisit kullanımının olmaması gerekiyor. Organik üretim en sıkı denetlenen üretim biçimlerinden biri. Bu yüzden üzerinde organik logosu bulunan arı ürünleri tercih edilebilir.

6-Arıları yaşatmak için neler yapılması gerekiyor?

Arıları yaşatmak, onlara destek olmak için az önce sorduğunuz soruya verdiğimiz cevap çok önemli. Tercihlerimizle birçok şeyi değiştirebiliriz aslında. Yani ekolojik arı ürünlerini tercih ederek, ekolojik arıcılığı desteklemiş ve teşvik etmiş oluruz. Çünkü ne yazık ki neonikotinoid gibi zehirler kadar yanlış arıcılık uygulamaları da arılara zarar veriyor. Buğday Derneği olarak arı odaklı, arı dostu, ekolojik arıcılık yöntemlerini ülkemizde geliştirmek için geçtiğimiz yıl Arıları Yaşatalım adıyla bir proje gerçekleştirdik ve arıcılık yapmak isteyenlere ekolojik arıcılık eğitimleri verdik. Ekolojik arıcılığın gelişmesine destek vererek, arılara da destek vermiş oluruz.

Yine arılara destek olmak için neonikotinoid gibi zehirlerin yasaklanması çok önemli. Bu konuda etrafımızdakileri bilgilendirerek, alternatif uygulama ve yöntemleri destekleyerek arılara destek olmalıyız. Yerel yönetimleri, yapılan ilaçlamalar konusunda uyarmalı, arılara zarar vermeyen, doğal yöntemleri kullanmaları için yönlendirmeliyiz. Şayet bunların hiçbirini yapamıyorsak, arıların sevdiği bitkileri balkonumuzda ve bahçemizde yetiştirmek bile arılar için önemli bir adım olacaktır. Peki arılar ne sever? Lavanta, kekik, nane, biberiye, ıhlamur, erguvan vb…


ARŞİV