Tiyatro insanı Ertuğrul vefat etti

​Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Başkanı ve Kadıköylü yönetmen Ragıp Ertuğrul yaşamını yitirdi

07 Temmuz 2022 - 10:37

Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Başkanı, Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi Yürütücü Kurul Üyesi ve yönetmen Ragıp Ertuğrul vefat etti. Ertuğrul, 1 aydır Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde yoğun bakımda yatıyordu. 

RAGIP ERTUĞRUL HAKKINDA

MSÜ İstatistik lisans ve yüksek lisans programından sonra İ.Ü. Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü’nde “Dünyada ve Türkiye’de Kabare Tiyatrosu” başlıklı teziyle yüksek lisans derecesi alan Ertuğrul, profesyonel iş yaşamında kurumsal şirketlerde satış, iş geliştirme, pazarlama, eğitim, sürdürülebilirlik ve iletişim alanlarında yönetici pozisyonlarında çalıştı. Kişisel gelişim eğitimlerinin yanı sıra dramaturji, tiyatro eleştirisi, eleştirel düşünme, medyada eleştiri, sanat yönetimi, sanat sponsorluğu, tiyatro işletmeciliği ve etkinlik iletişimi alanlarında uzmanlığı olup konferans ve seminerler vermektedir. 1999 yılında Sanat Çevresi dergisinde başladığı eleştiri yazılarını, Tiyatro... Tiyatro, Tempo, T24.com’da sürdürdü. 2011-2019 arasında Vatan Gazetesi’nin hafta sonu ekinde ‘Kahvede Şenlik’ başlığıyla köşe yazıları yayımlandı. 2015 yılından bu yana UNESCO Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Türkiye Merkezi Başkanlığı görevini yürüten Ertuğrul, 2017 yılında International Association of Theatre Critics (IATC)’in Yönetim Kurulu’na seçildi. 2011 yılında Hacettepe Üniversitesi tarafından düzenlenen 75. Yıl Cüneyt Gökçer Ödülleri’nde ‘Yılın en iyi eleştirmeni’ ödülüne değer görüldü. Ragıp Ertuğrul’un tiyatro sanatçısı Dilek Türker’in yaşam öyküsünden hareketle yazdığı anlatı-romanı “Soytariçe”, Ekim 2016’da Tekin Yayınevi’nden çıktı. 2018 yılında kurduğu Rest Tiyatro’nun ilk prodüksüyonu olarak Türkiye prömiyeri yapan Milan Kundera’nın “Jacques ile Efendisi” oyunuyla Ekin Yazın Dostları’nın “Yılın Yönetmeni” ödülüne değer görüldü. 2019-2020 sezonunda Joel Pommerat’nın “Tüccarlar” adlı oyununu sahneye koydu.

 

Ragıp Ertuğrul ile 2019’da 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü vesilesiyle bir röportaj yapmıştmık. O röportajı, anısına saygıyla tekrar yayınlıyoruz:

4 yıldır Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nin (TEB) başkanlığını sürdüren tiyatro insanı Ragıp Ertuğrul anlatıyor…

TEB’i hiç bilmeyen birine nasıl anlatırsınız? Neden var TEB?

1991 yılında Zeynep Oral’ın girişimiyle kuruldu. UNESCO’ya bağlı ve merkezi Paris’te bulunan Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nin (IATC) Türkiye merkezi olarak faaliyet gösteriyoruz. Aralarında Hayati Asılyazıcı, Özdemir Nutku, Ayşegül Yüksel, Seçkin Selvi, Zehra İpşiroğlu, Dikmen Gürün, Hami Çağdaş gibi tiyatronun duayenlerinin bulunduğu 70 üyemiz var. Eleştirel düşünmeyi geliştirmek ve eleştiri kültürünü yaygınlaştırmak, uluslararası platformdaki kuramsal çalışmaları takip etmek ve genç eleştirmenlerin yetişmesini sağlamak için çalışıyoruz.

Siz 2015’ten beri başkanlık yapıyorsunuz. TEB ödülleri kaç yıldır veriliyor? Şimdiye kadar kaç oyun/tiyatro/oyuncu ödüllendirilmiştir toplamda? Siz bunun ne kadarına tanıklık ettiniz?

Birliğimize üç dönem başkanlık yapan ve her zaman rahmetle andığımız Üstün Akmen’den 2015 yılında devraldığım başkanlıkta ikinci dönemimi sürdürüyorum. TEB Ödülleri’nin bu yıl 28.sini gerçekleştireceğiz. TEB Ödülleri’nde sezon boyunca İstanbul sahnelerinde sergilenen oyunlar baz alınarak üyelerimizin oylarıyla “Yılın Oyunu”, “Yılın Yönetmeni”, Yılın Erkek Oyuncusu”, “Yılın Kadın Oyuncusu” ve “Yılın Yerli Oyun Yazarı” ödüllerinin yanı sıra bir “Yılın Onur Ödülü” ve bu kategorilerin dışında takdir edilmesi gereken bir kişi/kurum veya esere de “TEB Özel Ödülü”nü veriyoruz. Ankara sahnelerinde sergilenen oyunlar için de aynı kategorilerdeki ödüller ayrı bir törenle sahiplerini buluyor. Şimdiye kadar 200’ü aşkın kişi ve kurum ödüllendirildi. Ben de 2005’ten bu yana TEB Ödülleri’nde jüri üyesiyim.

Türkiye'deki şu an mevcut tiyatro dünyasının bir fotoğrafını çekmek istesem neler söylerdiniz?

Maalesef gitgide eğitim kalitesinde bir yükselme olmadığı gibi aksine bir gerileme olduğunu gözlemliyoruz. Zaten sınırlı sayıda tutulan akademik kadrolarda yer alan eğitimcilerin çoğu sadece akademik çalışmalara yoğunlaşmış durumda; ne oyun izliyor ne de yaratıcı ekiplerde yer alıyorlar. Bunun yanında da oyun okumayan ve izlemeyen; bir dizi cast’ında yer alarak kısa yoldan şöhrete kavuşmayı amaçlayan çok geniş bir öğrenci kitlesi var.

Öte yandan mevcut eğitim düzenine rağmen kendini geliştirenlerin yanı sıra farklı disiplinlerden gelmekle birlikte kendini tiyatroda bulan, ideallerini tiyatroda arayan, tiyatrodan beslenen ve tiyatro için üreten genç beyinler, genç yürekler dolu. Bu gençlere inanan, onlara güç veren tiyatro insanları da azımsanmayacak sayıda. Bu tutkulu ve gözükara tiyatrocular günümüz tiyatrosunun bel kemiğini oluşturuyor. Yer, engel veya baskı gözetmeksizin sanat üretmek ve sanatlarını icra etmek için dirayetle çalışıyorlar. Kendi sivil inisiyatiflerini oluşturarak ve birlikte hareket ederek, tiyatroyu toplumun sesi ve toplumsal barışın anahtarı olarak da konumlandırıyorlar.

“ELEŞTİRİ, TİYATROYU GELİŞTİRİR”

Tiyatro eleştirmenliği hakkında okurlarımıza neler söylemek istersiniz? ‘Eleştiri’ kelimesi olumsuz bir algı oluşturuyor ama kötü eleştiri olduğu gibi yapıcı eleştiri de olabilir değil mi? Eleştirinin tiyatroya katkısı nedir sizce?

Tiyatro aracılığıyla daha iyiye, daha güzele ulaşmak için girilen uzun ve mücadeleli yolculukta; bir tiyatro oyunu çerçevesinde ‘ne, niçin, nasıl’ sorularına cevap arar eleştirmen. Oyun metnini, sahneleme tekniğini, tasarımları ve oyunculuk performanslarını; yazarın bu eseri yazmadaki düşüncesine ve seyircinin alımlamasına göre eleştiri kuramlarına bağlı kalarak inceler. Özetle eleştirmen, izleyenin tiyatro eserini anlamlandırmasına giden yolu titizlikle gözlemler.

Eleştirinin kötüsü olmaz ama kötü yazılmış veya kötü dile getirilen eleştiri olabilir ki bunlara bakarak eleştiri kurumunu töhmet altında bırakmak haksızlık olur. Alışılageldiği şekliyle üzerine yüklenen olumsuz anlamın tamamen tersine ‘eleştiri’; tiyatroyu geliştiren, tiyatro insanlarına ayna tutan, azim ve cesaretle tiyatro yapmaya teşvik ve motive eden bir itici güç olarak görülmelidir.

Siz Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği'nin de yönetimindesiniz. Buradan hareketle Türkiye tiyatrosu ile dünyayı kıyasladığınızda nasıl bir tablo ortaya çıkıyor?

Dünyada tiyatro sanatında adından daima söz ettiren ve her zaman üstün başarılar gösteren ülkelere baktığımızda geçmişlerine sıkı sıkıya bağlı olduklarını, köklerine sirayet etmiş cevherleri koruyup kolladıklarını görürüz. Türk Tiyatrosunun kökeninde de, bir yandan geleneksel tiyatromuzu oluşturan, koruyan, araştıran, anlatan, aktaran bir yandan da dünya edebiyatını bilen, çeviren, yakından takip eden, beslenen, analiz eden, ilham alan sanatçılar ve akademisyenler vardır: Muhsin Ertuğrul, Haldun Taner, Mehmet Ulusoy, Beklan Algan, Münir Özkul, Mehmet Akan, Sevda Şener, Metin And, Nurhan Karadağ, Erol Günaydın, Yıldız Kenter, Erol Keskin, Haldun Dormen, Engin Cezzar, Genco Erkal, Ferhan Şensoy bu isimlerden ilk aklıma gelenler.

İşte bu bizim en büyük zenginliğimizdir. Önemli olan bu zenginliğe gereken kıymeti vermek; farklı olanı, özgün olanı, çağdaş olanı bu zengin kaynaktan yararlanarak gün yüzüne çıkartmaktır.

“TİYATROYA TEŞVİK GEREK”

Türkiye’deki tiyatro dünyası bu seneki  Dünya Tiyatrolar Günü’ne nasıl bir atmosferde giriyor? Bu özel gün bağlamında neler söylemek istersiniz?

Zaten az sayıda olan kültür merkezlerimiz maalesef yeterince verimli kullanılmıyor. Vatandaşların vergisiyle inşa edilen salonlar, tiyatro gruplarına adil olarak tahsis edilmiyor. Tiyatro salonu açarak kısıtlı sermayelerini, umutlarını, geleceklerini büyük riske atan tiyatro işletmecilerine hiçbir teşvik sağlanmıyor.

Oysa sezon dışında tüm salonların kapıları tiyatro gruplarına prova yapmaları için açılsa...  Yol üzerindeki bilboard’ların bir kısmı ödeneksiz tiyatroların reklamları için bilabedel ayrılsa... Tiyatro biletlerinden kesilen vergiler kaldırılsa... Bir de beni ve meslektaşlarımı en çok memnun edeceğine emin olduğum bir dileğimi paylaşsam; ulusal ve yerel, yazılı ve görsel basında tiyatroya ve tiyatro eleştirisine daha çok yer verilse... Sanırım çok şey dilemiş olmayız.

Son olarak da şunu sormak isterim, yılların söylencesidir ‘tiyatro ölüyor’. Sizce? Ölüyor mu, ölür mü, varolmaya devam eder mi?

Ne tiyatronun öldüğü var ne de öleceği! Zira tiyatro bir ‘moda’ değildir. Eğitimin, kültürün, sosyal yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır tiyatro. Süresi uzar, kısalır, farklı disiplinlerden yararlanır veya minimalist kalır, amfitiyatrolarda oynanır veya bodrum katlarına sığınır... Zamana ve zemine göre kabuk değiştirebilir ama yaşamı anlamlandırmaya yarayan tiyatrodan vazgeçmek söz konusu olamaz.

“TİYATRO KADIKÖY’ÜN GELENEĞİNDE VARDIR”

Siz Kadıköylüsünüz. Malum Kadıköy, - pek çok şeyin olduğu gibi- tiyatronun da merkezi oldu. Onlarca tiyatro açıldı burada, çok sayıda oyuncu burada yaşıyor, Kadıköy’de her akşam pek çok oyun perde açıyor… Nasıl yorumluyorsunuz bu ortamı?

Hasırcıbaşı’nda doğdum, Moda ve Bahariye’de büyüdüm, Yeldeğirmeni’ni tattım ve şimdi de Osmanağa’da yaşıyorum. Halkevi’nde nice çocuk oyunu izledim. İlk tiyatro eğitimini rahmetli Tevfik Gelenbe’den aldım ve sahneye onun Bahariye Caddesi’ndeki tiyatrosunda adım attım. Sadece benim kişisel tarihimin değil her Kadıköylünün kültürünün de bir parçasıdır tiyatro. Tiyatro Kadıköy’ün geleneğinde vardır demek yanlış olmaz. O nedenle son yıllarda Kadıköyümüzün dört bir yanında sahneler açılması, sokakların oyun afişleriyle donanması, tiyatro camiamızın Kadıköy’ün güzide sokaklarında açılan kafe/barlarında buluşması rastlantı değil. Kadıköy’ün kültürel yaşamının bu yeniden doğuşu, benim gibi tüm semt sakinlerini de memnun ediyor kuşkusuz.

Kadıköy bizim güvenli limanımız. Bu sezon sahneye koyduğum ve Türkiye prömiyeri yapan Milan Kundera’nın “Jacques İle Efendisi” adlı oyununu Kadıköy’de Akla Kara Tiyatrosu ile Moda Sahnesi’nde sergiledik. Oyunumuzu 29 Mart’ta Kadıköy Emek Tiyatrosu’nda yine Kadıköylü sanatseverlerle buluşturacağız.

 

ARŞİV