Sokakların hem temizlikçi hem bekçileri: KÖPEKLER

“Dört Ayaklı Belediye: İstanbul’un Sokak Köpekleri” sergisi, kent tarihinin aslî unsurları arasında olan sokak köpeklerinin geçmişini anlatıyor

10 Şubat 2017 - 13:26

İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, kent tarihi ve toplumsal tarih odaklı sergilerine bir yenisini ekliyor. “Dört Ayaklı Belediye: İstanbul’un Sokak Köpekleri” sergisi, hemen her dönemde gündelik yaşamın önemli bir parçası olan sokak köpeklerinin, dini, siyasi ve sosyolojik dönüşümlerle değişen serüvenine ışık tutuyor.

İstanbul kent tarihine farklı bir bakış sunan sergi, İstanbul kent tarihinin aslî unsurları arasında yerini alan sokak köpeklerinin, birbirini izleyen iki farklı dönemini yansıtıyor. Kentin bu dört ayaklı kalabalık grubu, Fetih’ten Tanzimat’a uzanan dört yüzyıllık ilk dönemde, gündelik hayatı insanlarla paylaştı, içe dönük mahalle hayatında yerleşik nüfusu yabancılara karşı korudu. 19. yüzyıl başlarından itibaren ise modernleşme hareketleri ile birlikte, Batılı kentlerde uzunca süredir uygulanan tasfiyeye maruz kaldı, sürgün edildi. Sokakları ana vatanı bilen İstanbul’un ıssız karakterlerinin bu trajik hikâyesi büyük itlafa kadar kesintisiz devam etti.

“ORTAK YAŞAM FELSEFELERİ VAR”

Serginin küratörü Ekrem Işın, İstanbul köpeklerinin en az insanlar kadar şehir hayatının toplumsal serüvenine katıldıklarını, yönetim ve güvenlik sorunlarında uzmanlaştıklarını, kendilerine özgü bir ortak yaşam felsefesi geliştirdiklerini ifade ediyor. Işın, şehri ziyaret eden Batılı gözlemcilerin, hayvanları bile toplumsallaştıran bu kültürün inceliklerine merakla yaklaştığını vurguluyor. Dönem kaynakları incelendiğinde, İstanbul köpeklerine bakış açısı daha çok belediyecilik noktasında yoğunlaşıyor; kaynaklarda sokak köpekleri, şehir temizliğini sağlamakla yükümlü birer belediye memuru olmanın yanı sıra mahalle güvenliğini sağlayan birer bekçi olarak da görülüyor. 

Serginin danışmanı Catherine Pinguet, hayvan meselesini ciddiye alanlara yöneltilen “bir hayvan için neden bu kadar lakırdı?” sorusunun, İstanbul sokak köpeklerinin dostu ve koruyucusu olanların çok iyi bildiği sıradan bir yaklaşım olduğunun altını çiziyor. Pinguet, John Berger’in “Why look at Animals? (Niçin Hayvanlara Bakmalı?)” başlıklı derleme kitabının insanlara durmak ve bakmak konusunda bir çağrı niteliği taşıdığını belirtiyor ve soruyu şöyle cevaplandırıyor: “Çünkü onların özgürlüğü benim özgürlüğümün teminatıdır.”

“Dört Ayaklı Belediye: İstanbul’un Sokak Köpekleri” sergisi, 19. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan bu süreci, fotoğraflar, seyahatnameler, kartpostallar, dergiler ve gravürler eşliğinde gözler önüne seriyor. 11 Mart’a dek açık kalacak sergi, Beyoğlu Tepebaşı’ndaki İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde, Pazar günleri hariç hafta içi her gün 10.00 - 19.00 saatleri arasında gezilebilir.

KUYRUKLU ÖYKÜLER BEYAZPERDEDE

Dört Ayaklı Belediye: İstanbul’un Sokak Köpekleri sergisi sürerken, Tepebaşı’ndaki Pera Müzesi de dünyanın farklı köşelerinden köpek hikâyelerini Pera Film’in yeni programında bir araya getiriyor. “Kuyruklu Hikâyeler: Sinemanın Köpekleri” programı, yüzyıllar boyu insanın en sadık dostu olarak tanımlanmış köpeklerin dünya sinemasında da geniş bir yeri olduğunu, köpek sevgisiyle hareket eden yönetmenlerin tür sınırlaması tanımadığını gösteriyor. Tıpkı bir köpekle yaşamanın tattırdığı birçok farklı duygunun bulunması gibi, Kuyruklu Hikâyeler’imiz arasında animasyon ve belgeseller, avangart ve kült filmler, komedi hatta gerilimler var. Patagonya’da Budapeşte’de, Oregon’da ya da okyanus ortasındaki bir ıssız adada geçtiği fark etmeksizin, sinemanın “kuyruklu yıldızları”nın hikâyeleri bazen umudun, bazen isyanın simgesi oluyor. Köpekler, bu filmlerde kimi zaman sahipleri için bir yaşama sebebi, kimi zaman bizim için sahiplerini tanıma aracına dönüşüyor. Şimdi sinemanın sokaklarında Bombon, Hagen, Lucy, Truman, Tulip, Otto, Baxter, Lolabelle ve nicesiyle gezintiye çıkma zamanı! 28 Şubat’a dek sürecek film programı için www.peramuzesi.org.tr adresi ziyaret edilebilir. 


ARŞİV