“Sinema sınırın ötesine bakmak gibi”

Kısa Film Yönetmenleri Derneği Ustalarla Buluşma Söyleşileri’nin konukları yönetmen Yeşim Ustaoğlu ve görüntü yönetmeni Uğur İçbak, kısa filmlerle başladıkları sinemayı anlattı

13 Şubat 2019 - 10:41

Kısa Film Yönetmenleri Derneği, genç sinemacıları, kısa filmcileri ve sinemaseverleri sektörün usta isimleriyle buluşturmaya devam ediyor. Kadıköy Belediyesi’nin desteğiyle Barış Manço Kültür Merkezi’nde düzenlenen “Ustalarla Buluşma” söyleşileri dizisinin bu defaki konukları; Güneşe Yolculuk, Araf ve Tereddüt gibi filmlerin yönetmeni Yeşim Ustaoğlu ile Eşkıya, Hokkabaz ve Organize İşler gibi filmlerin görüntü yönetmeni Uğur İçbak oldu. Söyleşinin moderatörlüğünü yine İstanbul Okan Üniversitesi Sinema - TV Bölümü Öğretim Üyesi Burak Kaplan üstlendi.

“KISA FİLMİN BAŞKA BİR TADI VAR”

Sinemaya birlikte adım atan Yeşim Ustaoğlu ve Uğur İçbak; seksenli yıllarda film yapmanın zorluklarına, yeni sinema yasasına, sinemanın toplumsal hayatla ve politikayla nasıl ilişki kurduğuna dair sinemaseverlerle keyifli bir sohbet gerçekleştirdi.

Söyleşide ilk sözü alan Yeşim Ustaoğlu, yönetmen olmaya nasıl karar verdiğini şu sözlerle anlattı: “O yıllarda İstanbul’da restorasyon öğrencisiydim ve mastır yapıyordum. Ama sinema yapmak için içime kurt girmişti. İFSAK’ın film atölyesine gidiyordum. Mimar Sinan Üniversitesi’nin arşivine dadanmıştım. Uğur’la da o zaman tanıştım ve dostluğumuz ilerledi. Mimarlıktan kazandığım paralarla 16 mm negatif alırdım. Bir defasında kısa filmlerimden birini çekmek için yine bütün paramı negatiflere vermiştim. Ama otobüs bileti alacak kadar param bile kalmamıştı. O gün yağmur yağarken eve yürüyerek dönmüştüm.”

Seksenli yıllarda kısa film çekmenin teknik olanaksızlıklar yüzünden zor olduğunu ifade eden Ustaoğlu, “Kamera, ışık bir sürü ihtiyaç vardı. Kendi imkanlarımızla bir şeyler imal ediyorduk.” dedi.

Yeşim Ustaoğlu, Burak Kaplan’ın “Son yıllardaki kısa filmler nitelik olarak iyi olmaya başladı. Kısa filmler ‘öğrenci filmi’ imajından çıkıyor. Kısa filmler ana akım sinema yerine arthouse sinemanın diline öykünüyor. Sizce bu yönelimin sebepleri neler?” sorusuna ise şöyle cevap verdi: “Ben çok fazla ayrım yapmak istemiyorum. Yönetmen kendi diliyle bir şeyler yapıyorsa özgünlüğü olmalı. Kısa film de bunu sağlayan en önemli alanlardan biri. Sadece kısa film yaparak da yaşayabilirsiniz. Tekniği öğrenmek ve daha sonra ana akıma yönelmek isteyenler de olabilir bu aklı başında bir şey tabii. Kısa filmin başka bir tadı ve dünyası var. Çünkü para kazanma derdiyle yapılmıyor ve bu özgürlük sağlıyor yönetmene.”

Uğur İçbak’ın cevabı iseBen de ayrım yapmayı sevmiyorum ama kısa film arthouse filmlere daha uygun. Ben de ana akım sinemanın içindeyim ama ruhum başka bir yere ait. Kısa film çeken yönetmen istediği hayali gerçekleştirmek için arthouse sinemaya daha yakın duruyor. Bazen jürilerde yer alıyoruz. Bazı filmler geliyor ve  bir uzun filmin sekansı gibi duruyor. Yönetmen kendini göstermek için çekmiş gibi sanki. Bu jüriyi etkilemek yerine ters tepiyor. Kısa film de bir hikaye anlatmalı.  Yönetmen ve görüntü yönetmeni birbirlerini iyi tanımalı. Bence yönetmenler arkadaşlarına güvenmeli.” şeklinde oldu.

SINIRIN ÖTE TARAFINDA NE VAR?

Yeşim Ustaoğlu’nun Mizgin Müjde Arslan’a verdiği röportajdan alıntı yapan Burak Kaplan, yönetmene şu soruyu yöneltti: “Çocukluk yıllarınızı geçirdiğiniz Trabzon’da sınıra bakarak hayal kurduğunuzu söylüyorsunuz ve bunu Sovyet sineması izlemeye benzetiyorsunuz. Röportajda sinemayı ‘Sinema sınırın ötesine bakmak gibi bir şey benim için. Yani Sovyetleri görmek gibi. Çok korkunç olan dünyayı algılamaya çalışırken onun içine nasıl girileceğinin  merakı’ olarak tanımlıyorsunuz. Bunca filmden sonra bu korkunç dünyayı anlayabildiniz mi?”

“Çok daha iyi anladım ama söylemek istediğim çok şey var” diyen Ustaoğlu şöyle devam etti: “Karanlığı ve bilinmezi hayal edip o hayali oluşturmak için Karadeniz bana çok şey kattı. Ben çok küçükken İstanbul’dan babaannem gelip filmleri anlatırdı.  Ben de o filmleri kafamda kurardım. Ama denize baktığımda karanlığı görür ve camdan gece denize bakardım. Nasıl bir gece olduğunu ve  gecede nasıl bir hikaye olduğunu düşünürdüm. Belki de bu sinema yapmak için attığım ilk adımdı. İstanbul’a gelince de zaten sinema nasıl yapılır diye düşündüm. Güneşe Yolculuk filmimden sonra ne yapmak istediğim belli olmaya başlamıştı ve kendi içime bakmayı öğrendim.”

“İNSANI ANLAMALIYIZ”

Burak Kaplan, Yeşim Ustaoğlu’nun Araf ve Tereddüt filmlerinin son yıllarda çokça tartışılan ve gündemde olan  kürtaj ve çocuk gelinler konusunu  işlediğini ifade etti. Ustaoğlu da “Bizlerin ve insanı ve toplumu anlamak gibi bir görevi var. Yaşanılan olan biteni anlamak ve gözlemlemek zorundasınız. Ben de yerinde oturan biri değilim. Evimde oturup hikâye yazmam.  Sokağa çıkar ve yürürüm. Farklı coğrafyaları gezerim.” diye konuştu.

SİNEMA YASASININ GETİRDİKLERİ

Soru cevap kısmına geçildiğinde biz de Ustaoğlu’na yeni sinema yasasıyla yapılan değişiklikleri sorduk. Yapılan itirazlar sonucu bazı maddelerde iyileştirme yapıldığını aktaran Ustaoğlu, “Komisyon üyelerinin 4’ünün kurumdan 4’ünün de sektörden olmasını sağladık. Ufak değişiklikler yapmayı başardık. Yasa çıktı ama ayakta durabilmek zorundayız. Yani film yapmaya devam edebilmek için sürekli üretim yapmak durumundayız. Bir filmin fondan yararlanması gerekiyor. Dağıtım ağında tekelleşme sinemacıları etkiliyor. Yasa bunu dengeleyemedi zaten itirazlar ana akım sinemacılardan çıktı. Zaten bizi dinleyen de yok. İtiraz edecek mecalimiz de yok. Buna rağmen sinema çalışanları SEYAP mücadele veriyor. Dışarda işler nasıl yürüyor bunu anlatmaya çalışıyoruz. Aklı başında birkaç madde varsa bu da bizim itirazlarımız sayesinde oldu.” dedi.


ARŞİV