Kadıköy Belediyesi Sinematek/Sinema Evi’nde düzenlenen Sessiz Perşembe Günleri film gösterimleri kapsamında, dünya sinemasının kült yapıtlarından “Potemkin Zırhlısı”, 11 Aralık Perşembe günü sinemaseverlerle buluştu. Gösterim öncesinde, film kültürü ve kolektif sinema belleği üzerine çalışmalarını sürdüren, aynı zamanda Sinematek’in kurucularından Jak Şalom, filmin yönetmeni Sergei Eisenstein, yapım süreci ve sinema tarihindeki önemi üzerine bir sunum gerçekleştirdi. Mine Pakel’in film için bestelediği canlı müzik eşliğinde izlenen yapım, seyirciye unutulmaz bir sinema deneyimi yaşattı. Sunum öncesinde Jak Şalom ile konuşma fırsatı yakaladık.

“ÖNEMİNİ KORUMAYA DEVAM EDİYOR”
Potemkin Zırhlısı’nın, 1958 yılında Brüksel’de düzenlenen uluslararası bir sergide o tarihe kadar çekilmiş en iyi film seçildiğini ve bu birinciliğini uzun yıllar koruduğunu söyleyen Jak Şalom, filmin sinema tarihindeki öneminin bugün de sürdüğünü vurguladı. Şalom “Bugün bile Potemkin Zırhlısı sinema tarihinde önemini korumaya devam ediyor. Filmin bu akşam gösterilmesinin bir anlamı daha var; ilk kez 13 Ekim 1967’de Sinematek Sinema Evi’nin atası olan Türk Sinema Derneği’nde Türkiye’de gösterilmişti. O dönemde çok önemli yankılar uyandırmıştı. Bu kadar yıl sonra yeniden gösterilmesinin ayrıca bir anlamı var.” dedi.
Gösterilen kopyalar arasındaki farklara da değinen Şalom, “O gün ile bugün izlenen kopya arasında ciddi bir nitelik farkı bulunuyor. Bugün izleyiciler bence daha talihli.” diye konuştu. Şalom, her sinemaseverin Potemkin Zırhlısı’nı en az bir kere izlemesini de tavsiye etti.

SİNEMATEK’İN ÖNEMİ
Türk Sinematek Derneği’nin ilk üyelerinden biri olarak Sinematek’in önemine değinen Jak Şalom, sinema kültürünün Türkiye’de kurumsal bir zemine kavuşmasında derneğin oynadığı role dikkat çekti. Şalom, “Resim, heykel, karikatür ve müzik gibi sanat dallarının her biri için zaman içinde müzeler kuruldu, kurulmaya da devam ediyor. Devlet, kitaplar için Milli Kütüphane’yi kurdu ama sinema için bir şey yapmadı. Dolayısıyla Türk Sinematek Derneği, sanatseverler, profesörler, gazeteciler ve yönetmenlerin bir araya gelmesiyle bir dernek olarak kuruldu.” şeklinde konuştu. Sinematek Derneği’nin temel amacının bir film kültürü yaratmak olduğunu vurgulayan Şalom, “Eğlendirici filmler de var, sanat filmleri de. ‘Biri neden var da diğeri yok’ tartışmasını yapmak gereksiz bir şey. Ama sanat filmlerine de yer ayırmak lazım, onlar sinemalarda görülemeyecek filmler. Sinematek bu anlamda çok başarılı oldu.” ifadelerini kullandı. Derneğin 1965 yılında kurulduğunu ve 12 Eylül 1980 darbesinin ardından diğer birçok kurum gibi kapatıldığını hatırlatan Şalom, “Bu süre zarfında bir kuşak, film kültürü diyebileceğimiz şeyi Sinematek’te öğrendi.” diye konuştu.
FİLMLERİ RESTORE ETMEK
Sinemateklerin dünyanın hiçbir yerinde zengin kurumlar olmadığının altını çizen Şalom, tüm eski filmleri restore etmenin mümkün olmadığına dikkat çekerek, “Bu nedenle seçim yapmak gerekiyor. Seçimler yapılırken kurum yöneticilerinin, eleştirmenlerin ve sinema tarihçilerinin görüşleri elbette alınıyor. Ayrıca filmin onarılabilir durumda olup olmadığı da araştırılıyor. Eğer bir film fiziksel olarak ciddi şekilde zarar görmüşse, gösterime girmesi mümkün olmuyor.” dedi. 2000’li yıllardan itibaren sinema teknolojisinde yaşanan dijitalleşmeye de değinen Şalom, “Eskiden sinema şeridi dediğimiz tabandan dijital ortama geçmek gerekiyor. Bu da son derece maliyetli bir iş. Bu nedenle onarım çalışmalarına önemli katkı sağlayan Sinematek sponsoru Kurukahveci Mehmet Efendi’ye özellikle teşekkür etmek gerekir. Umarım bu çalışmalar devam eder.” diye konuştu.

KENDİ BESTESİYLE EŞLİK ETTİ
Film müzikleri bestecisi, ses tasarımcısı ve ses mühendisi Mine Pakel ile de gösterim öncesi konuştuk. “Sessiz Perşembe serisinde Potemkin Zırhlısı’nı canlı müzikle seslendiriyorum.” diyen Pakel şöyle devam etti: “İki klavyem var; altyapılarını oluşturduğum müziklerin üzerine sahnede canlı performans ekliyorum. Bazen doğaçlamaya da kayıyor, bu planlanmış bir şey değil. Bu şekilde sessiz bir filme eşlik etmeye çalışıyorum.” Film için tamamen özgün bir müzik bestelediğini belirten Pakel, “Filmde herhangi bir referans müzik olmadığı için müzikleri baştan sona kendim oluşturdum. Sessiz bir film olduğu için 68 dakika boyunca kesintisiz müzik var.” ifadelerini kullandı.
Pakel, “Dünyada bunun birçok örneği var ancak Türkiye’de neredeyse hiç rastlamıyoruz. Sinema ve müziği bu şekilde canlı olarak bir araya getirmek hem bizim hem de seyirci açısından çok kıymetli.” dedi. Sinemanın ilk yıllarında filmlere canlı müzikle eşlik edildiğini hatırlatan Pakel, “Zamanla bu gelenek kayboldu. Oysa canlı müzikle yapılan gösterimler, seyirciyle ister istemez bütünleşen bir deneyim yaratıyor. İzleyiciyle birlikte duygusal bir an paylaşıyoruz.” ifadelerini kullandı.