Kadıköy tiyatro sahnelerinin vazgeçilmez mekanlarından biri olmaya devam ediyor. Oyuncu Mehmet Ali Nuroğlu’nun kurduğu Kadıköy Oda Tiyatrosu (KOT) da semtin kültür- sanat yaşamına yeni bir soluk getiren mekanlardan. Mehmet Ali Nuroğlu, yeni mekânda tek kişilik oyunu “Dünyada” ile izleyiciyle buluşuyor.
Nuroğlu, oyunda kendini, dünyayı, anıları ve yolculuklarıyla anlamaya çalışan bir adamın yarım kalmış hikâyesini sahneliyor. Performansı, hikâyeye hem derinlik hem de içtenlik katıyor. Oyunun metni Will Eno’ya ait, çevirisi Ayberk Erkay, müzikleri ise rapçi Çağrı Sinci tarafından hazırlandı. Yani sahnede farklı sanat disiplinlerinin buluştuğu özel bir iş izliyoruz. Sadece bir tiyatro oyunu değil; sinema dili, sahne ışıkları, ekrandaki yansımalar ve seyircinin bakışı da bir araya geliyor. Hikâye her an yeniden şekilleniyor. İzleyici olarak hem sahnenin enerjisine hem de ekrandaki görüntülerin yarattığı atmosfere kapılıyor. Duygu yoğunluğu, mekânın sıcaklığı ve samimiyeti ile birleşince ortaya unutulmaz bir deneyim çıkıyor.
Biz de hem yeni oyunu hem de Kadıköy Oda Tiyatrosu’nun yolculuğunu Mehmet Ali Nuroğlu’ndan dinledik.
“KOT BİZİM İÇİN KAMUSAL BİR ALAN”
Başta bir mekân açmayı düşünmemiştim. 2 yaşında bir kızımız var. Ev hayatımızın ekseni haliyle çocuk üzerinden şekilleniyor. “Dünyada” oyununu yapmak istememe rağmen evde prova yapacak imkân bulamıyordum; bağımsız tiyatrolarda çalışırken böyle bir şansım oluyordu ama burada öyle bir ortam sağlayamadım. Küçük bir yer arıyordum; Kadıköy’de bu mekân karşıma çıkınca birkaç arkadaşıma ve eşime gösterdim sonra atölye olarak tuttum. Zamanla tiyatrocu arkadaşlar da gelince, burayı ‘Kadıköy Oda Tiyatrosu’ (KOT) olarak adlandırdık. Burayı temel olarak bir üretim alanı olarak görüyorum. Arkadaşlarımla konuşurken veya randevuya giderken ‘Atölyeye gidiyorum’ diyorum. Burası sadece benim değil; başka ekiplerin de gelip prova yaptığı, öğrencilerin çalıştığı ve ürettiği bir alan. Bu da hoşuma gidiyor. Aslında tiyatro dedik ama benim için temel olarak bir atölye.
Çok genç yaşta tiyatroya başladım. Amatör olarak üniversite tiyatrosu, alternatif tiyatrolar ve Devlet Tiyatrosu deneyimlerim oldu. Sonra hayat beni daha çok kamerayla çalışmaya; televizyon ve sinema işlerine yönlendirdi. Mekanı gördüğümde ilk olarak Vertov ismini düşündüm; kendisi Rus belgesel sinemacı, çok sevdiğim biri. Ancak tiyatrocu arkadaşlarım bunu pek uygun bulmadı. Kadıköy’de bir oda tiyatrosu olmadığını fark edince neden olmasın dedik ve ismini Kadıköy Oda Tiyatrosu koymaya karar verdik. KOT bizim için kamusal bir alan. Çok çeşitli şekillerde kullanılabiliyor. Farklı ekipler gelip prova yapabiliyor. Mesela Korhan Başaran, kendi performansı öncesi Çanakkale Bienali’ndeki bir gösterisini burada prova etti. Ataman Girişken de dijital enstalasyonunu burada sergiledi. Bağımsız sanatçılara açık; üretim ve paylaşım odaklı bir yeriz. Bir odadayız, penceremiz var; hem samimi hem üretim odaklı bir hava var. Bu atmosfer de beni çok mutlu ediyor.
Kesinlikle değişiyor. Ama oyunculukla bağım hep aynı yerden geliyor. 15 yaşında tiyatroya başladım, şimdi 45 yaşındayım ve her oyun deneyimi bana farklı bir perspektif katıyor. Yaş aldıkça, tecrübe kazandıkça veya kendi hayatımda bakış açım değiştikçe oyunculuğa dair fikrim de değişiyor. Bugün farklı bir düşünceye sahipsem, yarın başka bir oyun deneyiminden sonra tekrar değişebilir. Oyunculuk sürekli evrim hâlinde.
“KENDİ SESİMİN YANKISINI BULDUM”
Will Eno’nun yazdığı tek kişilik oyunlardan biri ‘Dünyada’. İlk okuduğumda kendi sesimin yankısını buldum. Metin, zor konuları öyle güzel anlatıyor ki içimi karartmadı. Pandemi döneminde oyuna vakit ayıracak fırsat bulamadım; aradan 3 sene geçtikten sonra hazırlanmaya başladım ve sahneye koyabildim. Hem oyuncu, hem yönetmen olarak kendi deneyimlerimi kattım. Oyunculukta her zaman kendi sesinizi bulmak çok değerli.
Tiyatro toplumsal bir sanat. Yapısı itibariyle şehir hayatıyla çok iç içe. Sansür her dönemde vardı; geçmişte tiyatrocular hapisteydi, bazı filmler ve bazı kitaplar yasaklıydı. Bugün de bazı konularda hâlâ geçerli olabilir. Belki bu dönemde biraz da oto sansür artmış, tiyatrocular kendilerini sansürlüyor olabilir, bunu tartışabiliriz. Sanat illa çok aydınlık bir perspektif sunmak zorunda değil; asıl işlevi, karanlıklara dalabilmek ve bunu seyirciye gösterebilmek. Bu dönemde sansür gündelik hayatımıza bile sirayet etmiş durumda. Toplumsal dinamikler giderek daha muhafazakârlaşsa bile tiyatro her dönemde riskli ve zorlu bir alan olmuştur. Yine de, tüm bu zorluklara rağmen tiyatro üretmeye, düşündürmeye ve izleyiciyle bağ kurmaya devam eden bir sanat.
“BURASI KIYMETLİ BİR YER”
Kadıköy yaşanacak bir yer; adeta biraz kurtarılmış bir bölge gibi hissediyorum. Mahalle kültürü hâlâ devam ediyor ve bu çok değerli. Oyun atölyeleri, sahneler, galeriler, kitapçılar, kafeler… Müthiş bir kültürel zenginlik var. İnsanlar buradan çıkmadan hem günlük yaşamlarını sürdürebiliyor hem de kültürel etkinliklere erişebiliyor. Eşimle Ankara’dan buraya geldiğimizde ‘Burası bizim yerimiz’ demiştim. Şimdi o da benden daha Kadıköylü oldu. Bu atmosfer korunmalı, bozulmamalı; hem sanat üretimi hem de sosyal yaşam açısından burası kıymetli bir yer.
Oyun Tarihleri
“Dünyada” adlı oyun, 24 Ekim Cuma günü saat 20.30’da İstanbul Kadıköy Oda Tiyatrosu’nda (Ressam Şeref Akdik Sokak 3/B, Moda) sahnelenecek. İstanbul’un ardından, 22 Kasım Cumartesi akşamı 20.00’de Ankara Kült Sahne’de tiyatroseverlerle buluşacak. Kasım ayı gösterimleri ve güncel duyurular için Kadıköy Oda Tiyatrosu ve sanatçının Instagram hesapları takip edilebilir.