Magma’nın sıcaklığı Kadıköy’den yayılıyor

“Dünya Seni Çağırıyor” diyerek 5 yıl önce yola çıkan Magma dergisi, yayın hayatına Kadıköy’den devam ediyor

04 Temmuz 2018 - 11:39

Beş yıldır hem Türkiye’nin hem de dünyanın farklı bölgelerinden arkeoloji, kültür, tarih, sanat, coğrafya, doğa ve kent kültürü alanlarında dosya haberleri okurlarıyla buluşturan Magma dergisi, yayın hayatına Kadıköy’de devam ediyor. Derginin kurucuları arasında yer alan ve Yazı işleri Müdürü olan Kemal Tayfur ile bağımsız yayıncılığı, İstanbul’daki doğa tahribatını ve daha birçok konuyu konuştuk.

“YELDEĞİRMENİ’NİN DOKUSU BİZİ CEZBETTİ”

Öncelikle Kadıköy’e hoş geldiniz. Neden karşıdan buraya taşınma tercihinde bulundunuz?

Aslında özellikle bir tercih olarak düşünmedik. Daha geniş bir yer bakarken bir arkadaşımız bize Yeldeğirmeni’nden söz etti. Önce ulaşım açısından zor olabileceğini düşündük çünkü genelde yayın kuruluşları karşı tarafta, matbaa, diğer işler… Arkadaşımızın aracılığıyla Yeldeğirmeni’nde şu anda söyleşi yaptığımız binayı gördük. Boştu, çok güzeldi. Bahçesi olması özellikle bizi çok cezbetti çünkü senelerce ya plazalarda ya da apartman ofislerinde çalışmış olmak son derece yorucuydu. Bahçeli, sakin bir yer bulmak bizim için baya iyi oldu. Ama onun ötesinde, biz Kadıköy’ün özelliğini, Kadıköy’ün güzelliğini, özellikle yayıncılar için çalışma açısından bu kadar verimli bir yer olabileceğini ancak taşındıktan sonra anladık.

Avantajları neler oldu?

Her şeyden önce, ihtiyaç duyabileceğiniz her şeye rahatça ulaşabiliyorsunuz. Ulaşım açısından rahat, bir taraftan metro bir taraftan deniz ulaşımı var. Bütün bunlar çok cezbedici geldi ama en önemlisi, Yeldeğirmeni’nin mahalle dokusunu koruyor olması. Bu da bizim zaten yayın atmosferimize çok uygun düşüyor.

Bir sayınızda da Yeldeğirmeni Mahallesi’ni işlemiştiniz.

Evet, gelmeden önce tesadüfen Yeldeğirmeni ile ilgili bir konu çalışmıştık. Fotoğrafçı ve yazar arkadaşlarımız burada dolaştılar, yazdılar. Bir dosya halinde yayımladık. Tam da Yeldeğirmeni’ne taşınma ayına denk geldi o yayın. Tabii yayın dolayısıyla Yeldeğirmeni’ni bilmek başka, içinde yaşamak başka. İçinde yaşayınca anlıyorsunuz ki gerçek İstanbul bu. İlişkileriyle, mahalle dokusuyla, mimari yapısıyla… Her bakımdan özel ve ayrıcalıklı bir yer.

“YERYÜZÜ DERGİSİYİZ”

Magma dergisini takip edenler biliyor ama yeni tanışanlar için Magma dergisini anlatabilir misiniz?

Biz Magma dergisine ‘Yeryüzü Dergisi’ diyoruz. Bunu dememizin sebebi, öncelikle Magma dergisi bir kültür dergisi. Ama bu bir popüler kültür değil. Magma; arkeoloji, kültür, tarih, sanat, coğrafya, doğa,  biyoloji, astronomi olmak üzere bütün bu alanlarda yayın yapan Türkiye’nin yegâne dergilerinden birisi. Bunun dünyada en başta gelen örneği National Geographic. Önceden bir ölçütü Atlas dergisiydi.

Konularınızı neye göre seçiyorsunuz?

Her sayı için özel bir dosya konusu hazırlıyoruz. Bazı sayıları sadece o konuya ait olarak işliyoruz. Mesela Rusya ve Küba özel sayısı böyleydi. Hem dosya konusunun, hem özel sayıların hem de diğer konuların hazırlanması da diğer dergilerden farklı olarak masa başında yapılan bir iş değil. Diyelim ki biz Rusya’yı özel sayı yapacaksak, Rusya’ya gidiyoruz. Hem de birkaç kişi. Çünkü çeşitli konuların çeşitli boyutlarını ele almak durumundayız. Fotoğrafçı arkadaşlarımızı gönderiyoruz.  Bunların hepsi alanda fotoğraf çekiyorlar, araştırmalarını ve röportajlarını yapıyorlar. Dergide bu yazılar yeniden değerlendiriliyor, dergiye hazır hale getiriliyor ve yayınlanıyor.

Tam bir saha çalışması aslında.

Türkiye’de coğrafya ve kültür konularında, masa başında değil alanda hazırlanan tek dergiyiz. Bütün üretimimiz böyle olunca Magma özel bir dergi haline geliyor. Tabii fotoğrafa ağırlık veren bir dergi olduğu için de kağıt ve baskı kalitesinin çok yüksek olması gerekiyor. Tüm bunları hesaba kattığımızda, Türkçe olarak yayınlanan National Geographic ile birlikte özel bir dergi. National Geographic’ten farkı, Magma’nın konularının önemli bir kısmını Türkiye’den seçmiş olması. National Geographic daha çok dünyaya hitap eden bir dergi, bizse Türkiye’ye hitap eden bir dergiyiz. 6 konumuz varsa 3 ya da 4’ü mutlaka Türkiye’den oluyor.

“BAĞIMLI OLMAYAN BİR DERGİ”

Magma bağımsız yayıncılık anlayışıyla yola çıkan bir dergi. Hala öyle mi?

Bu işe başlarken, para koyabilecek, sermaye koyabilecek birileri de vardı ama biz kabul etmedik. 10’a yakın gazeteci biraraya geldik ve kendi olanaklarımızla bu yayını kurduk çünkü okuyuculara güveniyorduk. Nitekim yanılmadık. Bağımsız olmamızın şöyle bir önemi var ve bunu diğer yayın organlarında gerçekleştirmek mümkün değil. Diyelim ki İstanbul’da kentsel bir meseleyi ele alıyorsanız, eleştirel davranabilmelisiniz. Mesela Fikirtepe’de bir kentsel dönüşüm gerçekleşiyorsa, bu kentsel dönüşüme, şehircilik, kent kültürü ve İstanbul’un özellikleri açısından bakabilmeliyiz. Bunu yaparken hiçbir zaman reklam ve satış kaygısı ya da başka etkileyici unsurları düşünmememiz gerekiyor. Büyük yayın kuruluşlarındaysa bir takım tepeden politikalar belirlenir ve ona göre yayın yapma zorunluluğu doğar. Bizim için böyle bir şey söz konusu değil. Yani bağımsız olmak bize bir takım dezavantajlar getirmesine rağmen, özgürce yayın yapma olanağı verdiği için, kafamızdakini istediğimiz şekilde gerçekleştirme ve yansıtma olanağı verdiği için son derece avantajlı, yararlı bir şey oldu.

Bu kararın dezavantajları oluyor mu peki?

Türkiye’de bağımsız yayıncılık yapmak çok zor. Özellikle dağıtım çok ciddi ve büyük bir problem. Baskı, kağıt, hepsi bağımsız yayıncıları son derece zorlayan şeyler. Ama biz bunların bilincinde olarak bu işe başladık. Maliyeti böylesine yüksek bir dergiyi Türkiye’de yaşatmak hakikaten zor. Gazete kâğıdına basılan dergileri bile yaşatamıyorlar, çok daha ucuz olmasına rağmen. Ama işin sırrı şu; okuyucu ile ciddi ve samimi bir ilişki kurmak. Okuyucunun sizin iyi bir şeyler yaptığınızı bilmesi yetmiyor, görmesi gerekiyor. Dergiye baktığı zaman o bağımsız ruhun dergiye yansıdığını hissediyor. Okur, verilen bilgilerin uzun bir araştırma sonucu elde edilen bilgiler olduğunu görüyor.

İSTANBUL’UN İÇLER ACISI HALİ

Magma’nın bir başka özelliği de arşivlik bir yayın olması ve gerektiğinde başvuru kaynağı olarak kullanılması sanırım.

Rusya özel sayısı yaptık ve okurlarımızın baya ilgisini çekti. Ekim Devrimi’nin 100. yılı sebebiyle yaptığımız bir şeydi. Hepimiz Rusya hakkında bir şeyler biliriz ama Rusya’yı derli toplu, tek bir sayıyla inceleyebileceğimiz bir dergi yoktu. Oysa Rusya çok derin bir ülke. Yalnızca tarih yönüyle oraya koymadık. Bunun içinde kültür, sanat, sinema, hatta futbol da var. Çok geniş parçalar halinde ele almıştık Rusya’yı ve her şeyi birbiriyle bağlantılı konular halinde ortaya koyduğumuz zaman arşivlik bir dergi ortaya çıkıyor. Okuyucunun asıl ilgisini çeken şey de bu aslında.

İstanbul uzun yıllardır kentsel dönüşüm ile eskinin ve tarihin yıkılıp yerine absürt şeylerin yapılmasıyla gündemde. Özellikle 15-20 yıldır daha yoğun yaşanıyor bu durum. İstanbul’dan yayın yapan bir dergi olarak, bu tablo içinizi acıtıyor mu?

Öncelikle şunu söyleyeyim İstanbul bizim gibi dergiler için bulunmaz bir nimet. Hem konu, hem de içinde yaşamak açısından. Dünyada İstanbul gibi kent nadirdir. Magma gibi coğrafya, kültür, çalışma alanı arkeoloji olan bir dergi için İstanbul bitmez tükenmez bir kaynak. Eskiden daha zengindi ama zamanla kan kaybediyor. Çünkü İstanbul’a ihanet ediliyor. Bırakın eski özelliklerle kendisini göstermesini, İstanbul giderek yaşanmaz hale geliyor. İstanbul’un kendisi bir çöküntü kent haline getiriliyor. Bütün bunlar iki sebeple yapılıyor diye düşünüyorum. Birincisi ekonomi ve rant meselesi. Çünkü Türkiye’de ekonomi büyük ölçüde inşaat sektörüne dayanıyor ve İstanbul bu sürecin bir kurbanı. İstanbul’da planlamaların büyük kısmı ayrıcalıklı planlamalardır. Yani parsel bazında özel Kanal İstanbul yapılacak mesela. Kanal İstanbul’un sadece İstanbul’a değil, bütün bir Trakya Yarımadasına ne getirip ne götürmeyeceğini aslında çok iyi biliyorlar ama bunları yapıyorlar. Çünkü orada bir işin dönmesi lazım. İhalelerin, inşaatların yapılması lazım. Bunun üzerinden ekonomi, işsizlik yürüyecek ama İstanbul, coğrafya bir tane. Bu İstanbul’u yok ettiğin zaman yerine koyabileceğin bir İstanbul yok.

Siz bu değişimi yayıncılar olarak nasıl yorumluyorsunuz?

Eskiden fotoğrafçı arkadaşlar İstanbul’da fotoğraf çekmeyi, İstanbul’u çalışmayı çok severlerdi. Fotoğrafçılara İstanbul’la  ilgili şu konuyu çalış dediğimiz zaman, çalışma şevkini göremiyoruz. Çünkü fotoğraf çıkaramıyor. Nereye gitse fotoğrafı bozan bir şeyle karşılaşıyor. Beyoğlu mesela, eskiden fotoğrafçıların en çok çalışmak istediği konulardan birisiydi. Şimdi tüm fotoğrafçılar Beyoğlu’ndan kaçıyor çünkü orada sadece mimari değil neredeyse her şey olumsuz yönde değişti. İstanbul’a yöneticiler gerekli özeni göstermiyorlar. İstanbul’a İstanbullular da gerekli önemi göstermiyor. Normalde İstanbul halkının bu tür projelere karşı şiddetli direniş göstermesi gerekiyor. Boğaz geçişi gibi bir geçiş dünyada yok.10 bin yıl önce oluştu bu boğaz denilen şey ve siz 10 bin yıl önce oluşmuş şeyi 5-10 yılda yok edecekler.

Siz bir bakıma konularınızla İstanbul’daki bu değişime, dönüşüme ya da yapı bozumuna bir şekilde ışık tutmaya çalışıyorsunuz. Özellikle Kuzey Ormanları meselesinde sanırım yaptığınız şeyler vardı.

Kampanyalarımız, girişimlerimiz var. Sadece İstanbul’da da değil. Bu dönüşüm Türkiye’nin her yerinde var. İşimiz gereği Türkiye’yi çok dolaşan insanlarız. Nereye gidiyorsak, Tokat, Çorum ya da Yalova, Bağcılar tarzı bir şeyle karşılaşıyorum.

OKURLA BULUŞMALAR...

Bir başka mesele de özellikle çocukların doğayla ilişki kuramaması. İzmir’de Doğa Okulu’nu kurdunuz ve orada atölyeler düzenliyorsunuz. İstanbul’da da böyle bir şey yapmayı planlıyor musunuz?  

Doğa Okulu’nu, Doğa Derneği’nden arkadaşlar kurdular, biz de o kuruluş aşamasında onların yanında olduk ve Doğa Okulu İzmir-Seferihisar’da, eski tarihi bir yapıyı restore ederek, Orhanlı Köyü’nde eğitimlerine başladı. Burada verilen eğitimler hem çocuklara, hem yetişkinlere yönelik. Zeytin hasadından, editörlük-yazarlık kurslarına kadar her alanda… Geçtiğimiz cumartesi-pazar Doğa Okulu’nda gece okulu adı altında bir seminer düzenlendi. 100’ün üzerinde insan, o çalışmaya katıldı. Tamamen doğal yöntemlerle ev nasıl yapılır? Bu bile öğretiliyor orada. Veya zeytinyağı nasıl yapılır? Bütün bunlar Doğa Okulu’nun çalışmaları içerisinde ve bunların organizasyonunda Magma dergisi de yer alıyor. Hem okuyucularımızı götürüyoruz, hem de kitlelere bu bilgilerin ulaştırılmasında yardımcı oluyoruz. Çeşitli konularda çocuklara eğitim veriliyor. Seramik yapımından tutun, el becerilerini geliştirebilecekleri, doğal yöntemlerle eski insanların yaptıkları gibi bir takım eşyaları nasıl yapacakları öğretiliyor. Veya çocuklara ‘doğada nasıl hayatta kalınır’ derslerinin uygulamalı olarak verildiği çalışmalar yapılıyor. 3. olarak yaptığımız şey, Magma doğa yürüyüşleri. Hemen hemen her hafta sonu, bazen 15 günde bir yapmaya çalışıyoruz. Genellikle İstanbul yakınında oluyor bu doğa yürüyüşleri ama daha uzak noktalarda da yapılabiliyor

Dileyen herkes katılabiliyor mu?

Dileyen herkes katılabilir, zaten önceden duyuruluyor bu. Doğa yürüyüşü olayını organize eden arkadaşlar da zaten bu konuda uzman ve deneyimli kişiler. Doğada nasıl yürünür, nasıl tırmanılır, bunları biliyorlar. Bir güzergah ya da gidilecek yer belirliyorlar. Dergi üzerinden duyuruluyor. İnsanlar katılıyorlar ve hafta sonu gidiyorlar. Daha uzun süreli olan doğa gezileri de var. Dağa tırmanışlar var bir de ama tırmanışlar daha profesyoneller için geçerli. Daha sınırlı sayıda insanla, daha profesyonel insanlarla, sınırlı sayıda yapılabiliyor. Yılda 1 ya da 2 kere etkinlik düzenleniyor. Yayın dışında da bu yollarla hem okuyucuya ulaşmak, hem de topluma bir şeyler sunmaya çalışıyoruz.


ARŞİV