Geçenlerde değişik bir sergiye denk geldim sosyal medyada. Sanat mekanlarıyla Kadıköy’ün yeni kültür adacığı haline gelen Kızıltoprak Rüştiye Sokak’ta konuşlanan 8 ARTI 1 Galeri’de açılan Umut Yalım ve Erkut Tokman’ın “Post-Şiir” adlı sergisinden bahsediyorum. Sergi tanıtımında “Katılımcılar “Asiye Nasıl Kurtulur” film afişi üzerinde boyalarla kendi izlerini bırakarak serginin bir parçası haline gelme şansı yakalıyor.” yazıyordu. İlgimi çekti.
Araştırdığımda ise klasik sanat ve galericilik anlayışından farklı nüvelerle karşılaşınca, soluğu Rüştiye’deki bu çağdaş sanat galerisinde aldım. Evvela sergiyi gezdim. Sözkonusu afişe yazacak manalı bir söz üretemedim ama meslek gereği hassas olduğum de-da bağlacını yanlış yazan bir başka izleyicinin yazısına tashih yaparak ben de sergiye dahil oldum..
Sonra da galerinin kurucusu Koray Arman ile konuştum. İşte anlattıkları…
Aslında reklamcıymışsınız, galeri işine nasıl giriştiniz?
Aslında ekonometri mezunuyum. Önce doğrudan pazarlama ve reklamcılık, sonra da yönetmenlik yaptım. Aynı zamanda fotoğrafçıyım. Kendime fotoğraf sergisi açmak için çıktığım yolda kendimi galeri sahibi olarak buldum. (gülüyor)
Neden bu galeriyi ‘yeni nesil’ olarak tarifliyorsunuz?
Çünkü ben yeni nesilim. Bu zamana ait bir gustom var. Reklamcılıktan elde ettiğim bilgiyi sanat alanında kullanmak istedim. Mesela bir marka bir ürün çıkardığı zaman hedef kitlesini bilir ve ona göre hareket eder. Sanat dünyası kapalı bir habitat. Galerilerin kendi sahip olduğu koleksiyonerler üzerinden ilerleyen bir süreç sözkonusu. Oysa günümüzde siz bir sanat eseri yaptığınızda onun ulaşacağı, ulaşması gereken kişiyi tespit edebiliyoruz. Ben de kendi koleksiyoner kitlemi kendim oluşturduğum bir yolculuğa çıktım. Dedim ki ben o insanlara ulaşırım. Sanatçıların hedef kitlelerini belirlerim ve onlara sunarım.
Kurulduğunuz Nisan 2020’den beri 10’u aşkın sanatçıyla 20’ye yakın sergi yaptınız nitekim. Peki bu sanatçıları ortak özelliği ne?
Özgünlükleri, bir üslup sahibi olmaları… Hakiki bir dertleri olup insana dokunmaları… Sanatçılarımın büyük bir kısmı güzel sanatlar fakültelerinden mezun değil ama fakültelerin yan kolu olan yerlerden ( iç mimarlık, grafik tasarım, mimarlık) çıkıyor. Bunun da şu sebeple olduğunu düşünüyorum. Güzel sanatlar fakültesi mezunları kurallara çok fazla bağlı kaldıkları için özgünlüğe ulaşmaları daha zor. Ama dediğim gibi fakültenin hemen yan tarafında duran o diğer fakültelerdeki öğrenciler daha cesur oluyor.
Galerinin sosyal medya hesabındaki “Just because nobody understands you, doesn't make you an artists - Kimsenin seni anlamaması seni sanatçı yapmaz” lafı, size ve galerinizin anlayışını özetliyor.
O cümleyi 2010’da San Francisco Modern Sanatlar Müzesi’nin tuvaletinde görmüştüm. Hatta biri de altına “it just makes you cool- bu sadece seni cool gösterir” yazmış. Çağdaş sanat ne kadar anlaşılmaz gözükürse, ne kadar ‘sanatçı burada ne yapmak istemiş’i düşündürttürse o kadar iyiymiş gibi bir algıya dönüştü, halbuki öyle bir şey değil. İzleyicide karşılığı olmayan işler var ortada ve bunlar işte çağdaş sanat olarak sunuluyor. Dolandırıcılığa çok teşne bir iş olduğu için, bu fırsatı kullanan da yok değil.
Peki burada açılan sergiler, izleyicide karşılık buluyor mu?
Görüyorsunuz burası normalde galerilerin olmadığı fiziki bir yapıda. Boydan boya cam kaplı. Vitrin galerisiyiz, göz hizasında. Aynı zamanda ben sokak sanatı hayranıyım. Burada da konvansiyonel sanatı sokağa çevirmek maksadım var. Hani galeriye girmek bazen çekinilen bir şeydir ya, elitist görünür. Ben halka aradaki o mesafeyi kaldırmak istediğim için bu tarzda bir galeri açtım. İzleyici kitlemizin büyük kısmı sokaktan geçen insanlardan oluşuyor. Sanatla aralarındaki mesafenin kalktığını görmek beni de sanatçılarımı da memnun ediyor.
Galerinin sanatsever kedisi Caravaggio... Zaten burası çocuk ve kedi-köpek dostu bir galeri.