İDEA Kozyatağı Buluşmaları etkinlik serisinin ikinci konuğu, 21 Aralık Pazar günü ‘Rüyaya Benzer’ kitabının yazarı Defne Suman oldu. ‘Kim Kime Benzer? Kurmaca, Yaşam ve Rüya’ başlıklı söyleşide okurlarıyla bir araya gelen Suman, kurmaca ile gerçeklik arasındaki ilişkiyi edebiyat ve rüya kavramları üzerinden ele aldı. Söyleşide kitabından bir bölüm okuyan Suman, etkinlik sonunda okurları için kitaplarını imzaladı.
EDEBİYAT, ÖLÜM VE RÜYA
Rüyaya Benzer adlı kitabının hayalet bir anlatıcı tarafından aktarıldığını belirten Suman, “Bunu en başından itibaren biliyoruz; karakterimiz, asansör boşluğuna düşerek çok genç yaşta hayatını kaybeden bir hayalet. Hafızasını ve hikâyesini bir araya getirmeye çalışırken, aynı zamanda ölüm denilen o dünyayı tanımaya çalışıyor. Okura da sık sık söylediği şeylerden biri, ölümün rüyaya çok benzediği.” dedi.
Edebiyatın da rüyayla benzer bir deneyim sunduğunu vurgulayan Suman, “Anlatıcının duygularını okur olarak kendi bedenimizde hissediyoruz; üzülüyorsa üzülüyor, seviniyorsa seviniyoruz. Bunun fiziksel bir karşılığı var; tıpkı rüyalarda olduğu gibi bedenimizde hormonlar salgılanıyor ve beynimizde bir kimya oluşuyor.” ifadelerini kullandı.

KURMACA: HAYAT ETME YETİSİ
Yazarlık öğrencilerinin kendisine yönelttiği ‘yazmak doğuştan gelen bir yetenek midir?’ sorusuna verdiği yanıtı aktaran Defne Suman, yazma becerisinin herkesin içinde var olduğunu vurguladı. Suman, “Kimimizde bu yetenek daha açık, kimimizde daha az ama mutlaka orada. Kullandığımız araç dil olduğu için; resim, heykel ya da danstan farklı olarak, gün içinde sürekli kullandığımız bir alan. Bu da yazarlığı diğer sanat dallarına kıyasla herkes için daha erişilebilir kılıyor.” dedi. Rüya ve kurmaca arasındaki ilişkiye de dikkat çeken Suman, “Rüya görebilen zihinlerin hepsi bir kurmaca üretebilir. Eğer bir rüya görüyorsanız, o eşsiz dünyayı üreten insan türünün eşsiz bir hayal gücü var. Bana sorarsanız kurmacalar hayal etme yetimizden başlar.” ifadelerini kullandı.

Kurgunun rüyaya ve oyuna benzeyen büyülü bir yanı olduğunu vurgulayan Suman, “Bu durum bana en çok çocukların oyunlarını hatırlatıyor. Kurgu dünyasının büyülü bir tarafı var, oyun ve rüya gibi bilmediğimiz o öte alemler gibi hem vücudumuzdayız hem değiliz. Ara bir bölgede gezdirdiği için hala okuyoruz.” diye konuştu. İnsanların hikâye dinlemeye ve anlatmaya genetik bir ihtiyaç duyduğunu belirten Suman, “Dünyayla, yaşamla ve kendimizle bağımızı koparmamak için hikâyelere tutunuruz. Bir araya geldiğimizde ‘kendini tanıt’ dendiğinde aslında hikâyemizi anlatırız.” dedi.