"İstanbul; altı hasar, üstü masal"

Yeni romanı “Altı Üstü İstanbul”da, şehirde yaşanan ağaç katliamını, çok katmanlı biçimde, masalsı bir dille aktaran edebiyatçı Ercan Y. Yılmaz ile hem kitabını hem İstanbul’u konuştuk.

11 Mayıs 2023 - 12:49

İki ayrı dünya, iki ayrı gerçeklik, iki ayrı şehir… Yazar Ercan Y. Yılmaz yeni romanı “Altı Üstü İstanbul”da, ‘yerkürenin içine bir elmas gibi yerleştirilmiş bu büyülü şehir’in, alt alta üst üste iki âlemin, iki İstanbul’un hikâyesini anlatıyor. Yazarının ifadesiyle ekolojik bir roman olan bu eseri Yılmaz, 2014- 2022 yılları arasında yani 8 yılda, 2 ülke ve 3 şehirde kalem almış. 
Ercan Y. Yılmaz ile İthaki Yayınları etiketini taşıyan kitabı ve İstanbul şehri üzerine  söyleştik.

Romanın adı çift okumaya müsait, olumlu da okunabilir olumsuz da tınlayabilir. Siz ne niyetle ve nasıl bu ismi seçtiniz?
Çift anlamlılık elbette benim de düşündüğüm bir şeydi. İstanbul, takdir ederseniz içinde farklılıkları hatta zıtlıkları barındırır. Anlatısını kurarken zıtlıklarını çok düşündüm. Ama başlıktaki anlamın yönü daha çok “altlı üstlü âlemler” fikriyledir.
Bölüm girişlerindeki simgeler görmeyle alakalı diye yorumladım. Buradan hareketle İstanbul’a bakmakla onu görmek arasındaki farkı nasıl anlatırsınız?
Simgeler daha çok bakmaya yönelik. Bakmak aynı zamanda “korumak” “sahiplenmek” anlamlarına da geldiği için İstanbul’a bakmak, İstanbul’u görmekten daha önemlidir. Özellikle İstanbul’u ormansız bıraktığımız bu dönemde.

“ROMAN, KEHANETİNİ DOĞURDU”


Roman, Aydos'taki ağaç katliamıyla başlıyor. Bu romanı Aydos'a bakan bir evde yaşadığınız dönemde yazmışsınız. Bahsedilenlerde gerçeklik payı var mı?
Tamamıyla kurmaca. Altı Üstü İstanbul’u yazmaya 2014’te Kayseri’de başladım. Sonra Yakacık’a, Aydos’u az da olsa gören bir eve taşındım. Aralık 2021’de ise yazar bursuyla bulunduğum Fransa Biscay Körfezi’nde tamamladım. Yayıma hazırlama derken 2022’de yayımlandı. Sekiz yıl boyunca bir gün rant sırasının azala azala küçücük kalan Aydos’a geleceğinin kâbusunu gördüm. Nitekim roman yayımlandıktan iki- üç ay sonra “millet bahçesi” denilen saçmalıkla Aydos’a iş makineleri girdi. Maalesef kehanetini doğurdu roman.

Ağaç katliamı denilince akla hemen Gezi geliyor ki siz de eserinizin Gezi’yle ilintisini doğruluyorsunuz. Sizi, bunları kaleme almaya iten neydi?
Gezi Direnişi çok önemli. Sıranın en görünür ağaca geldiğini görünce hepimiz afalladık. Cizre’de, Nusaybin’de, Hakkâri’de güvenlik; Muğla’da, Aydın’da, İzmir’de otel yeri; Karadeniz’de maden, başka yerlerde başka sebeplerle kıyıma uğradı doğamız. Tehlikeli boyutta bir azalma bu. Gezi Direnişi’nde en göz önündeki birkaç ağacı tüm ağaçların temsili gibi gördük. Onun için tüm gücü elinde tutan iktidara karşı o ağaçları savunduk. Bu, doğaya dönmemi sağladı. Çiçeklerin adını öğrendim, böcekleri yeniden tanıdım, ağaçlara sarıldım. Çocukken sırtına telisi atıp dağ, bayır, dere, tepe ot toplayan Ercan’ı tekrar yaşadım. 


Altı Üstü İstanbul neden ekolojik bir roman? 
Bu türün ayrımını ve ayrıntılarını bilmiyorum. İçimden “ekolojik bir roman” olduğunu söylüyordum. İçimdeki ekolojik vurgunun başlangıcı, romanın tüm taslaklarını, yaklaşık bin sayfa kâğıdı geri dönüşüme vermekle oldu. Kızan arkadaşlarım oldu. O taslakları muhafaza etmek isteyen dostlar oldu. Ama kesinkes o taslaklar tekrar dönüşüme gitmeliydi. Sonra kentsel dönüşüm, ağaç kıyımı, orman yağmaları, toprağın verimsizleşmesi, su kullanımı, doğa tahribatı, hayvan katliamları konularına da eğiliyor olması da var.
 “İstanbul için herkesin bir tarifi vardır ve hepsi doğrudur.” diyorsunuz. Peki ya -sizin deyişinizle- şehrin bir mukimi olarak sizin İstanbul’unuz nedir?
İstanbul: Altı masal, üstü hasar bir şehir.

Kitaptan bir şey öğrendim sayenizde; "İstanbulensis" (İstanbul Çiğdemi). Bu endemik çiçeğin sizin için, roman için ve İstanbul için anlamı nedir?
İstanbul adını taşıyan tek çiçek. Aydos’ta, kışın bitimiyle görünmeye başlar. Kış masalı biter, baharınki başlar. Kökü başka mevsimdedir, tacı başka. İstanbul’un üstündeki en güzel canlılardan. İsmi de kendi de güzeldir.
“Bize rağmen hâlâ cennet” diyorsunuz İstanbul için. Sizce İstanbul kurtulabilir mi ‘bizden’? Ve buna edebiyatın/sizin gibi şehre dair kalem oynatan yazarların nasıl bir dahli olabilir?
Bizden kurtulması değil de bizim bu hâlimizden kurtulması gerek. Gerçi biz de, ormanlarını önemsemeyen, ağaçlarına kıyan, derelerini kurutan, göllerini yok eden hâlimizden kurtulmalıyız.
Romanın sizi doğa konusunda terbiye ettiğini söylüyorsunuz. Okurlarında nasıl bir etki bırakmasını arzularsınız?
Okurların; çiçeklerin, böceklerin, ağaçların adlarını merak etmesini sağlarsa amacıma ulaştım diyebilirim. 
Eserin sonunda Kadıköy’e (Haldun Taner tiyatro binası) bir selam var. Sizdeki Kadıköy’ü merak ettim.
Bendeki Kadıköy, Salı Pazarı’dır. Şimdi var mı bilmiyorum ama bit pazarının kurulduğu gün, şenliğe gider gibi banliyö trenle Tuzla’dan giderdim Kadıköy’e. Bir de trenin son durağı Haydarpaşa Garı. Yol bitiyor. Büyüleyici geliyor bana. Kıta bitiyor, şehir devam ediyor.
 
(Yazar fotoğrafları: Atilla Alp Bölükbaşı)

 


ARŞİV