“Hepimiz karganın gözündeki yuvarlağın içindeyiz”

Kadıköy’ün alternatif kültür, sanat ve eğlence mekânlarından biri olan Karga’nın duvarına bir karga resmi işleyen ressam Solmaz Aksoy: “Yandan bakıyor hem buraya, hem duvarın öte yanına. Kocaman bir yuvarlak, görüyor, biriktiriyor. Hepimiz o yuvarlağın içindeyiz.” diyor

06 Ocak 2022 - 10:50

Mustafa KARA

Özel mimarisi, dekoru ve tarzı ile Kadıköy’ün simge mekânlarından biri olan “Karga”nın binası ilk olarak Haydarpaşa Garı mimarları için tasarlanmış. 25 yılı geride bırakan KargaART bugün bu özgün görselliği koruyan bir eğlence ve kültür sanat mekânı. Bahçesindeki karga resminin hikâyesi “Bir kargan da Karga’da olsun” ısrarı ile başlıyor. Kargaların ressamı ile “Karga” adlı mekân buluşuyor. Solmaz Aksoy bu teklif geldiğinde henüz Kadıköy’de değil, önce karga geliyor, sonra ressamı da peşinden sürüklüyor.

Fotoğraf: M. Salih Ünsal

Gökyüzünün maviliği ve kara bir karga formuyla öne çıkan bu duvar resmi, bir mural değil. Üzerinde kemerlerin de olduğu duvarı tuval olarak kullanan kocaman bir resim. Kocaman masmavi göz en belirgin özelliği. Karga hem duvarın önünü, hem de bizim bilemediğimiz arkasını görebiliyor bu derin mavi gözlerle. Maviyle simgelenmiş koca bir hayat; karga bakıyor, görüyor ve biriktiriyor.

GALATA KULESİ VE KARGALAR

“Kargalar” ve “Galata Kulesi”, ressam Solmaz Aksoy’un resminin iki ana izleğini oluşturuyor. Duvardaki karga için, “Yandan bakıyor hem buraya, hem duvarın öte yanına. Kocaman bir yuvarlak, görüyor, biriktiriyor. Hepimiz o yuvarlağın içindeyiz. İnsanın gözü de öyle, ama herkesinki değil.” diyor. İkisinin ortak noktası da tanıklık; üçüncü tanık da bizzat ressamın kendisi. Kargalar ile kulenin özel bir bağı olduğunu düşünüyor Solmaz Aksoy, “Biri durarak izliyor, öbürü dolaşarak izliyor. Dikkat ederseniz benim kargalarımın gözleri farklıdır. Gözlerle vurguluyorum pek çok şeyi, kocaman yuvarlak gözler.” diyor.

Karga ya da Galata Kulesi çizimleri “güzel resimler” olsun, “turistik hava oluşsun” diye yapılmış resimler değil. Her iki form bir fon malzemesi hiç değil: “Karga da bir kuş, ama felsefik bir boyuttan baktığında kargayı gerçekten anlarsın. Unutmaz kargalar; unutmuyorlar da. Tepki koyan bir form. Düşünen, üreten bir form. Kavgacı değil, mücadeleci. Akıllı, zeki ve emekçi.”

Bir simge, bir form olarak düşündüğü kargaların söylediklerini anlamak kolay değil, ama Solmaz Aksoy resimlerden emin: “Eğer etrafta yaşananların farkındaysan, bilincindeysen benim resmime bakarsan da onu okursun. Herkes baktığı gibi görür ve bazıları da görmez. Bakar sadece.”

“HEPİMİZ KARGAYIZ”

Solmaz Aksoy’un resimlerinde karganın aldığı formlar, Galata Kulesi’nin bir kent yağmasının ortasında dimdik duruşunun hikâyesi, ressamın çocukluğuna kadar uzanıyor. Samsun’da bahçeli bir Rum evinde büyüyen ressamın kargalarla tanışıklığı da o günlerden: “Orada kargalar çok geliyordu, ben kargalara yaklaşırken beni durdurdular. Yapma, bağırma, çağırma, dediler hep. Durdurulmaya çok öfkelendim, ama hiç dinlemedim. Kargalara yiyecek verdim, hâlâ da veriyorum. O zaman bahçede, şimdi Galata Kulesi’ni görmek için gittiği sahildeki kayalıklarda... Yasakları sevmiyorum çünkü. Onaylanmasam da durmadım.”

“Sen misin bu karga?” diye sorunca ise “Olabilir, hepimiz kargayız. Kendine neyi yakın hissediyorsan, onunla özdeşleşiyorsun ve onunla yolculuğa çıkıyorsun.” diye kaçamak bir yanıt veriyor.

“BİZ GİDECEĞİZ, KARGALAR DURACAK”

Solmaz Aksoy, 15 yıldan fazla kaldığı Suriye Pasajı’ndan Kadıköy’e taşınalı çok olmadı. Çatı katındaki atölyeden ve kiremitlerin üzerinde dolaşırken kargalarla birlikte gördüğü “manzara”yı anlatıyor: “Kiremitlerin üzerindeyken inanılmaz özgür hissediyordum, oradan Kadıköy’e bakıyordum, Beyoğlu’na bakıyordum. Kentin yok edilişini görebiliyordum. Çatıda hissedilen duygu; arınmışlık. Her şeyin üstünde olma, kuş bakışı bakabilme hali.” Bu hale övgü sadece karga ile sınırlı değil, Kadıköy’ün, Moda’nın sokaklarında dolaşırken kendine kuş bakışı bakmayı becerebildiğini anlatıyor. Özellikle kimsenin olmadığı, tenha zamanlarda dolaşıyor sokaklarda: “Sokakta kimse yok, ama biliyorsun ki duvarların, pencerelerin ardında insan var. Pencerelere bakmayı çok seviyorum, aralanmış bir tül, loş bir ışık. Karganın gözü gibi.” diye de ekliyor.

Özlediklerinin çoğaldığını, hepsinin karganın gözünün içinde biriktiğini anlatıyor ressam Solmaz Aksoy, “Beyoğlu’nun eski günlerini özlemek” ya da “Kadıköy’ün sessiz halini aramak” gibi mesela. Tuvalde, duvarda, dijitalde nerede yapılmış olursa olsun Solmaz Aksoy’un karga formlarının gözleri bu çoğaltma işinin odağı. “Özlediğim şeyler çoğalırken, özlediklerimi yüklediğim bir forma dönüşüyor karga. Hem geçmişi, hem geleceği, biz gideceğiz, ama o hep duracak” diyor ressam.

“HER ŞEYDEN HABERİ VAR KARGANIN”

KargaART’ın bulunduğu binanın bahçe duvarındaki resmin macerası dört yıl önceye kadar uzanıyor. Aralıkla süren, yıllara yayılan bir çalışma. “Güzel bir yolculuk” dediği süreci şöyle anlatıyor: “Benden istediklerinde duvara baktım, duvar bölmeli, karmaşık bir yapısı vardı. İki kemerli duvara bir şey yerleştirecektim. Eskizler yaptım, denemeler yaptım. Elimdeki eskizle gidip, eskizle hiçbir ilgisi olmayan bu resim çıktı. Çünkü bu olmalıydı. Sade ve yalın. Bütünleşmek, sadelik... “

Duvardaki bu sade karga, günlük hayatın içinde yaşamaya devam ediyor, ressamının aklı biraz onda, zamanın ve insanın verebileceği zararlarda: “Zarar görmek kaçınılmaz, hepimiz görüyoruz. Hayatın içinde kalsın, ama tekme de yemesin, darbe almasın istiyorum. Bir resmi onarabilirsin, zararları giderebilirsin; ama insana verilen zararı bu kadar rahat onaramazsın. İşte bundan kaçınmak lazım.”

Karga bitti, ama imzası henüz atılmadığına göre süreç devam ediyor sayabiliriz aslında. Karga gözlerinde biriktirmeye devam ediyor; ressam Solmaz Aksoy da arada gidip kargasına bakmaya: “Gözü giderek büyüyor gibi geliyor bana. Gözün içi dolmuş gibi sanki, öfkeleniyor. Patlayacak gibi. Her şeyden haberi var karganın.”

**

BEYOĞLU’NDAKİ DÖNÜŞÜM KADIKÖY’E GETİRDİ

Suriye Pasajı’nda özgür ve güvende hissettiğini söylese de Beyoğlu’ndaki değişimden fazlasıyla rahatsız Solmaz Aksoy. Önce karga resmiyle, sonra da bütünüyle Kadıköy’e gelişinde bu değişimin payını gizlemiyor: “Beyoğlu’nda hızlı bir dönüşüm yaşandı. Minimal yaşamaya, böylece özgürleşmeye yöneldim. Moda’ya geldim ve Kadıköy günleri başladı. Yine de Suriye Pasajı’nda yabancılık çekmiyorum, kendimi güvende hissediyorum. Benim için sığınağım gibiydi, küçücük bir atölye ama bana çok büyük ve güvenli geliyordu. Pasajdan çıkınca önce Galata Kulesi’ni ziyaret edip, Karaköy’e vapurla Kadıköy’e geçerdim. Müthiş bir duyguydu, tamamen Kadıköy’e gelince şimdi arada tersini yapıyorum, bir ritüel gibi. Suriye Pasajı’nda biriktirdiğim çok güzel, çok hüzünlü hatıralar, şimdi burada yenileriyle devam ediyor.”


ARŞİV