Bir kitabın nadirliğini belirleyen nedir? Hangi kitaplar, neden nadirdir? Farklı meslek ve disiplinlerin bu konuya yaklaşımı arasında farklar var mı? Sahaflar ve kütüphaneciler bu konuda neler düşünüyor? Türkiye’de sahaflık denince akla gelen ilk isimlerden sahaf Emin Nedret İşli ile Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesi nadir eser kataloglama kütüphanecisi Sevgi Atila Cünüş, Kadıköy Belediyesi Tarih, Edebiyat ve Sanat Kütüphanesi’nde (TESAK) düzenlenen etkinlikte bu soruların cevaplarını tartıştı.
AZ BULUNMASI KİTABI NADİR YAPIYOR
Uzun yıllardır sahaflık yapan Emin Nedret İşli ve kütüphaneci Sevgi Atila Cünüş konuşmalarında ortak bir noktaya işaret ederek, kitaplarda nadirlik konusunun tam anlamıyla tanımlanmadığını ve bu konuda çok fazla veri olmadığını söyledi. “Yabancı sözlüklerde nadir eserler tanımı çok fazla. Türk kaynaklarda ise çok fazla tanımlama bulunmuyor.” diyen Cünüş, bir kütüphaneci olarak yaşadığı deneyimleri ve bir kitabın nadir olup olmadığına nasıl karar verdiğini şöyle anlattı: “Bu alanda Türkiye’de literatürde boşluk var. 12 yıl boyunda karşılaştığım problemler yüksek lisans tezimi hazırlamama yol gösterdi. Kitapları gördükçe, onların tozunu aldıkça bir kitabın nadir olup olmadığına karar veriyoruz. Genel olarak nadir eser; az bulunan, değerli olan, bulunması zor, eski olandır.”
“Harf devrimi kitap basımında çok önemli bir eşik. Harf devrimi sonrası ilk baskı eserleri, geçiş döneminin izlerini taşıyan eserleri nadir olarak kabul ediyoruz ve koleksiyonumuza alıyoruz. Bir eser yazmaysa onu ben nadir olarak kabul ediyorum. Çünkü bunlar harf devrimi öncesi yazılan kitaplardır. Eski harfli basmaları da (taş baskı gibi) 1928 öncesi bütün eserleri de nadir eser kapsamında değerlendiriyorum. Yerine yenisinin konması mümkün olmayan eserler bunlar. Arapça ve Osmanlıca dışında farklı dillerde yazılan eski eserlere de bazı hocaların imzalarını taşıyan kitaplara rastlıyoruz. Bir kütüphaneci olarak bunları da nadir eser kitaplığımıza alıyoruz, öyle kabul ediyoruz. I. ve II. Dünya Savaşı gibi önemli olayların etkilediği kitapları da koleksiyonumuzda ‘nadir’ statüsünde kabul ediyoruz.”
“Sahaflar maddi bir değer biçebiliyor ama biz kütüphaneciler olarak eserin maddi yönünden ziyade manevi değerini değerlendirme çabası içindeyiz” diyerek konuşmasına devam eden Cünüş, “Her kurum kendine has kriterler belirleyebilir nadir eserleri tanımlamak için. Mesela biz bazı hocalarımızın imzalı eserlerini güncel de olsa nadir eserler koleksiyonumuza alıyoruz. Çünkü bunlar bizim için bir daha bulamayacağımız kitaplar.” diye konuştu.
ÖRNEKLERLE AÇIKLADI
Emin Nedret İşli ise bir kitabın nadir olup olmadığına karar vermek için çok fazla kriter olduğunu ifade ederek kendisinin nadir olarak tanımladığı bazı kitapları katılımcılara örnek olarak gösterdi:
“Şu an size göstermek için bir kitap getirdim. Bu kitap çok eskiden itibaren bizim evimizde bulunuyordu. Abdülhamit dönemine ait ‘Envar’ül Hamit’ dini bilgiler içeren cildi evvel bir kitap. Kütüphaneciler 1928 öncesi bütün kitapları nadir kitap olarak tanımlıyorlar. Günümüz sahaflarında bu tarz malzeme alınıp satılabilen bir şey. Bazıları satılamıyor. Bir sürü sahaf arkadaşımız ‘Osmanlıca kitabımız var ama yüksek rakamlara satamıyoruz çünkü çok fazla ilgi yok’ diyor. Bu kitap, içi oymalı, süslemeli, özel yapılmış bir cilt. Bir ilmihal kitabından öteye geçmiş, bu bir antika kitap. Bunun hem antika obje gibi değeri var hem de Osmanlıca olması, güzel ciltli olmasıyla değeri var. Bu tamamen bir antika objedir. Bu kitaptan belki başka birinde iki-üç tane daha olabilir. Nadir kitabın 50 liraya satılması ne kadar doğru? Tüm dini bilgi içeren kitaplara nadir diyecek miyiz, bu tartışmalı. Bir de eskiden notların alındığı defterler var. Bunlara ne diyeceğiz?”
ÖZEL NOT DEFTERLERİ
“Mesela şu an elimde cümbüş mucidi Zeynel Abidin Cümbüş’ün defteri var. El yazısıyla notlar almış. İçinde Hacı Zeynel Abidin’in Aşkullah namıyla yaklaşık 488 kıtadan oluşan uzun bir şiiri var. Bu tür bir malzemeye nadir kitap diyeceğiz. Sadece not defteriyse ve içinde önemli bir bilgi yoksa buna nadir diyemeyiz. Biz sahaf olarak çok çeşitli nüshalara rastlıyoruz ki bize göre her eserin farklı boyutta değeri var. Mesela elimde gördüğünüz Abdülhak Şinasi’nin imzalı bir kitabı var. Bu kitap bir kitapçıya imzalanmış. Bu, nadir bir kitap.”
NAZIM’IN ÖZEL BASKILI KİTABI
“Size örnek olarak bazı Latin harfleriyle yazılmış kitapları getirdim. Serab’ı Ömrüm, Rıza Tevfik Bölükbaşı’nın şiir kitabıdır. İstanbul’da 4 bin nüsha basılmış. Rıza Tevfik bu kitapların tamamını tek tek imzalamış. Bu bir nevi yazarın telif, baskı adedini kontrolü anlamına geliyor bu. Bizim elimizdeki ise imzasız. Genelde imzalı kitaplar nadir kabul edilir ama burada tersi bir örnekle karşılaşıyoruz. Nazım Hikmet’in Şeyh Bedreddin Destanı’nı 1936 yılında basan kitabevi Yeni Kitapçı, Zekeriya Serter’in küçük kardeşi Yusuf Kenan’ın Babıali’de kurduğu bir kitapçı. Bu yayınevinin özelliği takası ilk başlatan kitapçı olması, bir kitap veriyorsunuz karşılığında bir kitap alıyorsunuz. Bu kitabın arkasında “1’den 125’e numaralıdır” yazıyor. Yani normal baskı dışında böyle özel baskılı kitaplar da Türkiye’nin geçmişinde var. Bu kitap da özel baskılı kitaplardan biri.”
“Abidin Dino’yu Adana’dan Mecitözü’ne sürgüne gönderiyorlar. Kelpiye’sini yazıyor ve ve 500 tane basılıyor. Abidin Dino’yu çok rahatsız etmiş olacak ki Abidin Dino sonuna şu notu yazıyor: ‘Bu kitabı 500 nüsha olarak basışım seçkinlere mahsus oluşu değil daha fazla basılmaya gücümün yetmemesindendir.’ Bu kitapların hepsinin bir hususiyeti bir özelliği var. Sahaflara göre nadir kitaplardır bunlar.”
“ORTAK CEVAP ARANMALI”
“Biz sahaflara göre kitabın imzalı oluşu, baskı özelliği, baskı tarihi ve yeri, cildi, bilimsel yönü, kondisyonu, basım adedi, günümüze ulaşma sayısı, bütün bunlar bir kitabın nadirliğini kademe kademe belirleyen özelliklerdir” diyen İşli, akademisyenler ve sahafların ortak bir masada toplanıp “Nadir kitap nedir, nasıl olur?” sorusuna ortak bir cevap aramalarının gerekli olduğuna işaret etti.