Gündüz Vassaf: 'İstanbul, dünya kedi başkenti'

“İstanbul’da Kedi” kitabının yazarı Gündüz Vassaf, “Bu bir kedi ya da insanlık kitabı değil, ‘gelin canlar bir olalım’ kitabı…” diyor

27 Mart 2015 - 11:29
GÖKÇE UYGUN
Gündüz Vassaf son kitabı “İstanbul’da Kedi”de, hem kedileri hem insanlığı anlatıyor. Kedileri mercek altına alan şiir-roman tarzındaki kitap, insanlığa kedi gözüyle ayna tutuyor. Kendi deyimiyle “Kediler kâtibi Vassaf efendi”, şu an bulunduğu ABD’den, sorularımızı mail yoluyla yanıtladı her zamanki nüktedanlığı ve şiirli diliyle...

Kitabın tanıtım yazısında “şimdi bütün kediler bıyık altından gülebilir!” deniliyor. Sizce güldüler mi?
 Kediler gülse gülse bizim oradan buraya koşuşturan halimize güler.  Ben kimim diye binlerce yıldır kendini tanıyamayan insana. O da tenezzül ederlerse. 

Neden başka şehir değil de “İstanbul'da kedi”yi anlatmayı seçtiniz?
Bence İstanbul dünya kedi başkenti. Bir zamanlar sokaklarında domuzların çöpleri hallettiği,  Londra, New York, Paris gibi şehirlerde uygarlık adına telef ettiler sokak kedilerini. İstanbullular, şehrimizin bu en eski sakinleriyle, sade onları besleyerek değil, benimseyerek de  yaşamlarını paylaşıyor. 

Günümüzde kediler üzerinden ciddi bir sektör de yaratıldı; mamaları, kumları, kedili kıyafetler, takılar vb. Nasıl yorumluyorsunuz bu süreci?
Kedi psikologları, kedi mumyacıları, kediler için cenaze töreni düzenleyicisi şirketleri de  var. Çocuklarımız üzerinden sevgimizi zaaf olarak görüp bizi sömürdükten sonra, sıra kedilerde, köpeklerde, kuşlarda.  İşte kedi maması sanayi! Reklamlarıyla bize öyle “algı operasyonları” yapıyorlar ki, yemeklerimizin artıklarını çöpe atıp,  kedi suretli ambalajlara saldırıyoruz. Bir kedi için her gün aynı yemeği yemekten sıkıcı bir şey olabilir mi?

Bu bir kedi kitabı mı bir insanoğlu-kızı kitabı mı sizce?
Umarım ikisi de değildir. “Gelin canlar bir olalım” kitabı… Dinlerin ve Darwin’in tahta yerleştirdiği insana, haddini bilmesi çağrısı. Düşünün, ruhları yok diye, tek tanrılı dinlerin cennetlerinde yer yok kedilerimize, köpeklerimize.

Mizah duygunuz da çok zarif. Bunca kötü şey arasında mizah duygunuzu nasıl koruyorsunuz?
Gökçe, biliyor musunuz, sorsanız,  mizah duygum sıfır derim. Kafka gibi, benim de yazarken güldüğümü sananlar var. Sanatın gizi de burada. Yoksa kendinize biçtiğiniz üniformayı başkalarına giydirir olurdunuz. İşte burada okurumu heyecanlandıracağım, şurada üzeceğim, orada güldüreceğim diye yola çıkanların raf ömrü reklamlar kadar. Oysa sanat samimiyet demek. Resimde, edebiyatta, yaratıcılığın değil ideolojinin kalıplarının hizmetinde olan sosyal gerçekçilik bunun için tutmadı.

Gündüz Vassaf'ın kedilerle ilişkisini, bu kitap öncesi ve sonrası diye ikiye ayırsak, ne farklar olmuştur?
Bilmediğiniz bir ülkeyi dolaştıktan sonra, orasını zihninizde, duygularınızda canlandırmak gibi. İkinci Dünya Savaşı’nın galibi Amerikalılar, ceplerinde para, turistlik yaptıklarında “Çirkin Amerikalı” deyimi çıkmıştı. Babasının evindeymiş gibiydiler. Kitapla birlikte, galiba ben de “Çirkin kedisever” olmaktan kurtuldum. Ne öylesine geçerken okşuyorum bir kediyi, ne de pisi pisiliyorum, ben öyle istediğim için yanıma gelsinler diye.    

Bu süreçte kedilerle ilgili öğrendiğiniz ve sizi en çok şaşırtan şey ne oldu?
Hristiyan Orta-çağ Avrupası’nda cadılarla bir tutulan kedi katliamları. Kimi yerlerde nüfusun yarısını kıran vebanın kedilerin telef edilmesinden kaynaklandığını. Ve günümüzde bu katliamın ve etkilerinin unutulduğu. Kendi tarihimizde de aynı aymazlığı yaşamıyor muyuz? İşte Türkiye’de azınlık dediğimiz Ermeniler, Rumlar!  Varlıklarından tek tük izleri kalan bu insanların olmamasıyla neler kaybettiğimizin farkında bile değiliz. Mesele haklılık, haksızlık değil. Hepimizi eksilten bir yaşam anlayışının yitirilmesi. 

Kediniz Billy kitabı okudu mu?
Billy’i okuyabilseydim cevap verebilirdim…

Billy ile nasıl bir ilişkiniz var?
Gizli!

Kitaptaki Ulus Baker alıntısından yola çıkacak olursak;  sizce hayvanlarla (bilhassa kedilerle) insanlar arasındaki ilişki nasıl olmalı?
Hem diğer türler gibi sıradan bir canlıyız, hem de kendi kalıtımıyla oynayabilen, başka türler üzerinde iktidar kurduğunu sanan tek canlı. İkisi arasında git geldeyiz. Lakin ikincisin lehine sıradanlığımzı unutuyoruz. 

Bence bu kitap sadece bir kedi kitabı değil, insan'ı da anlatıyor. İnsanoğlu-kızı sadece kendi türünde ötekileşme yapmıyor, hayvanları da ötekileştiriyor. Bunun önüne nasıl geçilebilir sizce?
Evet. Ulus Baker’den yola çıkarak, başka canlılara insanca bakmamız kaçınılmaz olsa da, haddimizi bilerek.

“Hayvanlar aleminin kralı aslandır” önermesi bile insanlığın değer yargılarına göre bir sınıflandırma. Oysa siz canlılar aleminin apoletsiz olduğunu söylüyorsunuz. Bir gün insan türünün de apoletsiz olabilmesi mümkün mü sizce?
Oluyoruz zaten. Artık dünyanın hangi ülkesi olursa olsun, asker sokağa çıktığında üniformasını evde bırakıyor. Oysa gençliğimde Ankara’da  Harp Okulu öğrencileri  Atatürk Bulvarı’nda kılıç şakırdatırlardı kız tavlamak için. Türümüzün tarihinde ilk kez savaşçı görüntümüzden gizlenmemiz başka bir geleceğin müjdesi. 

“Kendin ol, kendini tanı” furyasını eleştiriyorsunuz. Günümüzde kariyer danışmanlığı, yaşam koçluğu gibi yeni icat edilen mesleklerle bir ticari sektör halini aldı bu “kendini tanıma” süreci. Ancak insanın kendini tanıma yolundaki çabasını da değerli buluyorum ben. Beni ve benim gibi düşünenleri bu açmazdan çıkarabilir misiniz?
Kendimiz ancak başkalarını tanıyarak görebiliriz. Dostoyovsky’nin “Suç ve Ceza’sını okurken Razkalnikov’la,  Shakespere’de Romeo ya da Juliet ile özdeştiğimizde, kendimizi daha iyi tanımıyor muyuz? Günümüzün post-modern edebiyatında çok satan yazarlarımızın samimiyetten arındırılmış   karakterlerinin aklımızda kalmayan  kısa raf ömrü, başkalarını tanımaktan yoksullaştıkça, yaşam koçlarıyla yolumuzu arama çaresizliğinin ancak bir  ifadesi.     

Kitap,  sevgi duygusunun gücüne vurguyla bitiyor. Her zehrin panzehiri sevgi mi?
Yeter ki,  seviyorum diyerek sevgiyi sevgisizleştirmeyelim.

Bütün kediler bıyık altından gülecek!
Aralarında Picasso, Leonardo da Vinci, Cihat Burak gibi ünlü isimlerin kedi çizimlerinin yer ladığı kitaptan bir alntı;
Yeryüzünde 600 milyon kedi
Dilleri belli
Sürtündüğünde
Otomobile, çöp kutusuna, insana
Hepsine egemenlik kurup
"Bunlar benim!" diye bakmakta.
Yeryüzünde yedi milyar insan
Tek anladıkları kendi dilleri
Hayvanları dinlemek yerine
Onlara Latin alfabesini
Öğretme gayretleri!
"Ben!" "Ben!" "Ben!"
Aynalarından
Kediler bencil diyen insanlar
Her sürtündüğünde kediler kendilerine
Sevildiklerini sanmaktalar.

ARŞİV