Evvelin Kadıköyü'nde şiir ve şairler

Günümüz Kadıköy'ünde, 1990-2020 arasında yaşanan edebiyat canlılığının gittikçe zayıfladığını belirten edebiyatçı Metin Cengiz, “Bunda pandeminin ve hayat pahalılığının da payı vardır ama şiirle uğraşanlar artık o eskisi gibi toplantılar düzenlemiyorlar. Bıkkınlık mı?” diye soruyor

30 Mart 2022 - 16:41

Eskilerden Cemal Süreya’yı yazsak, Melih Cevdet Anday’ın hatrı kalır; Cevat Çapan’dan dem vursak, Eray Canberk’ten de bahsetmek lazım gelir. Velhasıl şairler her daim Kadıköy’ü kendilerine mekan eylemişler. 

Onlardan biri de şair, çevirmen, yayıncı Metin Cengiz’dir. Varlık dergisinde Kadıköy, şairleri ve mekanlarını anlatan bir yazı dizisi kaleme alan Cengiz’le konuştuk.

  • Kadıköy’le bağınız nedir, nasıldır?

Gençliğimden beri Kadıköy benim mekanım. Sokakları, caddeleri evim gibi. Kadıköy'ün edebiyatla taçlandığı 1980'den bu yana bütün ilgili etkinliklerinde etkin bir yer aldım. Şair ve edebiyatçıların buluştuğu, bir çeşit şiir-edebiyat okulu olan akşamların müdavimiydim. Kendim de kitapta sözünü ettiğim gibi Turgay Kantürk ve Turhan Günay ile Perşembe Günlerini oluşturduk ve devam ettirdik. 1990-2018 arasında Kadıköy'ün değişik ortamlarında sürdü toplantılar. 

(Perşembe Gecesinden bir anı: Mustafa Alpay, Fikret Demirağ, Metin Cengiz, kafası görünen Seyitali Pörklü, ayaktakiler:Altay Öktem, Erol Tufan,karşıdakiler, Tekin Sönmez, Turgay Kantürk (ayakta), Turhan Günay, Deniz Durukan, Baki Ayhan Top. Yer: Ben u Sen.)

 
  • Kadıköy'ün edebiyat dünyasının merkezlerinden biri olması sizce hangi özelliklerinden kaynaklanıyor?

Kadıköy edebiyatın merkezlerinden biri değildi, merkezi idi. Sebepleri ise Kadıköy'ün tarihinden, sosyal dokusundan vb kaynaklı. Bir kere bu şehir Modasıyla, Fenerbahçesiyle, Bostancısıyla, Acıbademiyle  cumhuriyetin getirdiği değerleri bayrak edinen kentsoylu bir toplumsal dokuya sahip. Yani kentsoylu, burjuva, medeni (şehirli), bu demek dini değerlere değil monden (dünyevi, toplumsal) değerlere göre bir yaşamı kucaklamış, çağın çağdaşı yaşama biçimini içselleştirmiş bir şehir. Çağdaş kültüre sahip, ekonomiye de can veren atılımlar cumhuriyet boyunca bu semtlerdeki, toplumun direği olan orta burjuvazi tarafından gerçekleştirilmiş. Köklü burjuva aileleri bu semtlerde.

  • Peki ya Kadıköy’ün özellikle şairlere kucak açması neden acaba?

Yukarıda saydığım sebeplerden dolayı kültürel gelişmişliği yüksek. Şiir bu kültürel gelişmişlik olmadan olmuyor. 

  • Şiirlerinde Kadıköy’den bahseden şairler vardır diye düşünüyorum. Öyle ise kimler?

Enver Ercan İstanbul Şiirleri Antolojisi yapmıştı bir zaman, İstanbul Büyükşehir Belediyesi yayınlarından çıkmıştı. Bu antolojiye bakıldığında onlarca şiir bulabilirsiniz. Kadıköy'de yaşayan şairlerin çoğunun vardır şiiri yaşadıkları bu müstesna şehir hakkında.   

  • Bu araştırmanızda eski dönemlerden bahsediyorsunuz, günümüz edebiyat dünyası ve Kadıköy hakkındaki yorum ve gözlemleriniz neler?

Günümüz Kadıköy'ünde 1990-2020 arasında yaşanan edebiyat canlılığı gittikçe zayıfladı, şimdilerde ise o canlılıktan eser yok. Belki bunda pandeminin ve artan, astronomik rakamlara ulaşan hayat pahalılığının da payı vardır ama şiir yazan, şiirle uğraşanlar artık o eskisi gibi toplantılar düzenlemiyorlar, düzenlemek istemiyorlar. Bir yorulma mı? Bıkkınlık mı? 

İlginç bir anınızı okurlarımızla paylaşmanızı rica etsem.

 O zamanlar genç şairler, (şimdilerde yıkılıp yerine yenisi inşa edilen Kadıköy Postanesi’nin olduğu sırada) ünlü şairlerin müdavimi oldukları Vagon kıraathanesine giderdik. Uzunlamasına kurulmuş, geniş bir mekân olan Vagon o zamanlar Hatay restoran ile birlikte anılırdı. Vagon Fazıl Hüsnü Dağlarca demekse Hatay Cemal Süreya demekti ve her iki mekân da şairlerin uğrak yeriydi. Aslında Vagon, şiir çevresinin Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı görmek, hâl hatır sormak, sohbet etmek için uğradıkları bir yerdi. İşte ben Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı ilk burada tanıdım. Bana Fransızcadan metinler getirir, çevirilerini yaptırırdı. Bir gün de İngilizce bilip bilmediğimi sormuş, İngilizceyi mutlaka öğrenmem gerektiğini söylemişti. İngiliz şairlerini çeviriden değil de orijinalinden okumalıymışım mutlaka, tıpkı Fransız şairlerini okuduğum gibi. Hatta bir de kitap önermişti, L’anglais en 90 leçons et en 90 jours idi kitabın adı. Bu kitap sayesinde fakültedeyken dersini aldığım ama unuttuğum İngilizceyi çat pat anlar olmuştum. İşte Fazıl Bey böyle biriydi, kendisi İngilizce bilmezdi ama eksikliğini hissediyor olmalıydı ki önermişti.

 

 

 

 

           

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


ARŞİV