Elveda meyhaneci, elveda Kerem Güney…

Bir dönem popüler müziğin sembol isimlerinden olan, şarkıları dillerden dillere dolaşan Kerem Güney’i sonsuzluğa uğurladık.

29 Kasım 2012 - 12:08

Semra ÇELEBİ

Sev Desen Sevemem ki, Sevenler Kavuşurmuş, Yarım Kalan Aşk, Anlatamıyorum, Açılsa Gönül Kapın,  İntizar… Ama ille de Aldırma Gönül ve Elveda Meyhaneci… Milyonların kulaklarında yer etmiş, anıların fon müziği, içeridekinin tercümanı, dışarıdakinin dert ortağı onlarca şarkının bestecisi ve yorumcusu Kerem Güney’i bir Kasım günü kaybettik. 73 yıllık yaşamının son on yılını inzivaya çekilerek Bodrum’da geçiren Güney aslında bir Kadıköy çocuğuydu. Kerem Güney’in gerçek ismi Yavuz Örten’di. İlk gençliğinde Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde eğitim aldı, ama her şeyden önce edebiyat sevdalısıydı. ‘Ağustosta Aşk Var’ isimli şiir kitabını çıkardığı 20’li yaşlarını ‘Sartre etkisinde asi bir genç’ olarak tanımlıyordu. Hatta Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek Mühürdar’da bir şiir sergisi açmıştı. Bir+Bir dergisinin Nisan 2010 tarihli sayısında yayınlanan, Derya Bengi ve Çiğdem Öztürk’e verdiği röportajında Kerem Güney o günleri şöyle anlatıyordu:
“Mühürdar’da 39 Basamak diye bir çayevi vardı, orada iki şiir sergisi açtım. Rakı şişesine, mintana, süpürgeye, ayakkabıya, hayvan kemiklerine astık şiirlerimizi. Türkiye’nin ilk asi genci benim. 22 yaşımda Bunaltı dergisini çıkardık, ortalığı karıştırdık. Nokta, virgül, hiçbir şey yoktu dergide. İki sayı çıktı, fazla satmadı. Yaşar Nabi bile bizim hakkımızda yazı yazdı, ‘nereden çıktınız siz’ diye.”
 
SOYADINI YILMAZ GÜNEY’DEN ALDI
1969’da, 30 yaşında plak doldurmaya başladığında ismini değiştirip ‘Kerem Gibi’nin Kerem’ini, Yılmaz Güney ’in Güney’ini ödünç aldı. İlk şarkısı ‘Nokta Noktam’la dikkat çekti. Müziğe oldukça geç bir yaşta başlamış olsa da henüz çok küçükken, Kadıköy’deki evlerinin cumbasında şarkılar söyleyerek dikkat çekmişti usta: “Bir ihtimal daha var” şarkısını bilirsiniz. O şarkıyı “Vuslatın bakşa âlem” diye yalan yanlış okuduğumda kaç yaşında olmalıyım? Bir de “Sen de Leyladan mı öğrendin cefakâr olmayı”. O yaşta o iki şarkıyı Kadıköy’deki evin cumbasında okuyordum, gelen geçen beni dinliyordu. Babamın bütün arkadaşları-kimi doktor, kimi marangoz, kimi mühendis ayrı bir enstrüman çalardı ve her cuma bizim evde toplanırlardı. Ben de toprak darbukayla ritm tutardım. 12 yaşımda, Yoğurtçu’da, Sinekeman Nuri Bey’den nota ve usûl dersi almaya başladım.”

‘ELVEDA MEYHANECİ’YLE ÜNLÜ OLDU
Popüler sanat müziği geleneğinin arabeskle el sıkıştığı çizgide incelikli besteler yaptı ve birbiri ardına plağa okudu. 1972’de, sözleri Hikmet Münir Ebcioğlu’na ait ‘Elveda Meyhaneci’, Zeki Müren’den Müzeyyen Senar’a, onlarca sanatçının yorumladığı bir hit oldu. Aynı dönem Kadıköy çarşısında bir meyhanesi olan sanatçı, “neden repertuvarında meyhaneli şarkılar olduğu” sorusunu şöyle yanıtlamıştı:“Meyhane, gençliğimin yeri. İçki içmeyi nasıl öğrendim, biliyor musunuz? Mahalledeki abilerimiz bir gün “sizin içkiyi öğrenme yaşınız geldi” dediler. 15 kişi götürdüler bizi Koço’ya… Sonrasında da Kadıköy çarşısında, babamın terzi dükkânında bir meyhane açtık. Adı Küçük Ev’di. Şimdi kokoreççi Mercan oldu orası… Bütün Pol-Der polisleri, TÖB-DER’li öğretmenler, sendikacılar geliyordu. Solcular “Elveda Meyhaneci”yi okurdu kafayı çekince. “Amman ‘Aldırma Gönül’ü yavaş okuyun, bağırmayın” diye ikaz ettiğimiz zamanlar. Allahtan bizim orası kurtarılmış bölgeydi, kimse rahatsız etmiyordu. Zaten polisler de solcuydu, başımıza bir şey gelmedi.”
 
‘ALDIRMA GÖNÜL’ BİR KLASİK OLDU
60’larda Türkiye İşçi Partisi (TİP) saflarında benimsediği sol değerleri 1975’ten itibaren şarkılarına yansıtmaya başladı. Sabahattin Ali, Nâzım Hikmet, Enver Gökçe, Bülent Ecevit şiirlerini 45’liklerde ve teatral içerikli ‘Tapusuz Memet’ (1977), ‘Yetmez mi Gönül’ (1979) albümlerinde seslendirdi. ‘Aldırma Gönül’ bu dönemin en gözde bestesiydi. 
Kerem Güney’i kitlelere sevdiren bu şarkı 1980 askeri darbesinin ardından gözaltına alındığında sorgu konusu olmuştu: “12 Eylül’den sonra içeri girdim. “Niye bu şarkıyı yaptın, niye Allah’a sitem ettin” diye sorup durdular. Aslında o günlerde Pablo Neruda’nın şiirinden “Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerle” diye marş bestelemiştim, Brecht’in “Kurtulmak yok tek başına” diyen şiirini yaptım, Nâzım’dan “Alâmetler Suresi”ni yaptım: “Yedi kat yerin altından uğultular geliyor” diye işçi sınıfını yazmış… Plağı çıkaramadım, çünkü ihtilâl oldu. Çıkarsaydım iyi ihtilâl olacaktı.”
Henüz 1930’larda Sabahattin Ali gibi bir ustanın cezaevinde hissettiği derin duygularla yazdığı şiir 1970’lerde Kerem Güney gibi bir bestekârın müziğiyle bir klasiğe dönüştü. Hemen herkesin ezbere bildiği “Aldırma Gönül”, Edip Akbayram’ın rock’ında, Timur Selçuk’un piyanosunda, Selda’nın gitarında bir direniş marşına dönüşürken, Gönül Akkor’la, Kibariye’yle ve yakın zamanda ‘Parmaklıklar Ardında’ dizisiyle çok boyutlu bir kimlik kazanarak her eve girdi.
12 Eylül sonrası 1993’e kadar yaptığı son üç kasetin ardından müziği hemen hemen bırakan Kerem Güney, son on yılını geçirdiği Bodrum’da şiir yazmaya devam ediyordu. Güney, 16 Kasım’da yaşamını yitirdi, sesi ise hoş bir seda olarak gökyüzünde yankılanmaya devam ediyor.

Not: Bir+Bir Dergisi 2 Nisan 2010 tarihli Kerem Güney röportajı ve Derya Bengi’nin 18.11.2012 tarihli Radikal Gazetesi’nde yayımlanan yazısından yararlanılmıştır.
 
 

ARŞİV