Atatürk Kitaplığı: TEK ADAM 3 (3)

Bu köşede, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü anlatan eserlere yer vereceğiz. Atatürk’ün hayatı, mücadelesi ve devrimleri üzerine yazılmış bu kitapların devlet adamı ve bir lider olması dışında çok yönlü kimliğini ve entelektüel derinliğini tanımamızı sağlayacağını umuyoruz. Bu hafta Şevket Süreyya Aydemir’in Tek Adam Cilt 3 kitabından bölümler paylaşıyoruz. İyi okumalar.

10 Ekim 2025 - 11:31

TEK ADAM 3 (3)

Cumhuriyet kurulmuştu. İsmet Paşa Hükümet başındaydı. Şimdi hem İsmet Paşa kabinesini, hem Millet Meclisini bekleyen görevler vardı. Bunların bazılarına “devrim niteliğinde görevler" de diyebiliriz. (Syf 151)

Mustafa Kemal Batı giyinişine karşı daima sempati duymuştur.

(…)

Paris'te de hoş bir olay geçti. Paris'e vardıkları zaman onları istasyonda Paris Ataşemiliteri ve Mustafa Kemal'in yakın arkadaşı Fethi Bey karşıladı. Kalacakları otele götürdü. Selahattin Bey orada da tutumluluk davasına düştü. Ucuz olsun diye ikisinin bir odada kalmalarını istedi. Avrupa'da hoş görülmeyen bu mesele Fethi Bey'in müdahalesiyle çabuk önlendi. Yolcular odalarına çıktılar. Fethi Bey holde onları bekliyordu. Gelenler giyinecek, hazırlanacak ve sonra Ataşemiliter onları ilgililere takdim etmek üzere Fransa Harbiye Nezareti'ne götürecekti.

Bir müddet sonra merdivenden hole doğru genç misafirler iniyordu. Selahattin Bey'in başında gene ciğer gibi kırmızı fes vardı. Mustafa Kemal'e gelince, o bambaşka bir kıyafetteydi. Merdivenlerden tam spor kıyafetiyle İskoçyalı bir centilmen iniyordu. İri fiyongalı açık sarı iskarpinler giymişti. Golf çoraplarını dizlerine kadar çekmişti. Paçaları dizlerinin altında tokalanan kısa pantolonu kareli nefti kumaştandı. Beline kemer bağlamıştı. Ceketi de pantolonu ile takımdı. Başında gene kareli, aynı kumaştan bir spor kasket! Mustafa Kemal bu kıyafetiyle pek mağrur görünüyordu. Frenklerin kırlarda, seyahatlerde giydikleri bu kıyafeti, kim bilir hangi mağaza kataloglarından seçmiş, Selânik veya İstanbul'da kim bilir hangi bonmarşeden tedarik etmişti. Mağrur ve gülümserdi. Çünkü, işte artık o da bir Avrupalıydı...

Fethi Bey'in daha onlar hole inmeden merdivenlere koşması, onları odalarına sokup, bu kıyafetlerle nezarete gidilemeyeceğini anlatmaya çalışması oldukça güç oldu. Mustafa Kemal bu hoş, fakat fiyaskolu özentisini daima, o zamanki çocuksu heyecanı ile hatırlamış, anlatmıştır... (Syf 218-219)

Kastamonu Belediye Binasında bir kabul resmi de yapılır. (…) Hemen herkesle ayrı ayrı ilgilenir. Herkesi dinler. Gerçi kimse bir şikayette bulunmaz. Ama dertler çoktur: Yol yoktur. Toprak yetersizdir. Üretim kimseye yetmez. Ama mahsul de değersizdir. Çünkü onu alacak para yoktur. Yıllar yılı süren harpler içinde tarlalar sahipsiz kalmıştır. Hayvan nesli neredeyse tükenmiştir. Ticaret halsizdir. Fabrika yoktur. Dokuma tezgahları işsizdir. Vilayetin bütün vergi geliri, yüz kızartacak kadar hiçtir. Ayakta ve Mareşal elbisesi içinde o bunları dinlerken, zaman zaman benzi uçuklaşır, gözleri dalar. Etrafı sırmadan defne dalları işlenmiş Mareşal kasketini bazen birden, bir elinden diğerine aktarır ve boş kalan elinin tersiyle, alnında biriken ter tanelerini siler. Bütün bu yoklukları nasıl yenecektir? Bütün bu baş döndürücü zorlukların içinden nasıl çıkacaktır?

(…)

Belediye dairesinde demeçler de verir: 

“Biz medeni insan olmalıyız. Fikrimiz ve zihniyetimiz, tepeden tırnağa değişmelidir. Bütün Türk ve İslam alemine bakın. Fikirlerini, zihniyetlerini medeniyetin emrettiği değişikliğe ve yüksekliğe ulaştıramadıkları için ıstırap içindedirler. Artık duramayız. Medeniyet öyle kuvvetli bir ateştir ki, ona ilgisiz kalanları yakar, mahveder.”

O güne kadar Türk halkı, hiçbir önderden böyle sözler duymamıştır (Syf 221-224)

Halka rağmen de olsa halk için yapmak, başarmak. Ama sonra bu yapılanların hepsini halka bağışlamak, halka mal etmek! İşte bu bir sanattır ki, liderliğin, inklâpçılığın kendisidir. Mustafa Kemal bir liderdi. İnkılâpçı bir lider. Ve lider kalmasını bildi. Ama onun çağında Avrupa'da yetişen, milletlerin önüne düşen, hatta milletlerinin uyuyan kudretlerini uyandırıp bir istikamete yönelten ve hatta muvaffakiyet sahneleri de gösteren başka liderler yok muydu? Elbette var! Ama ne var ki onlar, yapılanları kendilerine mal ederek ve kendilerini insanüstü kudretlermiş gibi milletlerinden kopararak, milletlerinin kalplerine yerleşecek yerde, milletlerinin sırtında tünemek istediler. Sonra ne oldu? Hiç! Tarih onları hem hayat sahnesinden, hem milletlerinin hatırasından sildi. Fakat Mustafa Kemal, hâlâ ayaktadır...

Gazi, Kastamonu nutkunda da İnebolu'da olduğu gibi, halkın karşısına açık ve cesur olarak çıktı. Zamanın ve çevrenin ilkel şartlarına teslim olmadı. Onlara yenilmedi. Aksine kendisi zamanı ve çevreyi yendi. Peşinden sürükledi. Biliyordu ki halkın gücünü, hareketsiz, uyuşmuş, paslanmış kalıntılara göre değil, halkı gücünün hareketli haline göre değerlendirmelidir. Nitekim Gazi, Kastamonu nutkunda:

“-Efendiler, ey millet! İyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat, medeniyet tarikatıdır!” diye haykırırken, yalnız Kastamonu’da çeşitli tarikatların 20 kadar tekkesi vardır. (Syf 228-229)


ARŞİV