Atatürk Kitaplığı: Tek Adam 2 (2)

Bu hafta Şevket Süreyya Aydemir’in Tek Adam Cilt 2 kitabından bölümler paylaşıyoruz.

11 Temmuz 2025 - 12:32

Mustafa Kemal, hayatının en buhranlı gecesini Erzurum'da yaşar. Çünkü hayatının en çetin kararı karşısındadır: Askerlikten ayrılmak!

Askerlikten ayrılmak?... İşte bu, hesapta yoktu. İşte bu olamazdı. Hapisler, sürgünler, Abdülhamit zindanlarında zincire vurulmak, Libya çöllerinde unutulmak, Anafartalar'da yaralanmak, Muş dağlarında, Suriye bozkırlarında esaret, ölüm!... Evet, her şey olabilirdi. Bunların hepsi onun hayat yolunda mukadder görülecek hallerdi. Ama askerlikten ayrılmak? İşte bu düşünülemezdi!

Halbuki şimdi ona havada esen sesler:

-Askerlikten çekil paşam, diyorlardı. Askerlikten çekil. Kendi arzunla istifa et. Yoksa İstanbul'dan Erzurum telgrafhanesine uzanan telgraf telleri kötü bir haber getiriyorlar. Padişah, seni ordudan atıyor. Rütbelerini, nişanlarını alıyor. Bugün bir ordu kumandanı durumundasın. İstanbul'un senin bütün yetkilerini almasına bakmayarak, valilere, kumandanlara emirler verebiliyor, askerlere kumanda ediyorsun. Çünkü askersin. Ama yarın?...

Hem niçin yarın? Belki şimdi şu harap Erzurum telgrafhanesinde yorgun, uykulu bir memur, İstanbul'un Erzurum valisine, Erzurum kumandanına, bir bakışta kimseye bir şey söylemeyen bir şifresini yazmakla meşguldür. Gecenin bu saatinde, o harap Erzurum telgrafhanesinin o perişan odasında, bir avucun içinde saklanabilecek kadar küçük, basit, duygusuz telgraf âletinin uçları kalkar, iner. Tuşlar çalışır durur.

Hepsi de birbirine benzeyen hatların, noktaların sıralandığı kâğıt şerit uzar, kıvrılır, düğümlenir durur. Onları derleyen, düzelten, parça parça kesip bir kâğıda yapıştıran memur için bu telgraflar birbirinden farklı değildir.

Ama ya onun için? Evet, onun geleceği, onun kaderi şimdi uzaktan, uzak yollardan dağları, belleri aşıp gelen bu telgraf tellerinin getireceği işaretlere bağlıdır. Askerlikten çıkarılmak, ordudan kovulmak, bir sivil adam, bir hiç olmak! Hem de yurdun bu ücra köşesinde! Bir anda bir misafir, hem de istenmeyen bir misafir haline gelmek! Ne vakit ayrılacağı, ne vakit yola çıkacağı beklenen bir misafir haline düşmek!... (Syf 95-97)

Erzurum telgrafhanesinden dönerken artık bir sivildir. Kâzım Kara. bekir'le Rauf Bey, onu daha makine başında ve son sözlerini dikte ederken tebrik ederler. Kendi Kurmay Başkanı Kâzım Bey şöylece bir selamlar. Yaverleri ona sadakatle daha da yaklaşırlar. Diğer sivil ve asker yol arkadaşları, misafir kaldıkları binada merak ve telaş içindedirler.

Misafirhaneye varılır. Haber duyulur. Kolordu Kumandanı, iyi geceler diyerek ayrılır. Artık başka türlü, kasvetli, bin bir muammaya gebe bir gece başlamıştır. Bir an önce odasına çekilmek ister. Çekilir. Kendi kendine, kendisiyle baş başa kalınca, kendisiyle konuşacaktır.

Ama, gece bir türlü bitmez! Tanyeri bir türlü ağarmaz! Ertesi sabah onu ilk görenler, bir başka insanla karşılaşırlar: İçine dönüktür. Yüzü süzülmüştür. Her karşılaştığının yüzüne biraz çekingen, biraz uzunca bakar, her karşılaştığının gözlerinden, içini okumaya çalışır. Bu gözlerde çeşitli manalar bulur. 

9 Temmuz 1919 karışık bir gündür. Etrafında herkes biraz durgundur. Sivil hayatta ilk günüdür. Artık hiçbir resmi sıfatı, bir yetkisi, bir rütbesi, hatta yeri- yurdu, geliri ve parası yoktur (Syf 102)

Yenilmiş, bitkin, ümitsiz Bir ülkenin dili olmazdı. Belliydi ki bu adam, beklenilen adamdı. Belliydi ki bu ülke, artık bir şeye gebeydi! (Syf 114)

Kurtuluş Mücadelesi öncesinde Atatürk ve silah arkadaşları Sivas'tan Ankara'ya :yola çıkarken Mazhar Müfit Kansu şöyle bir anı not etmiş: “Yarın hareket ediyoruz. Bildiklerle vedalaştık. Fakat bütün mevcut paramız, yol için ancak, 20 yumurta ve bir okka peynir, 10 ekmeğe kifayet ettiğinden bunları aldık.” (Syf 137)

Mustafa Kemal Ankara'ya üç otomobillik bir kafile halinde geldi. Yanındaki Temsil Heyeti üyeleri hep kendi arkadaşlarıydı. Sivas Kongresi'nin vilâyet, sancak ve kazalarını temsil eden sivil delegelerinden kafilede kimse yoktu. Halkın temsilcileri ancak ve daha ilerde, yani Ankara'da Büyük Millet Meclisi açıldığı zaman bu Meclis'te yerlerini alacaklardı. Şimdilik hareket "temelden çatıya değil, çatıdan temele" gelişmekteydi. (Syf 187)

 

ARŞİV