‘Aslında hepimiz engelliyiz!'

Ak’la Kara Tiyatrosu, bu sezon görme engelli bir adamın hayatla yalnız başa çıkma isteğini anlatan “Kelebekler Özgürdür” oyununu sahneliyor.

04 Aralık 2014 - 14:19
 Semra ÇELEBİ

Engelliler İdaresi Başkanlığınca yapılan son araştırmaya göre Türkiye nüfusunun yüzde 12,29’unu engelliler oluşturuyor. Bu da yaklaşık 10 milyon insan demek. Her 3 Aralık’ta sorunlarını duyurmak için sokağa çıkan engelli bireyleri, toplumun çok büyük bir kesimini oluşturmalarına rağmen sosyal hayatın içinde çok fazla göremiyoruz maalesef… Ne sokaklarda özgürce gezebiliyorlar ne de topluma karışabiliyorlar. Bunda devletin sorumluluğu olduğu kadar, onları her türlü kötülükten sakınan ailelerinin de payı var. İşte bu meseleye dikkat çeken bir oyun sahneleniyor Ak’la Kara Tiyatrosu’nda: Kelebekler Özgürdür. Leonard Gershe’nin yazdığı Murat Sarı’nın yönettiği oyunda doğuştan görme engelli Don Baker’in, 35 yaşında ilk kez kendi başına yaşamaya başlamasını ve komşusu Jill ile kurduğu ilişkiyi izliyoruz.

Başrolleri paylaşan Kerem Konanbay ve Buket Dereoğlu ile 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nü vesile edip, oyunu ve engelli olma hallerini konuştuk.

-Kelebekler Özgürdür, yıllar önce Hadi Çaman tiyatrosu tarafından sahnelenmişti. Neden bu oyunu yeniden sahneleme ihtiyacı duydunuz?
Kerem Konanbay: Biz bir repertuvar tiyatrosuyuz ve her türden oyun sergiliyoruz. Bu sezon da oyun arayışı sırasında Kelebekler Özgürdür’ü hatırladık ve farkındalık yaratmaktaki görevimizi de üstlenmek üzere oyunu repertuvarımıza koyduk
  

-Geçmişte olduğu kadar şimdiki oyuncularıyla da dikkat çekiyor oyun. Nasıl belirlediniz oyuncuları?
Kerem Konanbay: Tabi iki şey var burada; birincisi daha önce hiç yapılmamış gibi düşünüp teksti elinize aldığınızda yeniden yaratmak, ikincisi de daha önce kimler oynadı diye düşünüp seyircideki çağrışımını göz önünde bulundurmak. 80’li yıllarda oyunu Hadi Çaman ile Füsun Önal oynamıştı. 90’larda Tolga Çevik ile Sevinç Erbulak. Bir de sinema filmi yapıldı, orada da Jill karakterini Goldie Hown oynadı. Dolayısıyla hemen Buket (Dereoğlu) geldi aklımıza. Cıvıl cıvıl, dünyaya küsmüş bir adamı canlandıracak kadar enerjik ve samimi olması gerekiyordu.
Dişiliğini öne çıkarmadan ama çok güzel olması gerekiyordu. Bütün bu özellikler Buket'te olduğu için Buket’i düşündük. Bedia Ener zaten yılların duayen oyuncularından biri ve anne deyince aklımıza o geldi. Bir de biz yaklaşık 26 yıldır Bedia ablayla yabancı filmlerde anne-oğul seslendiririz. Kötü yönetmen karakterini de Hakan (Çeliker) oynuyor. Orjinalinde olmadığı halde yönetmenimiz ona gitar çaldırdı, ajitasyonu arttırmak için.
 
GÖRME ENGELLİ DANIŞMAN


-Peki siz kör bir karakteri canlandırabilmek için gözlem yapma şansı buldunuz mu? Nasıl hazırlandınız?
Kerem Konanbay: Üç ay kadar gerçek bir görme engellinin evinde gözlem yaptım. Ali Kelle benim danışmanım, metroda cümbüş çalıyor. Eşi de görme engelli, iki kızları var, çocuklarını büyütmüşler, birini evlendirmişler, öbürü lisede okuyor. Ali ağabey gidiyor, kendi yolunu bularak metrolarda cümbüşünü çalıp ekmek parasını kazanıyor. Onlardan çok şey öğrendim tabi ki.
Ali ağabey çay koyarken ‘gel bak körler nasıl çay koyuyor, şimdi bak sigaramı nasıl yakıyorum, tıraş olurken şöyle yapıyorum’ falan gibi oyunda gerekmeyecek ama onları bildiğim için oyuna yansıtabildiğim çok şey öğretti.
 
-Siz Jill karakteri için bir engelli yakınıyla görüştünüz mü?
Buket Dereoğlu: Hayır. Zaten oynadığım karakter de daha önce hiç kör, engelli biriyle arkadaşlık etmemiş, hatta tanışmamış. Bu Jill için de çok doğal bir süreç; benim gibi ilk defa Don ile karşılaşıyor ve ne yapacağını bilemiyor. Kör olduğunu bile bir süre anlamıyor. O kadar doğal ve samimi bir kadın ki Don da onun yanında kendini rahat hissediyor ve bir süre sonra hayatı paylaşıyorlar, ilişkileri başlıyor.
 
‘HAYATLARINA SAHİP ÇIKMAYIN’


-Bir buçuk saatliğine de olsa kör olmak nasıl bir duygu?
Kerem Konanbay: Onu oyunun sonunda selamda seyirciyle ilk defa göz göze geldiğimde gözlerimin içine baktıklarında fark ediyorum. Gerçekten görüyor mu diye merak ediyorlar ya da oyun çıkışında seyirci dostlarımızla konuşurken ‘sizi kör zannettik’ diyorlar.
Bunun için bilinçli bir tekniğim yok ama sahnedeyken kendimi gerçekten görmüyor gibi hissediyorum.

-Don 35 yaşında, hâlâ kendi yaşamını kurmak için hem aileyle hem toplumla mücadele etmek zorunda kalan bir karakter. Üstelik ABD gibi bir yerde… Türkiye’de bir engelli için bu çok daha zordur değil mi?
Kerem Konanbay: Türkiye'de çok daha sıkıntılı bir süreç. Türk anneleri biliyorsunuz çok anaç ve oyunda Amerikalı bir annenin anaçlığından bahsediyoruz. Özellikle ülkemizde engelli çocukları olan anneler çocuklarının hiçbir şey yapamayacağını düşünüyorlar ve kendi yaşadıkları süre boyunca onlara kol kanat germeyi iyi bir şey zannediyorlar. Sosyal sorumluluk örgütlerinin en fazla karşılaştıkları sıkıntı bu, çünkü onları eğitim merkezlerine götürmüyorlar, ‘biz evde onlara bakarız’ diyorlar. Peki siz öldükten sonra bu çocuklar ne olacak? Artık çocuk da olmayacaklar. 35-40 yaşlarında hayatla nasıl yalnız başa çıkacağını bilmeyen insanlar olacaklar. Bunu hiç düşünmüyorlar. Dolayısıyla eğer bunun altını oyunda çizebiliyorsak bizim için başarıdır.
 
“KUŞLARA GÖRE ENGELLİYİZ”


-Peki Buket Dereoğlu engelli biriyle birlikte olur mu?
Buket Dereoğlu: Olur tabi niye olmasın? Buket Dereoğlu zaten engelli birçok açıdan (gülüyor). Toplum normlarının dışına çıkan pek çok özelliğim var.
Kerem Konanbay:  Buket’in tespiti gerçekten çok önemli. Engelli ne demek? Normun dışındaki kişiler değil mi? Aslında hepimiz engelliyiz sadece normların dışındaki kişilere şu anki algımızla engelli diyoruz. Mesela biz uçabiliyor muyuz? Uçamıyoruz. O zaman göremeyen bir insana neden engelli diyoruz? Biz uçamıyoruz, o zaman kuşlara göre de biz engelliyiz.
Buket Dereoğlu: İnsan insana engel zaten. İnsanın insana yaptığını hiçbir uzvu yapmaz.

-İkiniz de ebeveynsiniz. Sizin engelli bir çocuğunuz olsaydı, bu kadar bağımlı kılar mıydınız kendinize?
Buket Dereoğlu: Hiç tarzım değil. Birinin bana Bağımlı olmasından nefret ediyorum. Bir şeye ne kadar bağlanırsan o kadar üzülürsün hayatta.  Annenin çocukla olan ilişkisinde bile bu böyle. Hepimiz kendimiz için yaşıyoruz,  bir yerden sonra kendi hayatımızı, kendi ailelerimizi, kendi yaşamlarımızı kurmak durumundayız, engelli veya engelsiz.
Kerem Konanbay:  Evet çocuklarınızı sevin, çocuklarınıza sahip çıkın ama onların hayatlarına sahip çıkmayın. Bırakın kendi hayatlarını kendileri yaşasınlar. Kendi ayakları üzerinde durmalarına yardım ettiğiniz sürece onları seversiniz.
Ben bu sorunuza tersten cevap vereyim, “ben engelli olsaydım annemle ilişkim nasıl olurdu?” Hayatımda beş kadın var; eşim, üç kızım ve annem. Maddi geliri çok iyi olan bir ailede büyüdüğüm halde 18 yaşında çalışmaya başladım. TRT koridorlarında seslendirme yapıyordum. Daha sonra Savaş’la kendi seslendirme stüdyomuzu kurduk ve şu an Türkiye'nin en fazla iş yapan seslendirme stüdyosu. Dört yıldır tiyatromuz var ve mutluyuz. Eğer görmeseydim ben yine bu kadar başarılı olacaktım çünkü bu benim. Dolayısıyla ben, annemin bana sahip çıkmasına izin vermezdim.

KONSERVATUARA ENGELLİ ALMIYORLAR
Engelliler, sosyalleştikleri derneklerde kendi aralarında tiyatro yapıp oyunlar sahneliyor ancak henüz profesyonel tiyatro sahnesinde engelli bir oyuncu göremiyoruz. Bunun nedenini Kerem Konanbay şöyle açıklıyor: Oyuncu olabilmek için iki yol var, ya alaylı ya da okullu olacaksınız. Bu noktada eğitim sistemini tartışmak gerekiyor çünkü konservatuvarların tiyatro bölümüne engelli öğrenci almıyorlar. Ancak usta-çırak ilişkisiyle profesyonelleşebilirler.
 

 

 


ARŞİV