Bazı müzikal birliktelikler vardır; bir proje olarak başlar ve zamanla hayata karışır. Aynı şarkıyı farklı zamanlarda söylemiş iki insan yıllar geçtikçe birbirinin sesine, susuşuna ve hafızasına aşina olur. Sumru Ağıryürüyen ile Muammer Ketencoğlu’nun 35 yıllık yol arkadaşlığı aslında tam da böyle bir bağın hikâyesi. İkili bu uzun müzikal dostluğu, 20 Aralık Cumartesi akşamı Yeldeğirmeni Sanat’ta verecekleri özel konserle kutlayacak.
Muammer Ketencoğlu, Sumru Ağıryürüyen’in sesini ilk kez duyduğu dönemi şu sözlerle anlattı: “Sumru'nun adını bazı ortak arkadaşlarımızdan duyardım. Ancak sesini ilk duyuşum Mozaik Topluluğu'nun 83'te Boğaziçi'nde yaptığı halk şarkıları konserinin kaset kaydıdır. O yıllarda ben kendimi arama mücadelesindeydim. Aradan yıllar geçti ve bir küçük yardım gecesi etkinliğinde yan yana düştük. Tabii çok konuşamadık. Ta ki, Balat'taki Kadın Kütüphanesi'nin açılış etkinliğinde rastlaşıncaya dek.”

KARŞILAŞMADAN ORTAK HAYALE
Ketencoğlu, bu karşılaşmanın kendisinde bıraktığı duyguyu şöyle anlattı: “Çingeneler Zamanı'nın temasını Ayşe Tütüncü ile seslendirdiler. İçimden keşke dedim beraber çalsak.”
Bu düşüncenin birkaç yıl sonra somutlaştığını belirten Ketencoğlu sözlerine şöyle devam etti: “1993 yılına geldiğimizde de ‘Yeryüzünün Yedi Rengi’ konserlerini yapmaya başladım. İşte yollarımız tam burada kesişti. Aramıza Brenna (MacCrimmon) ve Cevdet'in (Erek) katılmasıyla da ‘Yeryüzünün Yedi Rengi’, ‘Balkan Yolculuğu’na evrildi. Yani konserin alt başlığında olduğu gibi, 35 senedir yan yanayız.”
Davet edildiği “Yeryüzünün Yedi Rengi”nin yeni bir konser serisi değil, başka bir müzikal coğrafyaya açılan kapı olduğunu anlatan Sumru Ağıryürüyen, “Muammer'in akordeonuyla, rebetikolarıyla efsane olmaya başladığı yıllardı. Sanırım ortak dostumuz sevgili Cengiz Onural sayesinde dinlemiş olmalıyım ilk kez Muammer'i. Sonra kendisinin de dediği gibi kısa rastlaşmalarımız oldu. Beni ‘Yeryüzünün Yedi Rengi’ne davet ettiğinde çok sevindiğimi hatırlıyorum. Bu, Muammer'in sanat yönetmenliğinde, pek çok sanatçı dostumuzun farklı coğrafyalardan halk şarkılarını seslendirdiği, kocaman bir topluluktu. İki Macar halk şarkısıyla katıldığımı hatırlıyorum.” dedi.

SAHNEDEN YOLLARA UZANAN HİKÂYE
Ağıryürüyen, bu birlikteliğin kısa sürede ikili çalışmalara dönüştüğünü ve yolculuğun genişlediğini ise şöyle anlattı: “O sıralar, ikili olarak da çalışmaya karar verdik ve 1995-97 arasında, birkaçını bu konserde seslendireceğimiz şarkılardan oluşan bir repertuvarla dost mekânlarda çaldık, konserler verdik. Bu nüve 1997-2006 arasında Balkan Yolculuğu'na dönüşerek önce Brenna ve Cevdet ile sonra da çok erken aramızdan ayrılan Aytunç Matracı ve Rahmi Göçmen ile devam etti. Çeşitli kentlerde ve ülkelerde konserler verdik. Brenna ülkesi Kanada'ya dönmeden, ilk ekibimizle Ayde Mori adlı bir CD kaydettik. İkinci ekibimizin konser kayıtlarından oluşan Balkan Yolculuğu adlı CD'yi de Aytunç'un anısına yayınladık. 2006 sonrasında ben farklı çalışmalara ağırlık verdim. Balkan Yolculuğu da, ne mutlu ki, çok kıymetli sanatçı dostlarımızın katılımıyla bugüne kadar geldi. Tabii, Muammer ile dostluğumuz sahne dışında da hep sürdü.”

HEM BERABER HEM AYRI AYRI YÜRÜMEK
Uzun soluklu birlikteliğin dinamiğini ise Muammer Ketencoğlu şu sözlerle anlattı: “Aslında başlardan beri, hem beraber hem de ayrı ayrı yürüdük. Müzik söz konusu olduğunda aynı anda iki ve daha fazla yolda yürünebilir. Dolayısıyla ben halk müziği kökenli bir kulvarda yürürken, Sumru başka yollarda da yürüyordu. Ama her zaman ikimizi de mutlu eden bir repertuvar oluşturabildik.”
Sumru Ağıryürüyen ise bu birlikteliğin kendisinde yarattığı etkiyi şöyle ifade etti:
“Öncelikle Muammer'in benim için hem sağlam bir dost hem de ‘dünyanın kapılarından biri’ olduğunu söylemeden edemeyeceğim. O kapıyı azıcık araladığınızda bile, bambaşka bir aleme giriyorsunuz. Önceden de severek kulak kabarttığım o sesler alemine Muammer sayesinde daha da yakınlaştım. Kendimi alaylı bir müzisyen sayıyorum büyük ölçüde. İşte Balkan coğrafyasının müziğine dair pek çok şeyi Muammer'den ve onun çevresindeki, sevgili Brenna gibi birlikte çalıştığımız ya da o tadına doyulmaz yolculuklarımızda tanıştığımız halk sanatçılarından öğrendim.”
“YELDEĞİRMENİ SANAT; İLHAM VEREN BİR MEKAN”
Yeldeğirmeni Sanat, her iki müzisyen için de yalnızca bir konser mekânı değil, üretimi ve karşılaşmayı besleyen bir alan. Sumru Ağıryürüyen bunu şu sözlerle anlattı: “Burası insana konser için ilham veren bir mekân. Akustiği, dinleyiciyle kurduğu yakın ilişki, farklı türlere açık yapısı bizim için çok kıymetli.”
Yeldeğirmeni Sanat’ta her seferinde yeni bir heyecan yaşadığını anlatan Ketencoğlu ise “Burada kaçıncı kez çaldığımı unuttum ama her seferinde aynı heyecanı hissediyorum. Gerek akustik, gerek çalışanların titizliği, gerekse burada kaydedilmiş işler benim için çok özel.” dedi.