'Okurla buluşma bir arınma ayini'

Şair Şükrü Erbaş, Cemal Süreya’ların, Arif Damar’ların, Aziz Nesin’lerin vazgeçilmez mekanı Hatay Restaurant’ın konuğuydu…

29 Mayıs 2015 - 10:33

Kadir İNCESU

Uzun yıllardır Bostancı’da faaliyet gösteren Hatay Restaurant, aslında bir kültür merkezi gibi çalışır. Birbirinden değerli yazarları, ozanları, çizerleri, sinemacıları, kısacası sanatın her dalından isimleri ağırlamıştır. Söyleşiler ve imza günleri düzenlenmiş, sergiler açılmıştır. Duvarları sanatçıların el yazıları, çeşitli çalışmaları, fotoğrafları ve röportajları ile süslüdür. Hatay Restaurant, 24 Mayıs Pazar günü Şair Şükrü Erbaş’ı ağırladı. Bu etkinlik için günü birlik Antalya’dan gelen Şükrü Erbaş özellikle son şiir kitabı “Pervane”den şiirler okudu. Her yaştan okurunun sorduğu şiire, sanata yönelik sorulara samimi yanıtlar verdi.  Şükrü Erbaş, söyleşi bitiminde de Gazete Kadıköy’ün sorularını yanıtladı.

Sizi şiir yazmaya yönelten duygular, düşünceler, olaylar nelerdir?

Bütün bir sanatsal yaratıcılığın yanıtını istiyorsunuz; içinde yaşadığım gerçeklikle yetinmemek; durmadan bu gerçeklikle çatışmak; bu gerçekliği fiili olarak değiştirememek, ortadan kaldıramamak... Bunların yarattığı, hüzünden öfkeye çok geniş bir heyecan yelpazesi, duygu boğuntusu, akıl acısı, varoluş ağrısı... İnsanın haysiyetiyle menevişli, özgürlük ve adaletle yücelmiş, eşitliği ve barışı merkezine almış bir karşı dünya tasarımı kurarak ancak soluk almaya çalışıyorum. Şiir, kâğıdın üzerine kalemle kurmaya çalıştığım bu karşı dünya tasarımıdır...

Hayatınıza yön veren tutkularınız var mı?

Herkesinkinden çok farklı olduğunu düşünmüyorum; aşk ve özgürlük, yaseminler, hanımeliler, gülhatmiler, hüsnüyusuflar... Sonra kediler ve köpekler başta olmak üzere bütün hayvanlar... Serçelerden ve çiy damlalarından başka sahibi olmayan sabahın o eşsiz saatleri... Yeter sanırım.

Şiirin hayatınızdaki yeri nedir?

Şiir, kendi elimle, kendi dilimle ilmek ilmek örerek üstüme giyindiğim ikinci bir varoluş suretidir benim için. Benim bana verdiğim en yüce değer duygusudur. İnsanların hizalarına rüyalarımı çekmeye çalıştığım bir yaşama büyüsüdür. Onların rüyalarından edindiğim bir ayrıcalıktır. Daha önce de söylemiştim, sonsuzluktan pay edinme girişimidir. Dünyayı hak etme olanağıdır. Ölümü yaşama sevincine dönüştürme simyasıdır.

Son kitabınız “Pervane”de ölüm izleğinin daha ağır bastığı görülüyor. Sizdeki karşılığı nedir ölüm izleğinin?

Yaşarken ölümün bilincinde olan tek varlık insan sanırım. Bazı hayvanların öleceğini sezmesi üzerine anlatılan çok çarpıcı hikâyeler vardır. Ama onlar da sadece ölüm anını işaret eden hikâyelerdir. Doğduğu günden öldüğü güne kadar ölüm hakikati ile yaşayan tek canlı diye biliyorum insanı. Dünyayı sevme gücüdür ölüm benim için. Kuşkusuz vadeli ölümlerden söz ediyorum. İnsan ölümsüzlüğün ardına düşmüştür ama sanıyorum bunun çaresini bulsaydı, dünya, can sıkıntısından yapılmış bir cehenneme dönüşürdü.

Kadıköy’deki tarihi Hatay Restaurant’ta okurlarınızla bir araya geldiniz. Bu tür buluşmaları yazar ve okuru açısından değerlendirir misiniz?

Yazının yalnızlığının nasıl çoğaldığını görüyorum. İnsanların gözlerinde kendimi, kederimi, sevincimi, yaşama tutkumu seyrediyorum. Halka halka büyüyorum. Bin parçaya bölünmüş bir ben oluyorum. Akıl almaz bir sorumluluk duygusuyla kıvranıyorum. Tuhaf bir mahcubiyet duygusuyla önüme bakıyorum. Plastik zamanlarda plastik bir yalana döndüğü sanılan içtenliğin, insanların kirpiklerinde boncuk boncuk sevgiye döndüğünü görüyorum... Bu, uzatılabilir. Bu buluşmaları ben, bir arınma ayini olarak değerlendiriyorum. Benim okurla, okurun benimle arındığı bir yaşama ayini...

 


ARŞİV