'Fotoğraf insanların bakışınıd a değiştirmiştir'

Gülderen Bölük, Kapı Yayınları tarafından yayımlanan “Fotoğrafın Serüveni-Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Stüdyoların Işığında” adlı kitabında ülkemizde stüdyolarla başlayan fotoğrafın serüvenini anlatıyor.

06 Kasım 2014 - 16:22

Gülderen Bölük, Kapı Yayınları tarafından yayımlanan “Fotoğrafın Serüveni-Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Stüdyoların Işığında” adlı kitabında ülkemizde stüdyolarla başlayan fotoğrafın serüvenini anlatıyor.Gülderen Bölük ile kitabı ekseninde fotoğraf üzerine söyleştik.

Kadir İNCESU

Fotoğrafın serüveni-Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Stüdyoların Işığında adlı çalışmanız. Ülkemizdeki fotoğrafın tarihine de ışık tutuyor. Çalışmanızın çıkış noktası nedir?
Ben 2000 yılından itibaren eski stüdyo fotoğrafları topluyorum. Zamanla koleksiyonum zenginleştikçe onları gruplayıp dosyalama zorunluluğu doğdu. Bunu yaparken onları ya stüdyolarına göre arşivliyordum ya da öne çıkan özelliklerine göre. Mesela bir fotoğrafın fon perdesi ilginçse, o fotoğrafın bir fotokopisini de fon dosyasına yerleştiriyorum. Tabii fotokopinin arkasına da orijinalinin hangi dosyada olduğunu belirtiyordum. Şimdilerde dijital ortama aktarılmış bir görselin etiketlenmesi gibi. İşte böyle dosyalama yaparken fotoğrafların kendisi bana bir şeyler anlatmaya başladı. Yine bir örnek verecek olursam, belleri rötuşla aşırı derecede inceltilmiş kadın portreleri çoğaldıkça onları ayrı bir dosyada grupladım. Hepsi bir araya gelince, belli bir dönem içinde birçok stüdyonun böylesi abartılı rötuşlar yaptığına tanık oldum. Biraz araştırınca o dönemde korse kullanımının son derce yaygın olduğu ve bu korselerin aşırı sıkılmasından dolayı ölüm olaylarının dahi gündeme geldiği, dış basın kadar bizde de yazılıp çizildiğini fark ettim. Bunun gibi kitabın oluşmasında fotoğraflar beni çok yönlendirmiş oldu.

Nasıl bir çalışma süreci yaşadınız?  Araştırmalarınız sırasında bilgilere ulaşmanızda ne gibi sıkıntılar yaşadınız?
Az önce bahsettiğim gibi bu kitabın oluşum sürecini, fotoğrafların dosyalanmaya başladığı zamandan başlatabiliriz. Çünkü her gruplama bir araştırma sürecini de başlatmış oluyor. Fotoğraflar ve bilgiler çoğaldıkça bu konuda mastır yapmaya karar verdim ve 2010 yılında ‘Başlangıcından Günümüze İstanbul’daki Stüdyolar’ adlı tezimi verdim. Ardından dört yıl daha üzerinde çalışarak, gördüğünüz son şekline getirdim. Harf devriminden önceki dönemlerden kalan belgelerin bulunması, transkripsiyonun yapılması ve ilgili alanda yorumlanması sürecini önemsedim. Dolayısıyla arşivciliğin son derece zayıf olduğu ülkemizde, ortaya çıkan çalışmanın belge değerini bir kez daha belirtmek isterim. Ancak yine de söylemeliyim ki bu tarz çalışmalar hiçbir zaman tam olarak bitmiş sayılamaz. Zaman içinde ortaya çıkacak yeni bir belge, eski çalışmalara eklemlenecektir.

Dünyada, fotoğrafın keşfedilmesine giden süreci anlatır mısınız?
Kısaca anlatacak olursak, fotoğraf yüzyıllar boyunca hem fiziksel hem de kimyasal gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Latince karanlık oda manasına gelen cameraobscuralar çok eskiden beri astronomi ve resim gibi alanlarda kullanılıyordu zaten. Bu, karanlık bir kutunun bir yüzeyine açılan küçük bir delik sayesinde, dışarıdaki görüntünün bu deliğin karşısındaki yüzeyde oluşması prensibine dayanıyor. Daha sonra deliğin önüne yerleştirilen merceklerle gelişim devam eder. Ardından da bu oluşan görüntüyü kaydetmenin kimyasal yolları aranır. Sonunda Louis-Jacques-Mandé Daguerre bunu başarır ve buluşu 1839 yılında Fransız Bilimler Akademisinde dagerotip olarak halka duyurulur.

Fotoğrafın ülkemize gelişi nasıl oldu?
Fotoğrafın ülkemize girişi geç olmadı. Kısa süre sonra yabancıların açmış olduğu stüdyolar göze çarpar. Bizim ilk stüdyomuz ise 1850 yılında Vasilaki Kargopulo tarafından açılır. Ardından diğerleri gelir. İlk zamanlar fotoğrafta branşlaşmadan söz edemiyoruz. Stüdyolar uzun süre hem portre çekimleri yapıyorlar; hem de şehir yaşantısını, tarihi eserlerini ve tabiat güzelliklerini kaydetmek için dış çekimlere gidiyorlardı. Hatta siyasi olayları fotoğraflayarak basına gönderiyorlardı. Amatör fotoğrafçılığın gelişimi ise 1800’lerin sonlarına tarihlenir. Sanatsal söylemler içinse 1930’lu yılları beklememiz gerekiyor. Tabii zamanla da moda, still life, haber ve magazin fotoğrafçılığı gibi branşlaşmalar görülecektir.

Stüdyo fotoğrafçılığı yanında basın fotoğrafçılığını da göz ardı etmemek gerekir. Başlangıcından günümüze basın fotoğrafçılığı nasıl bir seyir izlemiştir?
Basın fotoğrafçılığındaki gelişmeler, asitli indirgeme yöntemlerinin bulunmasıyla hızlanır. Bu, günlük olayların gazete ve dergilere yansıması anlamına gelmektedir. Bahsettiğim gibi, ilk foto muhabirlik işini stüdyoların üstlendiğini, dönemin gazetelerine yansıyan fotoğraflardan anlıyoruz.

2000 sonrası ülkemizdeki ve dünyadaki fotoğraf anlayışını nasıl değerlendirmeliyiz?
Fotoğrafın gelişimi dikey bir hareketlilik gösterir. Yani zengin, elit kesimden halk tabakasına doğru yayılır. Buna sebep, zamanla fiyatların ucuzlaması kadar, teknolojisindeki sadeleşme ve kolaylaşmadır da. Yakın zamanda yaşanan dijital devrim sayesindeyse birçok eğitimli fotoğrafçı iş alanını kaybetti. Sanırım kaybetmeye de devam edecek. Buna, küçük bir kurs görerek fotoğrafçılığa geçen kişilerin yarattığı enflasyonu da ekleyebiliriz. Ancak ben tüm bunları,  fotoğrafın bitişi olarak değerlendirmiyorum. Tam tersine okullu olsun olmasın, kendine bu alanda yer etmek isteyen herkesin ortaya bir fark koyma zorunluluğu doğmuştur. Bana göre bu, gelişimin devam ettiğini gösteriyor. İyi olamayan, fark yaratamayan silinecektir.

Bu keşfin dünyada ve özellikle de ülkemizde yarattığı gelişmeler nelerdir?
Fotoğrafın icadını halka duyuran Paris Rasathane müdürü François Arago, bilim alanında sağlayacağı faydaları sayarak, bu buluşun hükümet tarafından satın alınmasını istemiştir.  Gerçekten de bugün fotoğraftan yararlanmayan bir alan yok gibi. Tıptan astronomiye, sanattan sosyolojiye kadar her yerde karşımıza çıkıyor. Fotoğraf sahneye çıktığında, o güne kadar yanlış bilinen bazı bilgilerin düzeltilmesini de sağladı. Çünkü bazı şeyleri görünür kıldı. Mesela fotoğrafın keşfine değin, bir atın ayak hareketleri yanlış çiziliyordu. Bu bakımdan fotoğraf bir anlamda insanların bakışını da değiştirmiştir. 

Fotoğraftan önceki tutkunuz tiyatro olduğu için sormak istiyorum. Fotoğrafın sanatın diğer dallarıyla ilgili olarak düşüncelerinizi de öğrenmek isterim…
1987 yılında başlayan oyunculuk mesleğini çok severek 2000 yılına kadar sürdürdüm. Bu arada da çizimi sevdiğim için bir resim atölyesine devam ediyordum. Hocam Atilla Tos Sahne Dekor Kostüm okumam konusunda çok ısrar ediyordu. Ben de sonunda denemeye karar verdim. Ama bu arada yeni yeni fotoğrafla da ilgilenmeye başlamıştım ve çok sevmiştim. Akademide sınav tercihimi yaparken son dakika fotoğrafı da işaretledim. Sınavın sonucunda fotoğrafı kazandım. Dekor Kostümde de yedekler listesindeydim. Ben de fotoğrafa başladım fakat bir ay sonra Dekor Kostümden de sıra geldi. O ara çok düşündüm ama yoluma fotoğrafla devam etmeye karar verdim. Tiyatronun tersine fotoğrafın bireysel icra ediliyor oluşu beni çok çekti, daha iyi bir ifade aracı gibi göründü. Yine de 1993 yılından beri, okul öncesi çocuklarla sürdürdüğüm yaratıcı drama derslerini hiç bırakmadım.

Fotoğrafın diğer sanatlarla olan ilgisine gelince; ilk andan itibaren resim sanatıyla çok ilgilidir ve onun estetik değerlerini kendine miras almıştır. Ancak kendine has özelliklerini de bunlara ilave etmesini bilmiştir. Aynı zamanda sanatın diğer alanlarıyla da ilgilidir. Birçok fotoğraf sanatçısı çalışmalarını ortaya koyarken psikoloji, sosyoloji ve edebiyattan yararlanmasını bilmiştir. Ayrıca fotoğraf; heykel, mimari eser, dans gibi çeşitli sanat alanında üretilenleri, kendi sanat bağlamında yeniden üretebilmektedir. Bunun yanı sıra günümüz çağdaş sanatında da, bir sanat nesnesi olarak fotoğrafçok kullanılmaktadır.

Araştırmalarınızda Kadıköy ile ilgili ulaştığınız bilgileri de Gazete Kadıköy okurlarıyla paylaşır mısınız?
İlk zamanlar İstanbul’da fotoğrafhaneler daha ziyade Batılı çehresiyle Beyoğlu’nda yoğunlaşmaktaydı. Kadıköy ise uzun yıllar bir sayfiye yeri olarak kaldı. Buradaki ilk stüdyolar 1800’lerin sonlarıyla 1900’lerin başlarında görülmeye başlar. Kadıköy’ün en eski stüdyosu, Rafael Kendamyan’ın kendi adıyla işlettiği stüdyodur. Ardından Theodore Servanis, Moda Caddesinde Foto Th. Servanis olarak bir fotoğrafhane açarak çalışmalarına başlar. Servanis aynı zamanda fotoğraf gereçleri de satan, 1950’li yıllara kadar yaklaşık yarım asır hizmet vermiş başarılı bir stüdyodur. Diğer önemli stüdyolar arasında İskele Caddesi 26 numaralı yerde Foto Junon’u; İzmirliyan’ın işlettiği Foto Venüs’ü; Altıyol’da kurulan Foto Luxe’ü sayabiliriz. İlk çalışmalarına 1914 yılında Eminönü’nde başlayıp daha sonra Beyoğlu’nda sürdüren Ferit İbrahim ise 1939 yılında Kadıköy’e geçerek, vefat ettiği 1953 yılına kadar çalışmalarını uzun süre Kadıköy’de sürdürür. 


ARŞİV