Salgın çocuk işçiliğini artırabilir

Korona virüsü salgınıyla birlikte yoksulluk arttı. Bu nedenle de çocuk işçiliğinde artış görüleceğinden endişe ediliyor. Hayata Destek Derneği Çocuk Koruma Uzmanı Nazlı Deniz Zayim ile çocuk işçiliğini konuştuk

16 Temmuz 2020 - 17:36

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve UNICEF'in yayınladığı bilgi notuna göre, tüm dünyada korona virüsü sebebiyle çocuk işçiliğinde artış görülebilir. Bilgi notunda, yoksulluk arttığı için ailelerin çocuk işçiliğine yönelebileceği ve bu konuda önlemler alınması gerektiği aktarılıyor. Biz de çocuk işçiliğini ve neler yapılabileceğini Hayata Destek Derneği Çocuk Koruma Uzmanı Nazlı Deniz Zayim ile konuştuk. 

Türkiye genelinde tahmini olarak iki milyon çocuğun çalıştırıldığını söyleyen Zayim, istatistiklere göre bu çocukların 40 saatten fazla, ağır ve tehlikeli işlerde çalıştığını belirtiyor. Çocukların görünen ve görünmeyen sektörlerde çalıştığını belirten Zayim “Sokakta, pazarda herkesin gördüğü ve ne yazık ki bir şekilde alıştığı ‘çocuk işçiler’ var. Diğer taraftan da mevsimlik tarımda, sanayide, fabrikada çalışan çocuklar var. TÜİK’in 2019 verilerine göre çocukların büyük çoğunluğu işte bu görünür olmayan işlerde, yüzde 45.5’i hizmet sektöründe, yüzde 30.8’i tarım ve yüzde 23.7’si de sanayide çalıştırılıyor. Çocuk işçiliğinin görünür olmayan bir diğer türü ise ev içi emek. Özellikle kız çocuklarının evde çok sayıda işin yükünü üstlendiğini biliyoruz. Örneğin, mevsimlik tarım sahalarında da tarlada çalışmayan ancak çadırda bebek bakan, yemek yapan, çamaşır yıkayan ve ‘çadır bekçisi’ denen kız çocukları var.” diyor. 

Çocukların çalışıyor olmasının onları birçok riskle karşı karşıya bıraktığını söyleyen Zayim “Yapılan tüm araştırmalar çocuk işçiliğinin çocuğun eğitim, sağlık, oyun gibi en temel haklarına erişimini engellediğini, çocuğun fiziksel ve ruhsal bütünlüğüne zarar verdiğini gösteriyor.” diye ifade ediyor. 

TÜRKİYE’DE ÇOCUK İŞÇİLİĞİ ARTTI

Zayim, pandemi nedeniyle maddi sıkıntı çeken ailelerden bazılarının çocuklarını çalıştırmaya başladığını söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Hastalığın çocuklar üzerinde bir etkisinin olmadığının sıkça tekrarlanması ve okulların fiziki olarak kapanması da çocuk işçiliğindeki artışın tetikleyicisi oldu diyebiliriz. Mevsimlik tarım göçüne çıkan aileler, salgına karşı önlemler kapsamında okullar kapatılıp uzaktan eğitime geçilince çocuklarıyla birlikte nisan ayında, yani normal rutinlerinden de erken göç yoluna düştü. 20 yaş altı sokağa çıkma yasağının olduğu dönemde dahi sayıca bir miktar düşüş yaşansa da çocuklar çalıştırılmaya devam etti. Örneğin mevsimlik tarım işçisi çocuklar, sokağa çıkma ve seyahat yasağından muaf tutuldu. Üstelik kırsal alanlarda, mevsimlik ya da yerleşik tarım alanlarında yaşayan ama televizyonu, interneti olmayan ailelerin çocukları bu süreçte uzaktan eğitime devam edemedi.”

Türkiye, çocuk işçiliğini önlemek için hem uluslararası sözleşmelere taraf hem de iç hukukunda yasaları mevcut. Zayim’in aktardığına göre, Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne taraf olan Türkiye’nin ayrıca iç hukukunda Anayasa’nın 50. maddesi, 15 yaşından küçük çocukların çalışmasını yasaklayan 4857 sayılı İş Kanunu ve sömürü mağduru olan çocuk işçinin de korunmasına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu bulunuyor. 15-18 yaş arası çocuk ve genç işçilerin ise sağlığını, bedensel, zihinsel ve psikolojik gelişimlerini ve zorunlu eğitime katılmalarını engellemeyecek şekilde hangi işlerde çalıştırılmalarının yasak ve hangi hafif işlerde çalıştırılmalarının uygun olabileceği yönetmelikle belirlenmiş durumda.

Ancak yapılan çalışmaların iyileştirilmesi gerektiğini ifade eden Zayim “Çocuk İşçiliği İle Mücadele Ulusal Programı (2017-2023) ve 2010 yılında başlayan METİP (Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilmesi Projesi) kapsamında çocuk işçiliğini engellemek üzere çalışmalar yapılmakla birlikte bu çalışmaların iyileştirilmesi, geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması gerekiyor. Okula kayıtlı olmayan veya okula düzenli devam edemeyen çocukların, ayrımcılığa uğramadan, dil problemi yaşamadan, hem okul ihtiyaçları karşılanarak hem de bulunduğu bilgi seviyesinden başlayarak eğitime devam etmesi sağlanmalı. Mülteci çocukların dil öğrenimi yaratıcı programlarla desteklenmeli. Koruyucu ve önleyici hizmetler kapsamında ailelere ve işverenlere çocuk hakları kapsamında bilgilendirici eğitimler sağlanmalı. Bu saydıklarım, yapılması gerekenlerin sadece bir kısmını oluşturuyor.” diyor.

“GÖRMEZDEN GELMEYİN”

Zayim, çocuk işçiliğini önlemek için bireysel olarak da yapabileceğimiz şeyler olduğunu ifade ediyor. Çocuk işçiliğini görmezden gelmemek, kabullenmemek ve harekete geçmek gerektiğini ifade eden Zayim “Çocukların çalıştırıldığını gördüğümüzde Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın ‘Alo 183’ hattını arayabilir ve işverenle ilgili olarak da Sosyal Güvenlik Kurumu’na ihbarda bulunabiliriz. Çocuk işçiliğinin meşrulaştırılmasına yol açacak ‘çalışıyorlar çünkü…’, ‘çalışıyorlar ama...’ türü tüm söylemlerden kaçınabiliriz. Bugünden başlayarak, aldığımız her tüketim ürününün hazırlanması sürecinde çocuk işçiliğinin dahil olup olmadığını sorgulayabilir, daha duyarlı ve sorumlu tüketiciler olma yolunda ilerleyebiliriz.” diyor.

ÇALIŞTIRILAN ÇOCUKLAR ANLATIYOR

Hayata Destek Derneği, 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü kapsamında “Mevsimlik Tarımda Çalıştırılan Çocuklar Anlatıyor” çalışmasını paylaştı. Hazırlanan çalışma, tarımda çalıştırılan çocukların bir günlerini ve çalışma yaşantılarını onların ağzından dinleme imkanı sağlıyor. Zayim, dernek olarak çocukların kendilerini ilgilendiren konularda karar alma mekanizmalarına katılmalarını desteklediklerini ve seslerinin duyulmasına kolaylaştırıcı olmayı bir ilke olarak benimsediklerini söylüyor. Bu çalışmanın amacını ise şöyle açıklıyor: “Bu yıl çocuk işçiliğine dikkat çekmek ve bu köklü sorunla mücadele çağrısında bulunmak için mevsimlik tarımda çalışan çocuklarla konuştuk; Adana, Konya ve Şanlıurfa’dan, 11-17 yaş grubundaki altı çocuğun bir günlerini nasıl geçirdiklerini kendilerinden dinledik.”

Temel sağlık, hijyen, barınma koşullarından, eğitimden ve oyundan uzak bir ortamda büyümek zorunda kaldıkları gerçeğini çocukların farklı bir bakışla anlattıklarını söyleyen Zayim şöyle devam ediyor: “Abdullah eğitimine sağlığa uygun olmayan bir çadır alanında devam etmeye çalıştığını; Ayşe sekiz saat tarlada çalıştıktan sonra bir de üzerine ev işleri ile ilgilendiği için eğitimine devam edemediğini; Hasan maddi durumlarından dolayı okula devam edemediğini anlatıyor. Çadır alanında uygun bir oyun alanı olmadığını, yol kenarında ya da çadır alanında taşlarla ve çamurlarla oynadıklarını ya da oyun oynamak için hiç vakitleri olmadığını yine kendilerinden duyuyoruz. Tüm bunlara rağmen, çocukların okumayı, arkadaşlık kurmayı sevdiklerini ve hayallerini de görüyoruz. O noktada Hayata Destek’le konuştuktan sonra derslerine devam etmek için tarlada çalışmayı bırakan ve beden eğitimi öğretmeni olmak isteyen Zeynep’in hikayesini duymak hepimize umut oluyor.”

"Mevsimlik Tarımda Çalıştırılan Çocuklar Anlatıyor" çalışmasını buradan okuyabilirsiniz.


ARŞİV