Kadıköy'ün lokum mabedi

Mısır’dan Kadıköy’e uzanan 133 yıllık hikâyesiyle efsane lokumcu Cemilzade’nin geçmişi ve bugünü…

08 Eylül 2016 - 17:06
İstanbul’da halen kalitesini ve lezzetini bozmadan geçmişi, geçmişin tatlarını yaşatmaya devam eden markalardan biri olan Selamiçeşme’deki Cemilzade Lokumları, 133 yıldır damakları lokumla şenlendiriyor. Lokumu ve badem ezmesiyle dört kuşakta tatlı bir iz bırakan Cemilzade’nin hikâyesini, yazar Pelin Özer’in, Cemilzade’nin dördüncü kuşağından Barış Cemiloğlu ile YemekveKültür dergisi için yaptığı söyleşiden bir bölümle aktarıyoruz…
 
• Sizi Cemilzade’yle buluşturan, imalathanede ve yönetimde aktif hale getiren hikâyeyi öğrenebilir miyiz? Babadan oğla geçen bu mesleğin diploması mutfak. Sizin diplomalarınız nereden?
Berlin’de endüstri mühendisliği okudum. Geri döndüğümde başta bu işe talip olmadım. Alman olan eşimle birlikte Türkiye’ye dönüp evlendik ve ben kendi alanımda başka işlerle çalıştım. Normal bir kariyere başlamış olsam da aklımın bir ucunda bu iş hep vardı. Bir yandan “Şunu yapsam, bunu yapsam,” diye pek çok fikir üretip duruyordum. Ama bir yandan da bu işin butik kalması gerektiğini düşünüyordum. İşi büyütürsek Cemilzade, Cemilzade olmaktan çıkar. Annem Fatma’nın çok büyük katkısı var. Bir kadın eli değmiş olmasaydı Cemilzade bugünlere gelemezdi.

 
•  Bunu anlamak çok kolay. Cemilzade mağazalarından birinin vitrinine bakmak bile yeterli.
Bütün mağazalar tamamen annemin eseri. Eskiden babamın ve büyükbabamın zamanında ürün çok ön plandaydı, ambalajın, mağazanın çok da önemi yoktu. Zaten çok az üretici vardı. Bu bizim Kadıköy’deki mağazamız için de geçerliydi. Kadıköy’de o dönem bugün hala ayakta olan Baylan, Beyaz Fırın, Hacı Bekir vardı ve bizimle birlikte bu dört marka zaten bütün Anadolu’nun uğrak yeriydi.1980’den sonra ambalaj, mağaza ve tasarım ön plana çıkmaya başladı. Babam da dedelerim gibi çok ciddi bir şeker ustası ama bir tasarımcı değil, öyle bir gözü yok. O yıllarda annem devreye girdi ve o eksiği tamamladı.

 
• Sevenleri için lokumun ve akide şekerinin yeri ayrı sanırım. Çocuklukla, hatıralarla çok bağlantılı olduğundan mı?
Tabii, bugün hala bayramlarda bizden alışveriş yapan bazı müşterilerin gözleri dolar, çünkü hatıraları canlanır. “Anneannemle gelir, naneli akide şekeri alırdık,” derler ve alıp tattıklarında yine aynı lezzeti bularak çok duygulanırlar. O tat insanlara bir anda çocukluğunu yaşatıyor. Bunları yaşamak önemli çünkü çok fazla şey yitirdik.

 
• Çocukluğunuzda babanızın, dedenizin mesleğiyle ilişkiniz nasıldı? Evin içinde şeker yemek, mağazalara gidip gelmek... Bir çocuk için büyüleyici olmalı.
Babam Acıbadem’de geniş bir bahçesi olan büyük, ahşap bir köşkte yaşamış ailesiyle. O köşkün bodrumunda imalathane vardı. Çocukluğumda orada üretim devam ediyordu ve ben o havayı soludum. Sonrasında babam Fenerbahçe’de bir bina yaptı ve üretimi onun alt katına taşıdı, uzun yıllar da orada devam etti. 10 sene kapanıp yeniden açıldıktan sonra da üretim Ataşehir’de bir yere geçti.

 
• Mağazanın adı nereden geliyor? “Zade” ekini neden aldığını biliyor musunuz?
Dönemin padişahı “Sarayımda görev alan bir sanatkârın, zanaatkârlık yapması yakışık almaz”  demiş. Mağazanın ismi Cemil Hasan, babasının ismi de Hasan, tabii o zamanlar soyadı yok, babasının adını soyadı gibi kullanıyor insanlar. Ama padişahtan böyle bir eleştiri gelince mağazanın adını Cemilzade’ye (Cemil’in oğlu) dönüştürüyor ve işi oğluna devrettiğini söylüyor. Markamızın ismi buradan geliyor. Ne yazık ki “zade”  eki moda oldu, özellikle şekercilerde çok var ama ilk “zade”  bizimki.

 
MISIR’DAN ACIBADEM’E…
1909’da 2.Abdülhamit devrilince İstanbul çok karışıyor ve şekerci udi Cemil Bey de sarayla içli dışlı olan bir insan. O günlerde de bir cadı avı başlıyor. Cemil Bey daha önceleri de Mısır’daki saraydan sürekli teklifler almış ama oraya gitmeyi hiç düşünmemiş. Ortalık böylesine karışınca “Gidip bakayım, orada bir konser vereyim”  demiş. Ailesini bırakıp önden gitmiş Mısır’a. Kahire’de ona şekercilik işini sürdürebilmesi için dükkân vermeyi teklif etmişler. O zamanlar Mısır sarayında vali musikiye meraklı olduğundan müzisyenliğine de büyük talep olmuş. Bütün bu koşullar bir araya gelince Cemil Bey, 6 ay sonra ailesini de yanına aldırmış. Cemil Bey 1928’de Mısır’da vefat etmiş ama aile bir süre daha orada kalıp şekerciliğe devam etmiş. 2. Dünya Savaşı öncesinde, Mısır bağımsızlığa kavuşmuş durumda, Kahire çok karışık ve Türkler de istenmeyen kişilere dönüşmüş. Onca yıl Osmanlı egemenliğinde kalıp nihayet kurtulunca bazı Mısırlılar alışverişi kesmiş. Onun üzerine büyükbabam 1937’de aileyle birlikte Türkiye’ye dönüyor. Acıbadem’deki köşkü alıyorlar, Kadıköy’deki Hacı Bekir’in karşısındaki (şu an Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın kitapçısının bulunduğu) mağazayı kiralıyorlar ve Cemilzade’yi işletiyorlar. 1995’e dek burada kalıp, sonra da Selamiçeşme’ye taşınıyorlar. 97’de Cadde (Şaşkınbakkal), 2001’de Etiler, 2010’da da Nişantaşı şubeleri açıldı.

 


ARŞİV